Filistinli kardeşlerimizin yıllardır vermiş oldukları mücadeleyi ve Siyonizm’in yaptıklarını yerinde gözlemlemek üzere kutsal toprakları ziyaret etmeyi nicedir arzuluyordum. Allah Resulü’nün ziyaret amacıyla yola çıkılacak üç mescitten birisi olarak beyan ettiği Mescid-i Aksa’nın manevi havasını teneffüs etme imkânını bana bahşeden Allah’a hamdolsun.
Mescid-i Aksa’ya gitmek veya Filistin topraklarına ayak basabilmek için bir İsrail havaalanına inmenin burukluğu ilk anda yakalıyor bizi. Ve ardından havaalanında bir yazı karşılıyor: “Zionism is an infinite ideal.” yani “Siyonizm sonsuz bir idealdir.” Bu tabelayı gördükten sonra şimşekler çakıyor zihnimizde. Anlıyoruz ki bugün yeryüzünü kuşatan ve medeniyetlerin beşiği Kudüs’ü işgal eden o karanlık düşünce buradan doğuyor.
Kudüs, ah Kudüs!
Dünya’nın en eski şehirlerinden biridir. Kudüs, Endülüs ve İstanbul’da olduğu gibi “Eski Şehir ve Yeni Şehir” olarak ikiye ayrılıyor. Eski Şehir, Osmanlı döneminde Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan surlarla çevrili. Yeni Şehir ise diğer modern bir kentten farksız. Eski Şehir, yüzyıllar öncesinden donmuş kalmış gibi…
Şehir; Yahudi, Müslüman, Hıristiyan ve Ermeni mahallesi olarak dörde bölünmüş ama kendi kültürleri içerisine de asla hapsolmamış. Yani, Müslüman Mahallesi’nde bir Sinagog’a, Yahudi bölgesinde bir camiye veya bir kiliseye rastlamak da mümkün… Hepsi birbirine olabildiğince yakın ve iç içe… Bir mahallede yürürken kendinizi bir anda diğer mahallede bulabiliyorsunuz.
Kudüs’e, ilk olarak M.Ö. 12-10 binlerde insanların yerleştiği düşünülmektedir. Kudüs şehri beş meşhur tepe üzerine kurulmuştur:
Moria yahut Sahra (Kaya) Tepesi: Mescid-i Aksa’nın üzerinde bulunduğu tepedir.
Zuhur (Zuhra) Tepesi: Silvan Köyü’ne bakan tepedir.
Sion Dağı: Sultan Göleti’ne bakan tepedir.
Zeyta Tepesi: Sahire Kapısı’ndan Amud Kapısı’na kadar uzanan tepedir.
Ekra Tepesi: Hıristiyan Mahallesi’nde, Kıyamet Kilisesi’nin yakınında bulunur.
Doğal olarak, zamanla şehir sınırları genişlemiştir. Zeytin Dağı, Meşhed, Katamun, Mükebbir gibi bölgeleri de içine almıştır.
Hıristiyanlar için Kudüs
Kudüs medeniyetlerin beşiği konumundadır. Hıristiyanlar, Kıyamet Kilisesi’nde hacı olmaktadırlar. Onların inançlarına göre, Hz. İsa’nın sırtına çarmıh yüklenerek başlayan yolculuk, Kıyamet Kilisesi’nde çarmıha gerilerek son bulmuştur. (Bizim inancımızda, Hz. İsa ölmemiş Allah-u Teâlâ tarafından göğe yükseltilmiştir.)
Bu sebepten dolayı, Ortodokslar ve Katolikler başta olmak üzere, Hıristiyan mezheplerin büyük bir çoğunluğuna göre, Kıyamet Kilisesi büyük bir öneme sahiptir. Her yıl milyonlarca Hıristiyan, bu mekânları ziyaret etmek için Kudüs’e gelmektedir.
Yahudiler/Museviler için Kudüs
Yahudiler için Kudüs’ün önemi, onların inançlarına göre Süleyman Mabedi’nden kaynaklanmaktadır. Süleyman Mabedi’nin bugün Mescid-i Aksa’nın bulunduğu bölgede, tarihte iki kere inşa edilip yıkıldığını düşünmektedirler ve bugün Mescid-i Aksa’nın altında Süleyman Mabedi’nin kalıntılarına ulaşmak bahanesiyle kazı çalışmaları devam etmektedir. Günümüzde Ağlama Duvarı dedikleri bölgede ibadetlerini yapmaktadırlar.
Bizim için Kudüs
Harem-i Şerif olarak da adlandırılan Mescid-i Aksa bölgesi; dinimizde kutsal alandır ve içinde; Kıble Mescidi, Kubbet’üs Sahra (Hz. Ömer Camii) ve başka birkaç cami, birçok peygamberin de bulunduğu kabristan, sebiller, bahçeleri barındırır. Yaklaşık 144 dönümlük mübarek bir alanın tamamının adıdır Mescid-i Aksa.
