Her şehrin ruhu vardır.
Bazı şehirler ise bizzat ruhtur.
Mekke ve Medine gibi, Kudüs gibi.
Belki de diğer şehirler, ruhlarını bu şehirlerden alırlar.
Bazı şehirlerde insanın ruhuyla, şehrin ruhu birbirine bürünür; adeta tek ruh olur.
İşte bizler, biz Müslümanlar Mekkemizle, Medinemizle ve Kudüsümüzle tek bir ruh halindeyiz.
Mekke, Medine, Kudüs ve biz; tek varlık, tek ruh, tek beden, tek anlam, tek tahayyül, tek tasavvur, tek idrak, tek şuur, tek aşk ve tek mücadele…
Kudüs iman ve Kuran meselesidir
Kudüs bize dedelerimizin emanetidir.
Sultan Abdülhamid’in, Sultan Süleyman’ın, Sultan Selim’in, Sultan Selahaddin’in … ve Hz Ömer’in emaneti…
Kudüs bize peygamberlerin emanetidir.
Hz. İbrahim’den Hz. Muhammed’e kadar pek çok peygamberin emaneti; ama esas olarak Hz Muhammed’in emanetidir.
Fakat, daha ötesi, Kudüs bir ayettir; Kudüs Mescid-i Aksa’dır çünkü.
Bu bakımdan, Kudüs dediğimizde orada bir yerde bir şehirden bahsediyor olmuyoruz.
Kudüs dediğimizde bir ayetten bahsetmiş oluyoruz.
Bu sebeple, Kudüs meselesi bir siyasi-idari mesele olmadan önce bir din, iman ve Kur’an meselesidir.
Zira, Kudüs ilk kıblemizdir.
Kudüs İsra’mız ve Miraç’ımızdır.
Bundan dolayı;
Biz Kudüs derken, hamasi bir nutuk atmıyoruz.
Biz Kudüs derken, siyasi bir nutuk atmıyoruz.
Biz Kudüs derken, ideolojik bir slogan atmıyoruz.
Zira;
Kudüs her türlü hamasetin üstündedir.
Kudüs her türlü siyasetin üstündedir.
Kudüs her türlü ideolojinin üstündedir.
Biz Kudüs deyince, Aksa diyoruz.
Biz Aksa deyince, ayet diyoruz.
Biz ayet deyince, Kur’an diyoruz.
Biz Kur’an deyince, iman diyoruz.
Biz iman deyince, İslam diyoruz.
O yüzden; Kudüs siyaset değil, İslamiyet’tir…
Yerlerin göklerin tevhidi…
Allah-u Teala yerlerin ve göklerin Rabbidir.
Kudüs o Rabb için yapılan İsra ve Miraç’ın kalpgâhıdır.
Yani, Kudüs yerlerin ve göklerin bütünleşik simgesidir.
Kudüs yerlerin göklerle, göklerin yerlerle buluştuğu zaman mekândır.
Kudüs zamanın mekânı, mekânın zamanı aştığı yerdir.
İslam yerlerin göklerin dini ve yerlerin göklerin medeniyetidir.
Kudüs’te yerler göklenir, sonra, secdede tekrar miraç etmek üzere, mekânına geri döner.
Bu tevhittir, yerlerin göklerin tevhidi…
Kudüs bize bu tevhidi tahayyül, tasavvur ve idrak imkânı sunar.
Bu idrak çerçevesinde tevhid en büyük hakikattir.
Bizim sadakatimiz de hizmetkârlığımız da hakikatedir.
Bundan dolayı;
Kudüs’e sadakat, hakikate sadakattir.
Kudüs’e hizmet, hakikate hizmettir.
Kudüs’ü satmak, hakikati satmaktır.
Kudüs’e ihanet, hakikate ihanettir.
Tevhid; kesrette vahdet, vahdette kesret sırrının taayyünüdür.
Bu taayyün, kendini en çok da Kudüs’te bulur.
Kudüs, bu bakımdan hakikatin perde perde açılan yaşanmışlığının tarihidir.
Bu tarih, bize adeta hilkatin hikmeti olarak sunulur.
Bu sunum, Müslüman varlığı ve Müslüman kimliği ile mümkün ve bakidir.
Medeniyet hakikatin anlam dilidir.
Kudüs ise medeniyetimizin anlam dilidir.
Kudüs’ü kaybedersek medeniyetimizin anlam dilini oluşturan en büyük mana denizlerinden birini kaybederiz.
Kudüs’ü kaybedersek anlam evrenimiz çoraklaşır, kurur.
Anlamını kaybeden özbenliğini kaybeder.
Özbenliğini kaybeden, mal hükmündedir ve sırasıyla beşer, insan ve âdem olma hükmü yok olur.
Medeniyetimiz yok olur.
Bu medeniyet yok olursa, insanlık yok olur.
Bu sebeple;
Kudüs’e sahip çıkmak, insanlığa sahip çıkmaktır.
Kudüs’ü korumak, insanlığı korumaktır.
Kudüs’ü savunmak, insanlığı savunmaktadır.
Kudüs’e can vermek, insanlığa can vermektir.
-Mustafa Şen