DosyalarGeleceğe Tarihle BakÖne ÇıkanlarSöyleşiSüleyman Karakaş

İsmail Çolak: ‘Geleceği tarihle inşa edeceğiz’

1.64BinOkunma

İSMAİL ÇOLAK

1971’de Kayseri’nin, Develi ilçesinde dünyaya geldi. 1992’de Gazi Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi. Yazı hayatı 1991’de başladı. Sayısız dergi ve gazetede, bir kısmı kapak dosyası olmak üzere, 500’ü aşkın makaleye imza attı. 1997’den itibaren Tarih ve Medeniyet, Tarih ve Düşünce dergilerinde geniş kapsamlı araştırmaları yayımlandı. Uzun vadeli tarih yazıları kaleme aldığı dergiler şunlardır: Yenidünya, Anadolu Gençlik, Vuslat, Genç Gelişim, Gülistan, Somuncu Baba. Ayrıca, birçok bilimsel sempozyum ve kongreye katıldı, tebliğler sundu. Erciyes Üniversitesi Yayınları arasında çıkan Devr-i Hamid Ansiklopedisi’ne (5 Cilt/2012), “Abdülhamid Üzerinden Türkiye’yi Okumak” başlıklı makaleyle katkıda bulundu.

Daha çok Osmanlı tarihi, Osmanlı kültür ve medeniyeti, yakın tarih ve eğitim tarihi alanlarında araştırma-inceleme türünde eserler kaleme aldı. 40 civarında kitaba imza attı. Bazıları, Türkiye’de ilk telif eserler olmaları bakımından daha fazla dikkat çekti. Yazar, evli ve iki çocuk babasıdır.

Yayınlanmış Bazı Eserleri: Osmanlı’nın Güzel İnsanları, Beyaz Kerbela Sarıkamış, Dünya Osmanlı’ya Hasret, Gençler İçin Osmanlı Tarihi, Okuldan Çanakkale’ye, Son İmparator: Abdülhamid Han’ın Gizemli Dünyası, Bitmeyen Hesaplaşma: Hilal İle Haçın Dünü Bugünü, Osmanlı’nın Gizli Tarihi, Cumhuriyetin Gizli Tarihi (2 Kitap), Son Osmanlı Vahdeddin, Millî Mücadele’de Kalemli Ordu, Kürt Meselesinin Açılımı, Yunan İşgalinin Gizli Patronu Zaharoff, Modern Zamanlarda Osmanlıyı Aramak, Kıtalara Sığmayan Osmanlı (6 Kitap), Hikâyelerle Osmanlı Macerası (5 Kitap).

Takdim

İsmail Çolak, hayatını tarih araştırmalarına vakfetmiş bir tarihçi-yazar. Yüzlerce inceleme ve araştırma yazısı, onlarca kitap yazmış velud bir kalem. Bir çırpıda okuyacağınıza inandığımız sohbetimizin ana konusu tarih şuuru…

Süleyman Karakaş: Tarihimizi bilmek bize ne katar, niçin önemlidir? İzah eder misiniz?

İsmail Çolak: Tarih, binlerce yıllık emek, tecrübe, başarı ve birikimin hasılası, paha biçilmez bir hazinedir. Milletlerin benliği, kimliği, ruhu, şuuru, hafızası ve köküdür. Mazinin aktardığı değerler, hayatı daha anlamlı ve yaşanılır hale getirir. Hür ve bağımsız yaşama duygusunu besler. Fert ve topluma, millet olma bilincini kazandırır. Toplum fertleri, kendisi ile devleti, vatanı ve milleti arasında, tarih aracılığıyla bağ kurar ve bütüne ulaşır.

Bu noktada Üstad Nurettin Topçu’nun tespiti enfestir: “Bir insan başkalarının tarihi ve ruhuyla yaşayamadığı gibi bir millet de başkalarının tarihi ve ruhuyla yaşayamaz.” Tarih bilgisinden ve şuurundan mahrum kalan fertler, milletlerine karşı alaka, bağlılık ve sorumluluk duymazlar. Böylelerinin, yabancı tesirlere kapılması, dinine, tarihine, vatan, millet ve devletine yabancılaşması ve ihanet etmesi kolaydır.

Tarihteki başarılar ve bunların mimarları, topluma kendine güven, cesaret, azim ve teşebbüs ruhu aşılar. Güç, moral ve şevk pompalar. Binlerce peygamber, devlet adamı, komutan, âlim, filozof, sanatkâr topluma adeta ders verir, rehberlik eder. Bu çerçevede, medeniyet tarihçisi Will Durant’ın yaklaşımıyla meseleyi ele alacak olursak; bu rehber Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem gibi insan ruhunu fetheden bir peygamberse mesela her sözü, geri bir millete dâhi muazzam inkılaplar yaptırabilir. Onlar, millet fertleri için ideal şahsiyetlerdir. Dolayısıyla hiçbir fert onların ve tarihin tedrisatından bigâne kalamaz.

