Nasıl bir gençlik?
İlâhî Şiarlarla yoğrulan, Nebevî Şuurla donanan, Hakikat Ağacı’nı Beşerî Şiire durdurmak için Yola koyulan bir gençlik…
Rahmet Elçisi’nin yolunu yolu bilecek, başka bütün yolları elinin tersiyle iterek, hiç bir kınayıcının kınamasına aldırmadan hakikatin izini sürecek bir gençlik…
Nasıl bir gençlik?
Hz. Ebûbekir olacak, bütün varlığa, insanlığa kol kanat gerecek, “Cehennemi öyle daralt ki Ya Rab, başka kimseyi almasın” diyecek, yüce gönüllü bir gençlik…
Hz. Ömer olacak, zifirî karanlıkta, kapkaranlık bir kayada, haksızlığa uğrayan kara bir karıncanın hakkını arayacak bir gençlik…
Hz. Osman olacak, iki yanından nûr akacak, hayâsı insanlara insanlığını hatırlatacak numûne-i imtisal olacak bir gençlik…
Hz. Ali olacak, müşriklerin öldürmek için karar verdikleri Efendimiz’in yatağına girecek kadar, Peygamber sevgisi sınır tanımayan bir gençlik…
Nasıl bir gençlik?
Nâr’ın da, nûr’un da ateş olduğunu bilen, nûr’un aydınlığının bütün nâr’ları söndüreceği idrakiyle Hakk ateşinde yanan, pişen ve olgunlaşan bir gençlik…
Dünyanın ayartıcı nimetlerini elinin tersiyle iten, hayatını, hakikate gebe insanlığın “susuzluğu”nu giderecek “ırmakları” akıtmaya vakfeden bir gençlik…
Nasıl bir gençlik?
Refah’a değil felah’a odaklanacak… İnsanlığa sulh ve salah’ı geçici, ayartıcı, kalbi ve ruhu körleştirici, maddenin esiri kılıcı refahın değil, insanı maddeden özgürleştirecek, insanı ötelerin ötesine taşıyacak felah’ın hediye edeceği şuuruyla nefes alıp veren bir gençlik…
Varoluş alanını bu daracık dünyayla sınırlamayacak, gemisinde bütün insanlığa yer açacak, kucak açacak, Ötelerin ötesine kanat çırpacak bir gençlik…
Bu dünyaya var olmaya, konmaya değil, Hak ateşinde yanmaya, kor olmaya geldiğinin şuuruyla nefes alıp veren bir gençlik…
Bir eline güneşi, bir eline dünyayı verseler, davasından, iddiasından ve hakikatten aslâ vazgeçmeyecek şuurda bir gençlik…
Nasıl bir gençlik?
İnsanlığın sorunlarını mesele edinen, meselesiz insanın eninde sonunda köleleşeceği bilinciyle hareket ederek hakikatten süt emen, fikir, oluş ve “varoluş” çilesi çeken (=kendine gelerek kendinden geçme, “hiçleşerek” dirilme zorlu yolculuğuna çıkan) bir gençlik..
Kalbi “Ya Hakk!” diye atacak, beyni “Ey Hakikat!” diye zonklayacak, hakikatin hayat olması için bu dünyada yaşayacak ama bu dünyayı yaşamayacak, bu geçici dünyayı aşarak, kalıcı gerçek dünyaya ulaşma yolculuğuna çıkacak, insanlığın önüne dikilen hakikat yolculuğunu engelleyen engelleri bir bir aşacak, “uzun yola çıkmaya hüküm giymiş” bir gençlik…
Kendisi için ve bu dünya için değil, ilke’leri için, ilke’lerinin ülkü’lere dönüşmesi için, ülkü’lerinin ülke’sini bulması, dünyasını kurması için yaşayan bir gençlik…
İnsanlığın sorunlarıyla hemdert olan, Müslümanların sorunlarıyla hemdost olan, Ülkesinin sorunlarıyla hemhâl olan bir gençlik…
Nasıl bir gençlik?
