Vahşetin tavan yaptığı bir dünyada yaşıyoruz. Dün Sabra ve Şatilla’dan, Srebrenitsa’dan, Çeçenistan’dan, Afganistan ve Irak’tan gelen katliam hatta soykırım haberleri vardı, bugün de Filistin’den, Suriye’den, Arakan’dan, Doğu Türkistan’dan ve Âlem-i İslam’ın muhtelif yerlerinden gelmeye devam ediyor. Zulme uğrayan Rohingyalı, Suriyeli bebekler aklımızdan hiç çıkmadığından, evimize gelip çocuklarımızın yüzlerine baktığımızda, her vicdan sahibi gibi tebessümümüz dudaklarımızda donup kalıyor.
Biliyoruz ki her karanlık gecenin elbette aydınlık bir sabahı vardır fakat bütün çocukların güleceği aydınlık günlere uyanmak, ey genç adam! Ancak senin samimi gayretlerine, alın terine, az uyuyup çok çalışmana bağlı.
Adaletin ve iyiliğin yeniden hâkim olduğu bir dünya, güzel iş yapma yarışında olduğunun idrakinde olan yeni bir nesille gerçekleşecek. Kuran-ı Kerim’de Rabbimizin buyurduğu, “Hanginizin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye…” (Kehf, 7) ayetinin manasını, tam anlamıyla idrak etmiş müminler topluluğu ile gerçekleşecek.
Her şeyden Önce İhlas!
İlâyı Kelimetullah arzusuyla, tıpkı Sultan Baybars, Selahaddin Eyyûbi, Sultan Alparslan, Fatih Sultan Mehmed Han ve Yavuz Sultan Selim Han gibi mücadele edip karanlığı tam kalbinden vurmak için gece gündüz çalışmalı. Amellerimizin Rabbimizin yardımıyla bereketlenmesi, zayi olmaması için de amellerimize riya karışmamasına son derece dikkat etmeliyiz.
İhlas kelimesi, sözlük manasıyla; saflaşmak, kurtulmak, arınmak demektir. İbadetleri, işleri ve iyilikleri, riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp yalnız Allah (cc) için yapmak demektir. İhlas, samimiyetle iş yapmak, o hal üzere nefes alıp vermektir.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Resulullah (sallallâhu aleyhi vesellem): “Şüphesiz Allah (cc), sadece kendisi için ve kendisinin rızası için olmayan bir amelden başkasını kabul etmez.” Buyurmuşlardır. (Nesâî, Cihad, 24) Bir açıdan abdest, namaz için hangi manayı ifade ediyorsa ihlas da amel (iş) için aynı manayı ifade etmektedir. Abdestsiz kılınan namazın kabul olmaması gibi ihlası olmayan, sırf Allah azze ve celle için yapılmayan, yalnız Allah’ın (cc) rızasını hedef almayan amel de kabul olunmaz.
Bilme değil olma meselesi
İhlas, bilme değil, olma meselesidir. İhlas ile iş yapan, yaptığı işi sadece Allah için yaptığından, çok gerekmedikçe kimseye anlatmaz. Müddesir Suresi 6. ayetin gereğini yerine getirir ve “Yaptığı işleri çok görerek başa kakmaz.” Bilir ki yaptığı işler, yapmadıklarının yanında bir hiç mukabilindedir. Ve bilir ki yerin altındaki nice çok işler yapanlar, yaptığı zannedilenler veya yaptığını zannedenler, sayıca yerin üstündekilerinden çok çok fazladırlar. Asli vatanı olan Cennet’e geçiş biletini alabilme arzusu, onu daima ihlasla hareket etmeye iten sebeptir. O, Büyük Doğu Mimarı’nın belirttiği şu manayı kulağına küpe yapmıştır.
Sual: Ey veli! Mümin nasıl olmalı söyle?
Cevap: Son anda nasıl olacaksa hep öyle!
İhlaslı mücadele insanı; göründüğü gibi olan, yalnız Allah için iş yapan, ahireti anayurdu olarak gören, cennetin kokusu sürekli burnunda tüten, nefis putunun onda galip getirmeye çalıştığı reklamcılık, gösteriş, yalan, aldatma ve protokolcülük v e riya gibi hislere mağlup olmayan aşk ve heyecan adamıdır.
Asli gayesi yalnız Allah olan ihlaslı kişi namütenahi olan ahiret çaplı bir kafaya sahiptir. Çünkü İmam-ı Gazali’nin “Bir kimse dünyada bulunmadığından önceki ezeli ve içinde bulunmayacağı atideki seneleri ve ezelle ebet arasındaki bu birkaç günü (kendi ömrünü) hesap ederse, dünyanın bir sefer yolu olduğunu, birinci menzilinin beşik, son konağının mezar ve bunun arasında da kaç konak bulunduğunu anlar.” cümlesiyle dile getirdiği riyazi hakikat onun dünya hakkındaki bakış açısını oluşturmaktadır. Dünyanın kısa bir imtihan seferi olduğunu aklından çıkarmaz. Bu net çerçeve kafasında ve kalbinde çizilmiş olan mümin hesap gününü yaptığı her işte, aldığı her kararda tek ölçü unsuru sayar ve işlerini yalnız her şeyin sahibi olan Allah için yapar!