Tarih toplumlara yön gösterir

Geçmişin zirvelerini tutmuş medeniyetler ve devletleri incelediğimizde, hep sağlam bir tarih bilinci, birikimi ve kültürü üzerine kurulduklarını görürüz. Bu manada tarih şuuru ve kültüründen nasipsiz hiçbir toplum, devlet ve medeniyet yoktur. Mehmet Kaplan’ın ifadesiyle, tarih kültürünün terbiyesini almayan yeninin vücuda getirdiği her eser ham ve eksiktir.

Bunun yanı sıra, tarihin bilinmesi, geleceği düşünmek ve planlamak için bir zarurettir. Çünkü geleceğin temelidir. Mazisiz bir geleceğin tasavvuru imkânsızdır. Mehmet Akif’in de vurguladığı üzere, mazisi yıkık milletin istikbali olamaz. İngiliz tarihçi Edward H. Carr’ın deyişiyle, gelecekte sözü ve iddiası olan toplumlar, geçmişleriyle ilgilenmeye mecburlar. Tarih harmanından devşirdiklerimiz, varlık ve geleceğimizin teminatlarındandır.

Tarih, tıpkı bir kutup yıldızı ya da pusula gibi çağlar boyunca insanlığa rehberlik etmiştir. Geleceğin net bir şekilde seçilemediği durumlarda, rasat kulesinden ufku görebilme imkânını sunmuştur. Bu yüzden hayat gemimizi salimen istikbale ulaştırmak istiyorsak tarihin aktardığı koordinatlardan istifade etmeliyiz.

Bir de tarihe, Kuranî bakış açısıyla yaklaşırsak tam anlamıyla istifade edebileceğimizin altını çizmeliyim. Metodumuz, Kuran kıssalarındaki gibi hadiselere ibret nazarıyla bakıp dersler çıkartmak olmalı. Kıssalar, insan ve toplumun özelliklerine, mutluluk ve mutsuzluk sebeplerine, yükselmesine ve alçalmasına yol açan esaslara, bunlardan doğan ahlaki tavır ve alışkanlıklara ışık tutar.

Tarih şuuru nedir?

Süleyman Karakaş: Tarihte neler olup bittiğini öğrenmenin önemi biliniyor ancak tarih şuuruna ulaşmak sizce neden önemli? Tarih şuuru nedir?

İsmail Çolak: Tarih şuuru, Bedir’de, Uhud’da, Yermük’te, Hıttin’de, Malazgirt’te, İstanbul’un Fethi’nde, Çaldıran’da, Çanakkale’de, İstiklal Harbi’nde ve 15 Temmuz’da verilen mücadelenin mahiyeti, anlamı, ruhu ve geleceğe aktardığı mesaj ve mirasın idrakinde olmak demek.

Din, vatan, devlet, millet, hürriyet ve istikbal uğrunda, hayatın kendilerine sunduğu her hakkı, zevki, emeli cömertçe feda eden din büyüklerimizin, kahraman atalarımızın ve aziz şehitlerimizin kutsal mücadelelerini takdir etmek, geride bıraktıkları müktesebatın kıymetini bilmek, onu muhafaza ve ihya etme cehdi ve mesuliyeti ile yaşamak demek. Hayatla ve gelecekle ilgili planlamayı buna göre tanzim etmektir.

Bilinçli hareket etmek, ecdadın ortaya koyduğu dava ve idealleri sürdürmek, yarım bıraktıkları güzel icraatları tamamlama sorumluluğuyla hayata daha sıkı asılmak, daha bir gayret, şevk ve heyecanla çalışmaktır. Hayatı, kişilik ve kimliği şekillendirmede, görev ve sorumlulukların farkına varmada tarihi layık olduğu yere koymaktır.

Tarihte yaşanmış hadiselerden, hayatı, bugünü ve yarını inşa edecek dersler ve kazanımlar çıkarmaktır. Geleceği ancak tarih şuurumuzla inşa edebiliriz. Tarihi, geçmişe hapsetmemek; bugün, yarın, gelecek ve kısacası hayatın tümü için anlamsız görmemektir. Bu noktada bizlere düşen görev, kahraman ecdadımızın din-vatan sevgisi, tarih bilinci ve ruh yüceliği ile çocuklarımızı ve gençlerimizi donatmak ve uğruna canlarını adadıkları kutsal değerlere sahip çıkma şuurunu aşılamaktır.

Tarih şuuruna sahip genç

Süleyman Karakaş: Tarih şuuruna sahip genci diğerlerinden ayıran vasıflar nelerdir? Bilhassa dava adamının tarih şuuruna sahip olmasının önemi nedir?