Kubbet’üs Sahra’nın üzerine yapıldığı Muallak Taşı, Peygamber Efendimizin miraca yükseldiği yerdir. Aynı kaya, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’i kurban etmek üzere yatırdığı kayadır.
Mescid-i Aksa; ibadetin bire beşyüz kat sevap olduğu huzur ve hüzün mekânıdır. On yıllardır devam eden zulmün ve Müslümanların kıyamlarının, mücadelelerinin, mücahedelerinin sembolüdür.
Mescid-i Aksa denilince akla, Peygamberlerin tevhid mücadeleleri, Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi vesellem), İsra, Mirac, Namaz, Hz. Ömer, Selahaddin Eyyubi, Yavuz Sultan Selim, Abdulhamid Han gelmelidir.
Ve… Bugün ilk kıblemiz hala tutsak!
Uyanmanın, silkelenmenin, kendimize gelmenin zamanıdır.
Filistin’in her gündeme geldiğinde refleks olarak tepki vermenin ötesine geçmenin zamanı geldi!
Siyonistler Kudüs’ü 2030 yılında Dünya Kültür Başkenti haline getirmek için Eski Kudüs (Old City) denilen bölgelerde, Mescid-i Aksa’nın etrafından yapmayı planladığı dönüşümü adım adım gerçekleştirmenin mücadelesini vermektedir. Müslümanların Mescid-i Aksa etrafından uzaklaşması için yaşam koşullarını zorlaştırmakta ve finansal olarak daraltılan Müslümanlar’dan mülklerini satın almaya çalışmaktadırlar. UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak kabul edilip koruma altına alınan Eski Kudüs, bugün artık o koruma altında da değildir, Çünkü İsrail UNESCO’dan da ayrıldı.
Filistinli gençler, Eski Kudüs’e veya Mescid-i Aksa’ya girmek istediklerinde, İsrailli askerlerin kontrollerine maruz kalmaktadırlar. Yani “Öz yurdunda parya” tam manasıyla tezahür etmektedir.
Kâbe Allah’ın haremi,
Mescid-i Nebevi Resûlullah’ın (sav) haremi,
Mescid-i Aksa Müslümanların haremi,
Allah ve Resulü haremlerine sahip çıkar, peki, biz Müslümanlar haremimize sahip çıkmayacak mıyız?
Ayrılmak ne mümkün!
Kudüs’e veda ederken, içimizi bir burukluk kaplıyor…
Bir kere daha anlıyoruz ki Mescid-i Aksa’yı ve Siyonizm zulmünü oraya gitmeden anlayabilmek mümkün değil.
Kaç şehir, Kudüs gibi ayrılırken insanın gönlüne hüzün bırakır veya kaç şehir, Kudüs gibi ayrılırken insanın onurunu incinmiş hale getirir?
Hıristiyanlar, Yahudiler, Ermeniler ve Müslümanların bir arada yaşadığı, üç din için de kutsal bir mekân olan, ama bugün azgın bir topluluk tarafından işgal edildiği için hüzün, keder ve öfke barındıran bir şehir…
KUDÜS İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Kudüs’ü anlamak ve dosta düşmana Filistinlilerin ve Kudüs’ün yanında olduğumuzu göstermek için ziyaret edilmelidir.
Müslüman ailelerin ayakta durabilmesi için Eski Kudüs içindeki Müslüman tüccarlar ile ticaret geliştirilmeli ve bolca alış veriş yapılmalı.
Her meslek grubu meslekleri ile alakalı Kudüs özelinde çalışma yapabilir. Örneğin, sanat tarihçisi Kudüs’ü detaylı bir şekilde inceleyerek, gün yüzüne çıkarılmayan eserleri tanıtabilir. Bir mimar, Osmanlı’dan kalan 3083 eseri ayrı ayrı inceleyebilir, bunları yayınlayabilir, sergiler açılabilir.
Türkiye’de ve İslam Dünyası’nda bulunan Müslüman kardeşlerimizi bu konuda bilinçlendirmek, Mescid-i Aksa’yı ve Kudüs’ü tanıtmak için çeşitli araştırma ürünü, kitap, belgesel, (çizgi) filim yapılabilir.
İsrail’in 2030-2050 planlarına karşı savunmacı değil, kendiliğinden harekete geçen etkin çözümler üretmelidir.
Ve en önemlisi, “beklenen gün için” siyasi, ekonomik, kültürel, askeri ve diğer alanlarda daha güçlü olmak için gece gündüz demeden çalışılmalıdır.
Müslüman’ın bir silahı da duadır. Dualarımızda Kudüs ve Mescid-i Aksa her daim yer almalı. Zira gönül dünyamızdan düşen bir Kudüs’ün ayakta kalması çok da mümkün görünmemektedir.
-Fatih Coşar