Bana Niyazi derler, adamın gözüne baktım mı? Şıp diye anlarım ne mal olduğunu!
Adam olmak öyle kolay mı? … Adam, Âdem aleyhisselamdan gelir. Oldun mu Âdem, oldun adam.
Adam olmadıysan, hala odunsun. Odunu ne yaparlar? Ateşe atarlar… ‘Hadee yürü bakalım ateşe. Seni gidi odun seni! O kadar kitap gönderdik, Âdem peygamber gönderdik, sen odunlukta ısrar ettin’ derler. Gözünün yaşına da bakmazlar haa!
Demem o ki Âdemsen gel koklaşalım, sevişelim. Yok, odunsan vay haline!…
Odun deyip geçmeyin. Odunun da binbir çeşidi var. En iyisi ben sana odun çeşitlerini anlatayım. Sen ondan sonra karar ver, kimde odunluk var, kimde yok.
Çokbilmiş odunlar
Şimdi gel bakalım dünyada kaç çeşit odun varmış? Mesela bazı odunlar vardır ki kimseyi bişey bilmez sanırlar. Her şeyin en doğrusunu bu odunlar bilir. Yarım yamalak bildikleri konularda bile racon keserler.
“Bre zerzevat! Allah’ımız Rabbimiz, âdemoğluna ne kadarcık bilgi vermiş, ne kadarcık akıl vermiş ki sen her şeyi bileceksin?” Tööbe tööbe!
Ne diyodum? He, şimdi bu çokbilmiş odunlar, kendilerini âlim; âlemi cahil sanırlar. Üç kitap okudu mu? Üç-beş sohbet dinledi mi tamam. Hele bir iki allengirli kıssa da biliyosa değmeyin gitsin keyfine. Dersin ki herif Allâme-i Cihan oldu başımıza.
Kendileri olamadıklarından, hep rol yaparlar. En çok sevdikleri roller, yerine ve ortamına göre, ‘ilme irfana doymuş Allâme rolü’, ‘derin sükûta dalan evliya rolü’ veya daha olmadı ‘Biz bu işin eskisi, ağır abiyiz’ rolüne kayarlar. Eh, hangisini yerseniz…
Dini, maneviyatı öyle bir anlatırlar ki dinleyende şöyle bir muhayyile uyanır: “Yahu adama bak be kardeşim; biz bunların yanında insan bile sayılmayız!”
Herif, sanki anlattığı evliya menkibesinden fırlayıp gelmiş: “Yahu baksana bana. İşte, ben oyum!” Der gibidir.
Hah! İşte anladın sen onu… Mutlaka rastlamışsındır, bu tür odunlara.
Neyse laf çok uzadı cancağızım, bir daha ki sefere devam edelim odun tiplerini saymaya. Hadi benim canlarım, kalın sağlıcakla…
Meczup Niyazi