DosyalarErol ErdoğanKalbimizi Taşır Gibi

Kudüs Dersleri

1.66BinOkunma

Kudüs Kriterlerinden Dört Madde

Madde 1:

Adalet ve merhamet ile gönüllere girmek,
savaşla fethetmekten kıymetli ve kalıcıdır.

Kudüs’ün Müslümanlara geçişi ilginçtir ve tarihteki birçok fetihten farklıdır. Kudüs, savaş olmaksızın Müslümanlara teslim olmuştur. Bundan dolayı, Kudüs’ün Müslümanların yönetimine geçişişini “fetih” değil “Kudüs’ün İslam’a teslim oluşu” anlamında “teslim olmak” olarak tanımlamak mümkündür.

Ebu Ubeyde bin Cerrah, ordusuyla Kuzey Suriye’nin fethi ile meşgul iken Kudüslü Hıristiyanlar, Ebu Ubeyde’ye şehri teslim etmek isteklerini ilettiler. Kudüslü Hıristiyanların, minik bir şartı vardı. “Halife Ömer gelip Kudüs’ü bizzat kendisi teslim alsın” dediler. Kudüs’ün tarihine ve şanına uygun bir talepti bu. Öyle de oldu; Halife Hz. Ömer (radıyallahu anhu), ashabın ileri gelenleri ile bu talebi istişare etti ve Hz. Ali’yi vekil bırakarak, hicri 16. yılda Medine’den çıkıp Kudüs’e doğru yola koyuldu.

Kudüslülerin, şehri Müslümanlara teslim etme kararlarında, ordunun yakınlarda (Suriye’de) olmasının etkisi olmakla birlikte, Hazreti Ömer’in adaletli yönetimi ve Müslümanların fethettikleri şehirlerde halka ve farklı inanç sahiplerine karşı merhametli davranışlarının da ciddi etkisi vardı.

Savaş, orduları ve şehirleri; adalet ve merhamet aklı ve kalbi muhatap alır.

Madde 2:

Mütevazılık, her anın ve
her makamın ahlakıdır.

Kudüs’ü Hıristiyanların elinden teslim almak üzere yola çıkan Hazreti Ömer (ra), yolculuk boyunca tevazu ve zarafetten ayrılmadı. Hazreti Ömer’in Kudüs yolunda olduğunu duyan halk, onu görmek ve selamlamak için yollara döküldü. Halife Ömer bu esnada, atına, bir arkadaşı ile sırayla binerek yol almaktaydı. Müthiş bir tevazu, sıra dışı bir sadelik…

Bindiği atın tırnakları o kadar aşınmıştı ki, Kudüs’e girerken at topallamaya başlayınca Hz. Ömer, atın acısına dayanamayıp sırtından indi. Bunun üzerine kendisine genç ve güzel bir at takdim edildi. Hazreti Ömer yeni atına binince, hayvan koşmaya ve şaha kalkmaya başladı. Atın o halini gören Halife Ömer “Zavallı! Bu kibir ve gururu nereden öğrendin sen?” diyerek, atın sırtından indi. Halife Ömer, kendisine getirilen yeni kıyafetleri de giymeyerek, “Bizim için bu sadelik yeter!” dedi.

Mütevazılık, elinde güç ve zenginlik bulunduranlar başta olmak üzere, herkese yakışır. Mütevazılığın etkilemeyeceği kimse yoktur. Kibirlilere, zalimlere, böbürlenenlere de kibirle değil, vakar ve doğrulukla karşılık verilmelidir. Tüm zamanların, mekânların ve makamların sahibi Allah olduğuna göre, insana düşen her zaman her mekânda tevazu sahibi olmaktır.

Madde 3:

Hamd ve şükür, zaferi ziynetlendirir.

Kudüs’e giren Hz. Ömer, önce Mescid-i Aksa’ya gitti ve Hazreti Davud’un mihrabına vardı. Mihrapta, Kur’an’dan Davut Aleyhisselam ile ilgili ayetlerden okudu, sonrasında secde yaptı. Kudüs’te o an, Hazret-i Ömer’in yanında Hz. Peygamber’in Müezzini Bilal (ra) de vardı. Hz. Bilal’i çağırarak ondan ezan okumasını istedi. Bilal-i Habeşi, Resulullah’ın vefatından sonra hiç ezan okumamıştı. Yanık sesli ve ezan okumaya hasret kalmış olan Hz. Bilal, böylece, sükûtundan sonra ilk defa Kudüs’te ezan okudu. Bilal’in ezanı herkesi ağlattı, hıçkırıklara boğdu.

Zaferlerden sonra başarıyı şahsileştirmek, kibirlenmek, böbürlenmek Allah’a karşı nankörlüktür. Her nimet, her zafer, her fetih, her iktidar şükrü gerektirir. Şükür, insanı terbiye eder, mutedilleştirir ve tüm zaferlerin sahibi Allah’ı hatırlatır.

Madde 4:

Fetih fatihe, mülkte adalet sağlamayı vacip kılar.

O dönem Kudüs’te, Yahudiler ile Hıristiyanlar arasında anlaşmazlık vardı. Şehirde hâkim olan Hıristiyanlar, Yahudilerin kutsal saydığı “kutsal kaya” mevkiini çöplük yapmışlardı. Halife Ömer, Kudüs’ü fethedince Hıristiyanların kirletmiş olduğu Davud Aleyhisselâmın mihrabını ve diğer mekânları temizletti, tamiratını yaptı. Bir de “emannâme” yayınlayarak, şehirdeki halkın canlarının, mallarının, mülklerinin, kiliselerinin güvende olduğunu söyledi; kiliselerine dokunulmayacağını ve kiliselerinin sayısının azaltılmayacağını, haçlarına karışılmayacağına dair teminat verdi. Ayrıca, dinleri konusunda zorlanmayacaklarını garanti etti.

“Fetih, fethettiği yerde, fatihe adalet ve huzur sağlamayı vacip kılar.” Bu cümleyi, iktidar, muktedir olana, mülkte adalet ve huzur sağlamayı vacip kılar, şeklinde de düşünebiliriz.

Adalet, devletin, yönetimin, kâinatın, âlemlerin temelidir, direğidir. Bir yeri fethetmek veya bir yeri teslim almanın anlamları içinde adalet, doğal bir görev olarak yer alır.

Kudüs’ün Hazreti Ömer (ra) aracılığıyla Müslümanlara teslim edilmesi sonrasında başlayan sulh içinde yaşam, zamanla geleneğe dönüştü, kalıcı hale geldi. Haçlı Savaşları ve işgaller döneminde sulh iklimi bozulsa bile, Müslümanların ferasetli yönetimiyle Mescid-i Aksa ve Kudüs şehri, herkes için asırlarca selamet yurdu oldu. Böylece, hem Kudüs’ün değeri korundu hem Yahudi ve Hristiyanların kavgaları engellendi.

Kudüs tarihinden almamız ve anlatmamız gereken çok ders var. Müslümanlar sayesinde Kudüs’te oluşan prensipleri/kriterleri (Kudüs Kriterleri) evrensel bir metin olarak hazırlayıp dünyaya sunmalıyız. Bu çalışma, savaşların arttığı günümüz dünyasına bizim “manifestomuz” (beyanname) olacaktır.

Yeryüzünün farklı ve güzel bir söze, sese, duruşa ihtiyacı var. Biz o güzel sesi, Kudüs tarihinde bulabiliriz.

 

-Erol Erdoğan