AlimlerÖnden GidenlerÖne Çıkanlar

Güldürürken Düşündüren Bir Kahraman: Hoca Nasreddin

1.95BinOkunma

Millet olarak irfan tarihimizde bir Hoca Nasreddin olmasaydı, insanlığın müsamahasız, hoyrat, katı kalpli yürüyüşünün yer yer nüksettiği coğrafyalarda, İslâm’ın güzel yüzünün, güler yüzünün yansımalarından bir parıltı, bir nur halesi eksik kalırdı. Kâinatı ibretle tefekkür eden, kalp gözüyle gördüğünü gönül diline çeviren güzellerden bir göz, bir kulak, bir ulu yürek eksik kalırdı herhalde…

Bize; nefsimizin ihlassız, riyaya gömülmüş hasis, mütekebbir, zalim yönlerine gülmeyi ustaca öğreten mutedil, müsamahalı, ehl-i hikmet, dâhi bir muallimden mahrum kalırdık şüphesiz.

Hoca’yı tanımak kendimizi tanımaktır

Hoca’yı tanımak, kendimizi tanımak, ona gülmek, kendi zaaflarımıza gülmek gibi. Fıkraların görünen yüzünün arkasında derin manalar ihtiva etmesi ise beden kalıbı içinde mahpus insanın ruh enginliğini hatırlatmakta. Tıpkı ruhuyla çok özel ve en şerefli bir mahlûk olan insanın görünürde birçok açıdan diğer mahlûkattan vasıfsız durması gibi…

Hoca Nasreddin kahraman bir Müslüman… Nice makam dostu gibi kâinat mülkünde Mülkün Sahibi’nin hükmünün cari, muhteşem nizamının kaim olması için direnen mümin bir bilge. Ama onun bu yüzünü hakkıyla tanımıyoruz.

Kamil insanın portresinden çok, karikatürünü çizmeyi esas alan, bâtıl zihniyetlerden sirayet etmiş bir tarih anlayışını benimsemiş durumdayız çünkü. Hak adamlarını bâtıl kafalar anlatıyor dünyaya birkaç asırdır. Dolayısıyla da insanlığın örnek edineceği anıt şahsiyetlere rastlamak güç oluyor kitap satırlarında. Akademik zekâların kaldıramadığı muhteşem inanca sahip nice eylem adamı, bugün sevenlerinin sadırlarına çekilmiş bulunuyor.

“Modern insan köksüzdür ve bütünlüğünü kaybetmiştir” diyor Jung. Bugün sosyal bilimlerle ilgilenmek isteyenlere düşen büyük bir mesuliyetten bahsedebiliriz: Fizik âleme Yaratıcısı tarafından öğretilmiş bilgi ve bilinçle irtibatlı ve uyumlu nazariyeler geliştirmek suretiyle kişi ve toplum olarak, insanın huzur ve mutluluğuna katkıda bulunmak…

Hayatın gerçeklerini anlattı

Hoca Nasreddin’in irfan anlayışı, Müslüman Türk toplumunun hayat görüşünün teksif edilmiş şeklidir. Hoca, gerçek hayatın meselelerini yine bu hayatın gerçekleriyle çözer. Her meseleye, hızlı ve meselenin özelliğine uygun çözümler bulur. Çünkü hayat hızla akar ve dönüşü yoktur. Gerçek hayatta sürekli mutluluk ve başarı yoktur. Müslüman bilinç yapısı için dünya, bir imtihan âlemidir. Daha üst bir âleme geçebilmek için bir köprüdür. Fıkralar, insan hayatının kesitlerini değil, bütününü konu edindiği için insanın kendisi ve çevresiyle ilgili aksaklıkların daha rahat takip edilmesini sağlar. Dolayısıyla, Müslümanlık şuuruna uygun olarak, her an uyanık, hayatın tabii akışıyla uyum içinde, akıllı, becerikli, zamana ve zemine uyma esnekliği gösterebilen bir insan tipinin telkinini yapar.

Hoca Nasreddin, hayatın tabii akışı içinde sıkıntıları çözerken, tefekkür ettirmek suretiyle “anlama”nın bütün mertebelerine tırmanır. İnsanı ve hayatı anlamak ile insani zaaflara aynı anda katlanmanın ayrılmazlığını ibretle vurgular. Ve bu zıtlıklar âleminde, bu keşmekeş içinde, nasıl mutlu ve huzurlu olunacağını gösterir.

