Bir İhsan abi vardı. Seyrek sakallı, kelimeleri ikram eder gibi tane tane konuşan, mahalleye nükleer bomba düşse heyecanlanmayacak kadar sakin ama camiden çıkarken, her gördüğünde sanki az önce yeni Müslüman olmuşsun gibi sevinçle sana sarılan sıcakkanlı bir abiydi.
“İrade dairesi” lafını ilk defa ondan duymuştum mesela. İhsan abi; kısa boylu ve atik bir insandı. Yarım yamalak Karate biliyordu. “En kolay Müslümanla rekabet ediyor gâvurlar çünkü Müslümanların ilkesi var onların hiçbir ilkesi yok, en kolay Müslümanları yeniyor bu gâvurlar çünkü Müslümanlar ilkelerinden taviz veriyor, ne gâvur ne Müslüman ortada savruluyorlar.” derdi.
‘TORAY… Elif, Be!’
Yaptığı Karate benzeri spora kendisi bir isim de vermişti. Bu adı, birinden mi duymuştu yoksa kendi mi yakıştırmıştı bilmiyorum ama o, 52 yaşında biz 15 yaşındayken çok hoşumuza gidiyordu. “Bu karate değil, TORAY” der hemen açıklardı; “Toray, yani “Tek Olan Rab Allah’ın Yolunda” kelimelerinin baş harfleri. “Asyalı rahipler gibi hareket etmeyin” diye, kızarak söylenir, sonra vücut hareketleriyle Elifba harflerini yaparken, “Elif, Be! …” diye bağırırdı.
İhsan abi pazarcıydı, pazarlarda taksitle tencere, ütü masası, tabak, havlu gibi şeyler satardı. Banka yok, senet yok, sözleşme yok, bir defter ve “Abla paran olunca verirsin” tezgâhtarlığı ile yıllarca bu işi yaptı.
Yabancı filmlerde; uzun kıvırcık saçlı, kafalarında bant olan, güya barış yanlısı, aslında “madde” müptelası, eli boş göynü hoş işe yaramazların minibüslerini bilirsiniz. Dünyanın her yerinde çocuk öldüren batılı akıl, filmlerinde bu minibüslerin üzerine çiçek resmi yapar, barış logosu denilen o tuhaf daireyi çizip poz verir. Eski model Vosvos diyorlar. (Bahsettiğim minibüs gözünüzün önüne gelmediyse Google’a “peace minibus” yazıp çıkan görsellere bakınca hatırlarsınız mutlaka.)
Biz hatırlayanlarla devam edelim, şu anda Google’a bakanlar gelince bize yetişirler…
Okulların kapanmasına bir kaç hafta kala, sabah işe giderken önümden bir kaç liseli genç yürüyordu. Ben çantanın içindeki her şeyle dolaşmayı başarmış kulaklık kablomla boğuştuğum sırada, liseli gençlerden biri park etmiş olan bu Vosvos minibüsün tozlu kaportasına o meşhur barış işaretini bir çırpıda çizip yürümeye devam etti. Şaştım kaldım, yaşı 16, minibüs nerden baksan 40 yıllık, mevzu daha bile eski bir tantana. 16 yaşında bir gencin bu konuda özgün bir hatırasının olması mümkün değil. Ama gel gör ki, o minibüsü görünce o işaret geliyor aklına çocuğun. Nasıl bir bombardımana maruz kaldıysa artık.
‘Ne minibüstü o!’
Ben de durdum minibüsün önünde ve İhsan abiyi hatırladım. İhsan abinin de aynı böyle Vosvos minibüsü vardı. Pazara o minibüsle çıkardı. Erbakan Hoca İstanbul’a geleceği zaman, bizi o minibüsle taşırdı. Piknikten dönerken sileceklerine yapraklı ağaç dalları taktığımız minibüs o minibüstü işte. Geceleri acil hastayken de o minibüse binmiştik, Erhan’ı askere uğurlarken de. Ama o minibüsün bendeki asıl izi daha büyüktür.
İhsan abi, mevsim başlarında mahallenin üç dört gencini yanına alır, gece vakti Eyüp Sultan Camii’nin avlusuna ve arka tarafına giderdik. Mevsim yaza giriyorsa yazlık, kışa giriyorsa kışlık temiz kıyafetlerle dolu poşetler olurdu minibüste. Eyüp Sultan Camii’nin etrafına gider ve delileri toplar minibüse bindirirdik. Sonra doğru hamama. İhsan abi bize delileri yıkatır, saçlarını sakallarını hatta tırnaklarını kestirirdi. Poşetlerin içindeki temiz kıyafetleri giydirir ve onları aldığımız yerlere bırakırdık.
İhsan abiyle 4 ayda bir 5 ayda bir, bu bakım işlerini yapardık. “Bir savaşa giderseniz ilk önce tımarhanelere uğrayın; ilk gözden çıkarılanlar, hemen unutulanlar, hep bu meczuplardır. Savaşa girdiğinizde, sakın akıl hastanelerini ihmal etmeyin.” derdi. Çok şey öğrendik İhsan abiden ve onun delilerinden.
Tembellik eden isyana düşer
İhsan abi şöyle söylerdi, “Üzerine düşeni yaptın mı, iyi niyetle kararlar aldın mı, tedbir aldın mı, gücünün yetebildiği kadar gayret ettin mi? Tamam, o iş olmuştur artık. Neticesi oldu, olmadı diye hayıflanmak Müslüman adama yakışmaz. Allah ne takdir ettiyse o olacak. Çünkü netice senin irade dairen içinde değil. Sen irade dairen içinde tembellik edersen sonra dönüp şöyle oldu, böyle oldu diye, Allah’a isyan etme.”
Az daha unutuyordum. Minibüsün başında, liseli gencin yaptığı o barış işareti denilen anlamsız daireye bakarken, çantamdan bir kâğıt mendil çıkarıp sildim ve yukarıya bir yere, İhsan abinin sürekli tekrar ettiği nasihati yazdım. “İrade dairesinde tembellik eden, irade dışına isyan eder.” Arka camına büyük harflerle “TORAY” yazıp, elimde hala açamadığım kulaklıkla İhsan abinin yattığı kabre doğru yola çıktım…
Erem Şentürk