ÇayhaneEdebiyat

‘Okudum Bildim Deme’

2.62BinOkunma

Bilgiye ulaşma imkanımız çok ama …

Türkiye’de bir döneme kadar kitap yazmak, dergi yayınlamak oldukça zor ve külfetli işlerdendi. Çok değil, 30 yıl önce, her kitap her yerde bulunmaz, büyük şehirlere gidenlerden sipariş edilirdi. Biri bir kitap aldığında elden ele dolaştırılır, kitaba mücevher payesi verilirdi. 50-60 yıl öncesinden bahsetmeye bile gerek yok.

Bugün, yüzlerce yayınevi, on binlerce kitap basıyor. Yayın yapmak, neredeyse çocukların bile rahatlıkla gerçekleştirebileceği bir eyleme dönüşmüş durumda. Kitap fuarlarında, hınca hınç dolu salonlarda uzun kuyruklarda saatlerce bekleyen “okurlar” evlere çanta çanta kitap taşıyor. Her gün yeni bir kitap yayınlanıyor, yeni yayınevleri kuruluyor ve okullarda, konferanslarda, söyleşilerde sürekli okumanın önemine değinen konuşmalar yapılıyor.

Her türlü bilgiyi internetten elde etme imkânımız da var. Gazete ve dergilere ulaşmak için bayiye gidip para harcamak durumunda bile değiliz. “Bir tıkla” bütün köşe yazılarına, makalelere ve röportajlara ulaşabiliyoruz.

Okuma ve bilgi sahibi olma fırsatlarının böylesine kolaylaştığı bir dönemde, içimizden yeni Molla Fenari’ler, Kadızade Rumi’ler, Molla Gürani’ler, Mimar Sinan’lar, Ebussuud Efendi’ler ve dahi İbn-i Sinalar, Farabiler, Biruniler çıkarmamız ve mirasını devraldığımız medeniyeti ihya etmemiz gerekirken, üçüncü sayfa haberlerine konu olabilecek onlarca olayla karşılaşıyoruz. Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden mezun olanların iki kelimeyi bir araya getirmekte zorlanmaları bile “Ne kadar okuyoruz?” sorusuna verilecek en güzel cevap olsa gerek.

Olgun insan okur

“Oku, yaratan Rabbinin adıyla oku…” Bir gece, Hira mağarasına gelen Cebrail aleyhisselam ilk olarak bu emri iletmişti Âlemlerin Efendisine. Okumaktan murat nedir? Yüzyıllar boyunca tartışılan ve cevabı bulunamayan ender sorulardan biri de bu.

Okumak, nedensiz ve gayesiz bir şekilde sayfaları çevirmek demek olmamalı. Öyleyse okumadan kasıt anlamak, idrak etmek, nurlanmak olsa gerek. Dünyaya nizam veren ecdadımız, bugün bizim aydın/entelektüel dediğimiz kavramı “münevver” olarak tanımlamışlar. Münevver, yani nurlanmış. Kişi okudukça, bildikçe nurlanır ve etrafını aydınlatır. Bugünün “aydın”ı yalnızca nurdan istifade etmiş, aydınlanmış kişi anlamına geliyor. Işığın kaynağı olmayan bir nesne, etrafını da aydınlatamaz. Ay, güneşten aldığı ışıkla aydınlanır. Ay’ı aydınlatmak için güneşe ihtiyaç var. İçinde bulunduğumuz çağda en çok ihtiyacımız olan şey, ışığı (bilgiyi) yansıtan ay (aydın) değil, ışığın (bilginin) bizzat kaynağı olan güneştir (münevverdir).

Bilmek, ilim sahibi olmak, okumakla elde edilebilir bir meziyettir. O halde okudukça ilim sahibi, âlim olunur. İlim, kemalât sahibi olmanın en önemli basamaklarından biridir. Kemalât sahibi olmak, diğer bir ifadeyle olgun bir insan haline gelmek de Kur’an-ı Kerim’de buyrulduğu üzere, “Allah’tan en çok korkan kişilerden olmak”la mümkün. Dolayısıyla; okudukça olgunlaşır, olgunlaştıkça iyi insan olur, aydınlanır aydınlatır ve Allah katında kıymetli hale geliriz.

Elbette, yalnızca okumakla da olgunlaşılmaz. Fakat ilim, kemalât ehli olmanın, iyi ve faydalı insan olmanın en önemli koşullarındandır. “Cahilin, abidi de dervişi de hüsrandadır” diyor bir gönül eri. Öyleyse okumadan olmak, bilmek ve kılmak mümkün değil.

Mihriban’ı kim bilmez!

Yıllar önce Ankara’daki üniversitelerin birinin Edebiyat Bölümü’nde öğretim üyesi olan hocamızla konuşurken, hal-i pürmelalimizin fotoğrafı denilecek şu olayı anlatmıştı: “Abdurrahim Karakoç’un (merhum), Türkiye’de neredeyse herkesin bildiği Mihriban şiirini okuduktan sonra öğrencilere, ‘Bu şiirin şairi kim?’ sorusuna aldığım cevap karşısında donakaldım: Mahsun Kırmızıgül!”

Bu satırları yazarken, Türkiye’de kişi başına günlük ortalama kitap okuma süresinin 2 dakikayı geçmediğini okuduğumda, “Peki, bu kadar yayını satın alıp ne yapıyoruz acaba?” diye düşünmeden edemedim. Sosyal mecralarda bu bilgiyi paylaştığımda itirazlar geldi. Araştırmanın ne kadar güvenilir olduğunu ve çıkan sonucun gerçeği ne kadar yansıttığını bilemem. Ancak bildiğim bir şey var: Yeterince okumuyoruz, okuduğumuzu zannediyoruz belki. İçinde bulunduğumuz vaziyete bakarak, aldığımız kitapları evimizde aksesuar malzemesi olarak kullandığımızı söyleyebiliriz.

O halde ne yapmak lazım? Okumak. Okumayı günlük hayatın rutinlerinden biri haline getirmemiz gerekiyor. Bunu başarırsak, kısa vadede dünyanın seyrini değiştirecek ilim erbabı yetiştiremesek de hiç olmazsa kıvılcımı ateşleyebiliriz. Yeterli mi peki? Okumaktan murat sadece ve öylesine okumak mıdır? Cevabını Yunus Emre Dedemiz söylesin:

Okumaktan murat ne
Kişi Hak’kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir

Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir

 

İbrahim Baran