İsmail Çolak: Tarih şuuruna sahip bir genç inançlı, kişilikli, idealist, erdemli, vizyon sahibi, vatansever, azimli, fedakâr, büyük fikirleri, hayalleri ve hedefleri olan bir gençtir. Bastığı yeri toprak diyerek geçmeyip üzerinde şanlı bir tarihin yaşandığı, uğrunda nice kutsal mücadelelerin verildiği ve canların feda edildiği kutsal vatan bilen gençtir. Tarihini bilip seven, ecdadına bağlı, hürmetkar bir gençtir. Tarihin aktardığı milli-manevi değerlerle kuşanmış, onları özümsemiş, kişilik ve hayatına yerleştirmiş, özgüveni yüksek, dini-milli kimliği kuvvetli, kendini milli-manevi değerlerin mirasçısı ve temsilcisi olarak gören dava sahibi bir gençtir.

Başta Peygamber Efendimiz (sav), diğer Peygamberan-ı İzam, Sahabe-yi Kiram hazretleri, Allah dostları olmak üzere, tarihe damgasını vurup onu saadet, hizmet, başarı ve zafer tabloları ile bezemiş, dine, mukaddesata ve insanlığa hizmet etmiş peygamberlerin, büyük şahsiyetlerin, liderlerin, komutanların, âlimlerin, ariflerin ve kâşiflerin hayatlarından parlak kesitler, başarılar, örnek ahlak ve kişilikleri ile hemhal olur. Onların sevgisi ve hayalleri ile yatıp kalkar, nihayetinde onlara benzemeyi ve layık olmayı şiar edinir. Onlar gibi dine, devlete, vatana, diğer cümle mukaddesata ve medeniyete hizmet edip yüceltmeyi hayatının gayesi bilir. Dinin ve tarihin kendisine yüklediği kutsal vazifeyi dava ittihaz eder. Ve her daim bunun şuuruyla yaşar.

Süleyman Karakaş: Belki biraz konumuz dışına çıkacağız ama sormadan geçemeyeceğim, bir tarihçi olarak sizce Milli Eğitim Sistemi’nde tarih öğretiminin daha verimli olması için neler yapılmalıdır?

İsmail Çolak: Son yıllarda ders kitapları ve müfredat programlarında ciddi ve köklü düzenlemelere gidildi. Önümüzdeki yıl, tüm dersler yeni müfredat dahilinde işlenecek. Ben yapılan düzenlemeleri büyük ölçüde olumlu karşılıyor ve destekliyorum.

Tarih dersleri gezilerle desteklenmeli

Bilhassa tarih müfredatının Batı merkezli ve ideolojik anlayıştan kurtarılmaya çalışıldığını memnuniyetle görüyorum. Dini-milli değerlerimize, medeniyet birikimimize ve mimarlarımıza daha fazla yer verilmesi oldukça önemli ve yerinde. Daha ilmi, gerçekçi ve tutarlı bir içeriğe kavuşturulmuş.

Gençlerin ilgi ve motivasyonunu artırmak, dersleri daha istifadeli hale getirmek için ilaveten neler yapılabilire gelirsek: Önemli tarihi hadiseleri yerinde, atmosferinde teneffüs ettirerek öğretmeye daha ziyade ağırlık vermeliyiz. Aidiyet ve farkındalık hissinin uyanması ve tarih şuurunun gelişip tabiatının ve davranışlarının parçası haline gelmesi bakımından bunu çok gerekli görüyorum.

Öğrenciler her yıl veya her dönem, bakanlıklar ve yerel yönetimler kanalıyla bir tarihi mekâna götürülmeli. Mesela İstanbul, Çanakkale, Sarıkamış, Çaldıran, Aziziye, Sakarya, Dumlupınar gibi yurt içindeki mekânlar; Mohaç, Viyana, Varna, Kosova, Niğbolu, Kanije, Estergon, Plevne, Kut’ül Amare gibi yurt dışındaki mekânlarda birkaç gün geçirmeli, çeşitli etkinlikler eşliğinde öğretmenleri veya uzman kişiler tarafından bilgilendirilmeliler.

Ödüllü yarışmalar düzenlenerek, edindikleri izlenimleri yazıya dökmeleri teşvik edilmeli ve dereceye giren eserler kitaplaştırılmalı. Bu geziler ve yerinde öğrenim, müfredatlara ve yıllık planlara konmalı, zaman ayrılarak planlanmalı. Japonların okullarında, tarih derslerinde, gençlerin bellek ve hayatlarında Hiroşima ve Nagazaki’ye verdikleri önemi, keza Anzakların nesilden nesile ciddiyetle aktardıkları Çanakkale duyarlılığını ve vefayı, en az onlar kadar biz de genç kuşaklara kazandırmalı, Çanakkale, Sarıkamış, Milli Mücadele gibi tarihimizdeki unutulmaz hadiselere dair hafızalarında ve hayatlarında silinmez izler bırakmalıyız.

Ayrıca her ilde panoramik tarih müzeleri oluşturulmalı; orada işlenen hadiseyi öğrencilerin zihinlerinde canlandırmaları, yaşanan örnek ya da ibretlik sahneleri hissetmeleri ve ecdatları ile empati kurmaları sağlanmalı.

 

Süleyman KARAKAŞ