Hoca Nasreddin, Anadolu’nun Müslümanlaştırılmasında tebliğ ile vazifeli, âlim bir mürşid-i kâmildir. Asur, Pers, Roma sair kültür ve inanç kalıntılarının tortulaşarak kirlettiği Anadolu gölüne, Yüce İslâm mayasını çalmakla vazifelendirilmiştir. Cahil, inatçı, zevk düşkünü nefisler toplumundan, sabır tevekkül ve mücahede ile bir ruh ordusu şekillendiren İslam erlerinden biri de odur.

“Kuyudaki ayı çıkartarak” beden kuyusundan Nur-ı Muhammedi’yi kurtarır; “eşeğine ters binerek” nefsin gittiği yöne gitmemeyi öğretir; “dağ yürümezse abdal yürür” diyerek, asıl olanın keramet göstererek kendi büyüklüğünü ispat değil, tevazu göstererek Allah’ın rızasına ve tertibine tabi olmak olduğunu anlatır…

Güler yüzlü ve güçlü Müslüman

Hoca Nasreddin’in latifelerinde kurnazlık edip başkasını aldatmaya kalkan, gösteriş düşkünü, bilgisiz görgüsüz tembel miskin, dini yanlış yorumlayan, kıskanç, cimri, kibirli, çaresizliğe ve ümitsizliğe düşerek ilahi rahmetten mahrum kalan beceriksiz veya dalgın tipler, irfan kaçkını nefis-adamlar sahne önüne alınarak, gülünç olmakla cezalandırılır. Ve mizah şoklarıyla nefislerinin esaretinden kurtulmaları sağlanır. Hayatiyet, insanın hem hakkı hem vazifesidir. Bundan aşağı bir çizgide yaşaması, kendisi ve çevresi için bir tehlikedir.

Tasavvuf, insanı her türlü şartlanmalarından kurtararak, kendisine dönmesini sağlayan bir irfan yoludur. Bu yolda, ancak zahiri hayatın üstündeki hakikatlerin farkına varılarak ve bunun için daim uyanık olunarak yürünür. Bu sebeple sufi eğitiminde Hoca Nasreddin fıkraları, birer öğrenme, aydınlanma ve arınma malzemesi olarak kullanılmıştır. Bu suretle sâlikin, hakikat yolunu izleyerek hayata güler yüzle uyum göstermesi ve güçlüklerle baş etmeyi öğrenmesi sağlanmıştır.

Müslüman, bizatihi kahraman insandır. İnsandan hayâ örtüsünü soymaya azmetmiş bu dünya keşmekeşinde şerefiyle, edebiyle, takvasıyla, ihlasıyla tek başına da kalsa kâinat nizamını korumaya çalışan insandır. Millet olarak Hoca Nasreddin’in engin irfanına, mizahi dehasına ve mücadele azmine çok şey borçluyuz. Mesajlarını aslına uygun olarak anlayıp uygulayarak, yeniden diri Müslüman olmayı Cenâb-ı Mevlâ cümlemize nasib etsin inşaalllah.

 

Mahmut Bıyıklı

Kaynakça: 1- Umay Günay, “Nasreddin Hoca Fıkraları ve Masallar Üzerine Düşünceler”, 1. Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu, 15-17 Mayıs, 1989, Ankara. 2- Nasreddin Hoca’nın Felsefesi, Bekir Şahin, Eskişehir Odunpazarı Kültür Yayınları, 2004. 3- Prof. Dr. Kemal Sadık Tural, “Nekre ve Nükte Kavramlarının Kültür İçindeki Yeri ve Fonksiyonları”, Nasreddin Hoca Sempozyumu, Akşehir, 1990. 4- Şaban Abak, “Bir Alperen Olarak Nasreddin Hoca Efendi, Yedi İklim Dergisi”, Nasreddin Hoca Özel Sayısı, Eylül-Ekim, 2001. 5- Prof. Dr. Sedat Topçu, “Nasreddin Hoca Fıkralarında Mizah Anlayışının Psikolojik ve Tasavvufi Kaynakları”, 1. Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu, 15-17 Mayıs, 1989, Ankara.