Çağrı’sının Çağ’ını kurmasını, Hakikat Ağacı’nın gölgesinde herkesin serinlemesini, sükûn bulmasını sağlayacak, çağlaya çağlaya akacak, Çağlayan olacak bir gençlik…
Çağ’ın ağ’larını ve bağ’larını aşarak, insanın önündeki bütün putları kırarak ümmîleşecek / arınacak, insanca, hakça, kardeşçe dünya kuracak bir gençlik…
Dünyanın kendisine, kendisinin de hakikate gebe olduğu, insanlığın yükünü omuzlarında taşıdığı şuuruyla yaşayan, hakikat ağacını meyveye durdurma cehdiyle gecesini gündüz, gündüzünü gece yaparak yılmadan, yorulmadan çalışan bir gençlik…
Ey Genç Adam! Kalk ve Nebevî Hilal’i Dalgalandır!
Ey genç adam! Bütün insanlık hakikat pınarından kana kana içmek için seni bekliyor!
Ey genç adam! Bütün kâinât, bütün dağlar taşlar, uçan kuşlar senin gelişinin gerçeğe dönüşmesi için muazzam hakikat şarkısını bestelemek için arılar gibi çalışıyor!
Ey genç adam! Hz. Âdem gibi hilâfet mükellefiyetine sahip bir şuurla, taze bir başlangıç yapmalı, insanlığı Hakk’ın hakikatiyle buluşturacak bir Fütûhât-ı Medeniye yolculuğuna hazırlanmalısın!
Tıpkı Hz. Nuh gibi, şirk sularında boğulan ve yolunu şaşıran insanlığı gemisine alabilecek bir hak aşkı ve hakikat coşkusuyla donanmalısın!
Tıpkı Hz. Eyüp gibi, sabır ateşinde yanmalı, pişmeli, olgunlaşmalısın!
Tıpkı Hz. İbrahim gibi, Nemrut ateşini “Sâkin ol ateş!” diyerek söndürebilmeli; insanlığı sekînet yurduna, ebedî hakikat yurduna ulaştıracak teslimiyeti göstermeli; insanlığın köleleştiren, dünyamızı cehenneme çeviren, insanları içlerinden vuran ego putlarını, para putlarını, kariyer putlarını ve bilumum azmanlık putlarını yere serebilecek bir Hak dostu olabilmelisin!
Tıpkı Hz. Musa gibi, olmazları oldurtacak, bağnazların kalbini hakikate ısındıracak HAKİKAT İLMİ’nin bilgisiyle donanarak, Firavunları şaşkına çevirebilmeli, Firavunların kölelerinin büyülerini bozabilmeli, insanları ve bütün varlığı ötelerin şarkısına hazırlayabilmelisin!
Tıpkı Hz. İsa gibi, hastalara hayat bahşedebilecek, hasta ruhlara ruh üfleyebilecek, körleşen zihinleri hakikat bahçesine taşıyabilecek, insanlığa Hakkın yüce ilminden emdiğin İRFANÎ HAKİKATİ armağan edebilmelisin.
Ve tıpkı âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber, Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) gibi, ilk peygamberden itibaren, Rahman’ın rahmeti gereği gönderdiği bütün mesajları bir araya toplayan Kurân-ı Hakîm ile insanların; hakkı batıldan, iyiyi kötüden, hayrı şerden, tevhid’i şirkten ayırt etmelerini sağlayacak Furkân-ı Hakîm’in zihinlere, kalplere ve ruhlara seslenebilecek HİKMET HAKİKATİ’nin sırlarını sunabilmelisin bütün insanlığa!
İnsanlık senin ilim, irfan ve hikmet menzillerinde gerçekleştireceğin yolculuktan devşireceğin hakikat medeniyetinin ilim, fikir ve ulvî sanat verimlerine susamış durumda!
İnsanlık, hakikatin özlü sözünün, özlü bir dille dile, düşünceye, hayata aktarılmasını bekleyen öncü diriliş ve varoluş erlerinin sesini ve nefesini bekliyor nefes nefese…
Görmüyor musun?
O hâlde ne duruyorsun! Kalk ve ilim, irfan ve hikmet burçlarında hakikat medeniyetinin sönmeyen nuruyla insanlığı, varlığı ve bütün dünyayı aydınlatacak, esenliğe çıkaracak, kardeşliğe, adalete ve hakkaniyete çağıracak hakikat çağının habercisi hilali dalgalandır!
Yusuf KAPLAN