Her şey Allah için…
Şu ayetler daima dilinde, gönlünde ve zihnindedir: “Deki; şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin Rabbi olan Allah (cc) içindir, onun ortağı yoktur.” (Enam, 162, 163) Dünyada yaşayan bazı insanlar, kendilerini makam, şan, şöhret, para, kariyer, şehevi arzular ve türlü hazlara adarken; ihlas ve tevhidin manasını yaşayan bu yeni nesil adam, dilinde sürekli Allah’ın adı, her an Allah ile (cc) ve her an sadece O’nu gaye edinerek yeryüzünü adımlar. Ellerini duaya açtığı her buluşmada, aldığı her nefesi Allah için almak ve Allah için vermek diye, bir duası vardır.
Bu adamı nerede görürseniz, onda ilk fark edeceğiniz haslet, ihlası ve samimiyeti olacaktır. Gösterişten ve başkalarını memnun etme gayretinden uzak, Allah’ın (cc) seçtiği bahtiyarlardır. Hayatın bütün şubelerinde Allah’ın dinini merkeze alan O’nun tarafını kendilerine cephe olarak seçen, günümüzün heyecan, aşk ve vecd adamlarıdır. Büyük Doğu Mimarı onların hayat nizamını ne güzel anlatmış;
Seni aramam için beni uzağa attın!
Âlemi benim, beni kendin için yarattın.
Niyet kayması
Bizzat yaşadığım bir hadiseyi, ihlas ve samimiyetimize bir nebze katkısı olur ümidiyle aktarmak istiyorum. Bir dernek vasıtası ile insani yardım amacıyla Pakistan’a gittiğimizde, orada tanıştığımız Muhammed kardeşimizle birlikte yaşadığımız bu hadise, aklımdan hiç çıkmaz.
Pakistan’daki partner kuruluşun teşkilatında görevli olan Muhammed, tasavvuf ehli bir mümin, aynı odada kalıyoruz, gece namazlarını hiç kaçırmıyor ve her gün, sabah namazına kadar zikir halinde. Seyahat süresince hep beraberiz ve günün yirmidört saati yol arkadaşlığı yapıyoruz. Seyahat için gitme sebebimiz olan Ramazan yardımlarını ihtiyaç sahiplerine ve yetimlere ulaştırıyoruz. Pakistan şehirlerini bir bir gezerek, dağıtım faaliyetlerini gerçekleştiriyoruz.
Teşkilat yönetiminin bize tebliğ ettiği üzere, yardımları iletirken, ferdi veya toplu olarak fotoğraf çektiriyoruz. Seyahat gayet yorucu geçiyor ama ihtiyaç sahibi Müslümanları gördükçe ne kadar çok çalışmamız gerektiğini düşünüp yorgunluğumuzu unutuyoruz. Planlanan sürenin yarısı bitmek üzere idi, araçta fotoğraflara göz atarken, Muhammed’in hiçbir fotoğrafta olmadığını fark ettim! Gayri ihtiyari sordum “Niçin hiçbir fotoğrafta yoksun?” diye. Muhammed’in bana verdiği cevap, beynimde şimşekler çaktıran cinsten! Dedi ki: “Bir gün, yaptığım bu işleri, o resimlerde görünmek için yapmaya başlamaktan korktuğum için hiçbir fotoğrafta olmamaya gayret ediyorum.” Bu cevap bana, tasavvuf ehlinin: “Biz, bir harama girme endişesiyle yetmiş helali terk ederdik” cümlesini hatırlattı…
Karanlığı tam kalbinden kimler vuracak?
Yapılacak işe güzel bir niyetle başlamak önemlidir fakat o niyeti sürdürebilmek, elbette nefis ve şeytanla zorlu bir mücadeleyi beraberinde getirir. Bu mücadeleyi kazanabilmenin stratejik hamlelerinden biri de niyet kaymasını meydana getirecek hallere yaklaşmaktan dahi içtinap etmektir. Yani, ihlaslı kişide yalnız “Allah ve ben” hissiyatı sürekli olarak varlığını korumalıdır. İhlasla iş yapan kişinin Allah ile ahdi vardır; araya diğer gayelerin girmesine asla izin vermez.
“Allah ve kariyer”, “Allah ve makam”, “Allah ve para”, “Allah ve şöhret”, “Allah ve başkaları iyi desin”, “Allah ve şu kişinin gözüne gireyim”, değil, yalnız Allah!
Allah için iş yapan ve karşılığını yalnız Allah’tan bekleyen böyle bir nesil yeni bir medeniyeti inşa edecek Allah’ın has kadrosudur. Davayı sırtlayacak, devrilemeyen putları devirecek, karanlığı İbrahimî bir duruşla tam kalbinden vuracak, yeni bir dünya kuracak ve inşaallah gül kokulu şehirler inşa edecek kişiler, ancak ihlasla gece gündüz demeden Allah için koşuşturanlar olacaktır.
Suat KIR