Bazı özellikler, insanlık tarihinde çok az şehre nasip oluyor. Dünyanın hiçbir yerinde iki kıtayı birbirine bağlayan İstanbul’dan başka bir kent yok. İstanbul, yalnızca kıtaları bağlamakla da kalmıyor; en büyük medeniyetlerin birbiriyle kaynaşmış halini temsil ediyor. Hz. Peygamber’in övgüsüne mazhar olması da İstanbul’u “İstanbul” yapan bir başka özelliği.
Mekke… Âlemlerin Efendisi’nin dünyaya teşrif ettiği, Kur’an ayetlerinin nazil olmaya başladığı; Beytullah’ın, Allah’ın evinin bulunduğu mübarek belde. Ve Medine… Eski adıyla Yesrib. İslam’ın ilk başkenti, Resûlullah’ın istirahatgahı, Muhacir’e öz kardeşinden daha çok yakınlık gösteren koca yürekli Ensar’ın şehri… Kuşkusuz Kudüs, bizim inancımız ve medeniyetimizde Mekke ve Medine kadar mukaddes, İstanbul kadar azizdir.
Peygamberler kervanı
İbrahim Peygamber, küfürle mücadelesini sürdürürken, Nemrud’un ateşinden kurtulduktan sonra, eşi Sare ile birlikte Kudüs’ten geçti. Kabri de yine bu kutsal beldede bulunuyor. Oğlu Hz. İshak ve onun oğlu Hz. Yakup da bu şehirde yaşadı. Kur’an’da “ahsen-ül kasas” (kıssaların en güzeli) olarak tarif edilen olay, Kudüs’te yaşandı. Hz. Yusuf, kardeşleri tarafından Kudüs’te kuyuya atıldı, babası Hz. Yakup’a “kardeşimizi kurt yedi” yalanı Kudüs’te söylendi.
Hz. Musa, Mısır’da Firavunla mücadele ederken, İsrailoğulları’nı Kudüs’e götürmek istedi. Hz. Davud, Kudüs’ü fethetti ve orayı başkent yaptı. Hz. Süleyman, Mescid-i Aksa’yı Kudüs’te inşa ettirdi. Bakire olmasına rağmen -Allah’ın izniyle- Hz. İsa’ya hamile kalan Hz. Meryem, ilk insan Hz. Âdem’den bu yana, kâinatta bir daha eşi benzeri görülmeyecek bu mucizeyi Kudüs’te yaşadı.
Efendimiz Hz. Muhammed (sav), Kudüs’te peygamberlere imam oldu, İsra hadisesiyle Kudüs’ten, Mescid-i Aksa’dan Sidret-ül Münteha’ya, göğün yedinci ve son katına çıkartıldı.
Kudüs, Hz. Ömer tarafından fethedildi. Bozguncu haçlıların saldırılarından Selahaddin Eyyûbi tarafından kurtarıldı. Yavuz Sultan Selim tarafından tekrar fethedilerek, ismi Kudüs-ü Şerif oldu. Kanuni Sultan Süleyman, tıpkı İstanbul’a yaptırdığı gibi Kudüs’e de 400 milyon akçe ödeyerek Sebil El-Silsile, Elvaad Kanuni Çeşmesi, Sebil Bil-Kadis-Sultan gibi tam 18 çeşme; Kudüs Kalesi ve kalenin girişindeki Kanuni Namazgâhı gibi eserler inşa ettirmişti.
1800’lü yıllarda gerçekleşen bir takım işgalleri saymazsak, Devlet-i Aliyye, Küdus’e 400 küsur yıl hâkim oldu. İmparatorluğun egemenliğindeki Kudüs, “Darüsselam” yani “huzur diyarı” olmuştu.
Yahudi tasallutu
1800’lü yılların ortalarına doğru Filistin’e yerleşmeye başlayan Siyonist Yahudiler, 1897’de bölgede bir Yahudi devleti kurma hususunu hedef haline getirmişlerdi. Bu yıllarda, Sultan II. Abdülhamid, Kudüs’te bir Yahudi devleti kurulmasının önüne geçmek için Siyonistlerin Filistin’den mülk edinmelerini yasaklamış, dahası Hazine-i Hassa’daki şahsi mal varlığından, parayla mümkün olan en fazla toprak parçasını satın alma pahasına, Kudüs’ü Yahudilerden kurtarmaya çalışmıştı.
1. Dünya Savaşı’ndan sonra, Filistin toprakları peyderpey Yahudilerin eline geçti. 1948’den bu yana da saldırılarla İsrail tarafından işgal ediliyor. Kudüs Müslümanlar için artık onulmaz bir yaraya dönüşmüş durumda. Peygamberler beldesi, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’nın bulunduğu, miraç hadisesinin zuhur ettiği şehirlerin anası Kudüs, bugün İsrailli terörist askerlerin postallarının gölgelerine mahkûm ediliyor. Mazide tevhide ve adalete inananların barış kapısı haline getirdikleri Kudüs, zalimce ve insafsızca işgal ediliyor.
Yazının başlığındaki soruya dönelim. İstanbul bizim neyimiz olursa, Mekke ve Medine bizim için neyi ifade ediyorsa Kudüs de o’dur. Ve Kudüs, 1948’de kurulduğu söylenen, ancak bizim muhayyilemizde kan emici olmaktan başka bir anlam ifade etmeyen İsrail’in değil, Filistin’in şahsında, bütün İslam dünyasının başkentidir. Amerika, Avrupa, Batı ne yapmaya çalışırsa çalışsın, bu hakikat asla değişmeyecek. Sezai Karakoç’un şu dizeleriyle son noktayı koyalım:
Ve Kudüs şehri. Artık yer şehri, toprak şehri.
Bakır yaprakların, çelik gövdelerin, acımasız yüreklerin.
Demir köklerin, tunçtan ve uranyumdan dalların.
Kurşundan çiçeklerin şehri.
Gülle kusuyor ana rahmi
Bomba parçalıyor beynini bebeğin
Tanklar saldırıyor evlere bir anda ev yok tank var
Uçak var gök yok utanç var
Ve kime karşı bütün bunlar
Masum insanlara karşı
Binlerce yıl oturdukları yurtta kalmak isteyenlere karşı
Ve kim tarafından bütün bunlar
Romanın, Babil’in, Asur’un ve Firavunların
Ve nice milletlerin zulmünü görenler tarafından
Zalime olan öcünü mazlumdan almak
Zalim olmak ve en zalim olmak
Ve artık ne İbrahim ne Yakup ve ne Musa var
Tersinden okunan Tevrat hükümleri
Karaya boyanmış Mezmurlar…
-İbrahim Baran