Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni;
Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez yeni!
Gençlik adına, gelecek adına, dünyayı değiştirecek umut adına, tüm hamasi söylemlerin ötesine geçerek, yeni sözler söylemenin zamanı geldi!
‘Pörsümez Yeni’nin Peşinde…
Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi; artık yeni ufuklara doğru yürümeli, “pörsümez yeni”nin fıtrat ve İslam olduğunu bütün dünyaya göstermeliyiz. Çünkü insanlık büyük bir buhran yaşıyor. Aklının kölesi olan insan, ruhunu ve yüreğini unutmuş, kendisi haricindeki her şeye “öteki” üzerinden bakıyor.
Son üç yüzyılda, gayri Müslim aklın getirmeye çalıştığı çözümler, insanlığı bir felakete sürükledi ve sürüklemeye devam ediyor. Çünkü bizdeki ıslah ve imar kavramları, gayrı Müslim akılda ifsat ve yıkım ile yer değiştirdi.
Bu buhrandan kurtulmanın yegâne çözümü, Kur’an ve Sünnet ile feyizlenen aklımızın ve ruhumuzun dirilmesidir. Başka çıkar yol dün olmadığı gibi, bugün de bulunmamaktadır. Cümlelerimiz yeni olmayabilir, “eskilerin sözleri” diye küçümsenebilir ama bizim için en yeni ve diriltici cümle, “Allah’ın ipine ve Resulü’nün Sünnet’ine sıkı sıkıya sarılmaktır.”
Ya bunu gerçekleştiren olacağız ya da bugün olduğu gibi öleceğiz!
Unutmamamız gereken; biz öldükçe her gün insanlık da ölecek! Ve her ölenin, her katliamın, her soykırımın arkasından, sadece ağıtlar yakıp hayıflanmaya ve belki de çok daha acısı, bu işin edebiyatını yapmaya devam edeceğiz.
Biz o nesil olmadığımızdan dolayı, Srebrenitsa katliamının acısı yüreklerimizde dinmeden, Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Arakan’da, aslında Müslümanların yaşadığı her yerde yeni katliamlar, soykırımlar yaşanmaya devam etti ve böyle olduğu müddetçe devam edecek!
Ağabeyler ablalar farkında mıyız? Her gün ölüyoruz çünkü “uygarlık” dedikleri şey, hem zihni hem bedeni olarak bizim ölülerimizle temeli atılan koca bir iskeletler manzumesi, insanlığın yok oluş serencamıdır.
Mevcut küresel düzene isyan ederken, hamasi söylemlerin ötesinde eyleme geçmenin, eyleme geçmek için de yaşadığımız toplumu, kendimizi, tarihimizi, dinimizi öğrenmenin ve yaşamanın zamanı geldi…
Artık Sözden Çok Eylem Vakti
Bu vatan, bu millet, bu ümmet için mücadeleye başlayarak nefsine hizmet edenlere inat, kendimizi yenilemeliyiz. Yoksa kaçınılmaz sonla karşı karşıya kalacağız.
İşte bu davadan vazgeçmemek, istikametimizin bozulmamasını istiyorsak öncelikle kendimizi düzeltmeliyiz. Eğer ki bunun farkında olabilirsek, Saadettin Ökten’in dediği gibi, “Bu farkında oluş, biraz daha sonra, biraz daha genişledikçe belli bir tortuya dönüşecek, belli bir çekirdek kadro oluşunca zannediyorum ki dünyayı daha rahat okuma noktasına doğru gelecek bu iş. Ve sonra da belki bunların bıraktığı yerden daha entelektüel, daha seviyeli, daha ne yaptığını bilen, attığı adımların önünü sonunu düşünen bir ekip çıkacak ortaya.”
Nurettin Topçu “Gençler bizden yeni bir hikmet, yeni bir insan mayası istiyorlar. Ne pahasına olursa olsun, biz bu mayayı yoğurmaya mecburuz.” Diyor. İşte, bu mayayı yoğurmanın zamanı geldi!
Ümmetin ve bütün insanlığın ümidi olan ülkemizi; ekonomik, siyasi, kültürel, eğitim, adalet gibi alanlarda gelmiş olduğu noktadan daha iyi yerlere getirmeliyiz. Mazlum coğrafyalarda yaşanan krizleri bütün yönleriyle analiz edebilecek, milli ve manevi değerlere haiz nesiller yetiştirerek 2023, 2053, 2071 hedeflerine emin adımlarla yürümeliyiz.
Gençler olarak, insanlığın yarını değil, bugünü de olduğumuzu unutmamalıyız.
Önümüzde iki yol var; ya dünya hegemonlarının bize çizdiği yola boyun eğeceğiz ya da zafere giden yolda çekilen çilenin kutsal olduğu bilinciyle, bütün insanlığın adalete, iyiliğe, özgürlüğe, ahlaka ve birliğe kavuşması için hakkımızı kendi emeklerimizle alacağız.
Bizler bu yolda çalışsak da çalışmasak da bu iş muhakkak bir gün gerçekleşecek.
İşte, tarih bizlere bu fırsatı sunuyor. Bu işin içinde mücadele edecek miyiz? Yoksa bu düzeni değiştirecek kişilerin gelmesi için sadece dua mı edeceğiz?
Peki, Allah için mücadele ediyorum derken, Allah’a kulluk vazifemizi yerine getirmeden nasıl yapacağız bu işleri?
Arakan, Suriye, Filistin, Irak için slogan atarken, arka tarafta neler oluyor bilmeden, nasıl çözüm üreteceğiz?
Ekonomik olarak, Apple gibi dev şirketler ülke ekonomisi kadar bütçeye sahipken, nasıl mücadele edeceğiz onlarla?
Mescid-i Aksa’yı özgürleştirecek yüreklerin hür olması yani, sadece Allah’a karşı boyun eğmesi gerekirken kula, paraya, makama, şöhrete köle olan bir nesil ile bu işler nasıl olacak?
Aslında şunu sormak istiyorum: Kendimizi, dünyamızı değiştirmeden ve etrafımızda olup bitenlerin farkına varmadan, bu dünya nasıl değişecek?
İşte, bu ve benzeri soruların cevaplarını kendi nefsimize sormalıyız?
Toparlanın yine ve yeniden başlıyoruz! …
Gönülleri fethetmeye, toplumu dönüştürmeye, bütün insanlığın umutlarını ve dualarını yerine getirmek için yılmadan, yorulmadan mücadele etmeye…
Artık dünyamızı değiştirmenin zamanı geldi!
Fatih COŞAR