2011 Yılında, Tahrir Meydanı’nda, Hüsnü Mübarek Diktatörlüğü’nün devrilmesiyle sonuçlanacak o güzel devrimin ilk ateşlerinin yandığı günlerde, gençler bazı geceler çadırda kendi aralarında fıkralar anlatıyordu. O fıkraların hep üç kahramanı olurdu. Hüsnü Mübarek, Tantavi ve dönemin Dışişleri bakanı. Fıkra bu ya; Mübarek, Dışişleri Bakanıyla tek kale maç yapıyorlar Tantavi de hakem. Bakan vuruyor topa ve top kaleye girince hakem Tantavi düdüğü çalıp “1:0” diyor. Maç devam ediyor… Bir süre sonra, Mübarek vuruyor topa ama top bırak kaleye girmeyi, kalenin yanından bile geçmeden sahanın dışına çıkıyor. Hakem Tantavi yine çalıyor düğü “1:1” diyor. İtirazlar geliyor “Aman hocam top kaleye bile girmedi, nasıl gol sayılır!” diyorlar. Tantavi elini kaldırıp “İnnemel a’malu bin niyyat” diyor. (Ameller, yani yapılan işler, niyetlere göredir.)
“İnnemel a’malu bin niyyat” Müminlerin emîri Ebu Hafs Ömer İbni Hattab’ın (radıyallahu anhu), Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem Efendimizden naklettiği bir hadis-i şerif.
Fıkrada, Tantavi’nin Mübarek’in durumunu tevil etmek için hadis-i şerifi çarpıtması, aslında sadece fıkra konusu değil, bizim sıklıkla düştüğümüz bir gaflet kuyusudur da aynı zamanda. Tanzimat’tan sonra, Anadolu’ya hızlıca yayılmış olan konformist fikirler, “Sen canının istediğini yap, önemli olan niyetin.” Tezviratını, bu hadis-i şerife dayandırırlardı.
Hadis-i şerifte bize işaret edilen hikmet, her işimize Allah rızası gözeterek, iyi niyetle başlamamız olduğu gibi, bir yandan da bir niyetimiz olması gerektiği hakikatidir. Zira İslam şuur arar. Şuur yoksa sevap olmadığı gibi günah bile yok- tur çünkü. Niyetli olmak şuurlu olmaktır. Niyet- siz olmak şuursuzluk halidir. Bu sebeple, niyetsiz namaz, niyetsiz oruç kabul değildir. Bir amelin
başında niyet yoksa amel sırasında farzlara ve sünnete riayet ederken kusursuz sayılsak bile, amelimiz geçersiz olacaktır.
Oyalanmak İle Emek Vermek Arasındaki Fark
İnsan ister ibadet etsin ister günlük işlerinde amel etsin, her anında oyalanmak ile emek vermek arasında ince bir çizgide dengede durmaya çalışır. Çoğunlukla oyalanırız ama kendimizin emek verdiğini zannedip sonunda hayal kırıklığı ile bedbaht olabiliriz. Oyalanmak ile emek vermek birbirine çok benzerler. Ders çalışırken, evlat yetişirken, yemek yerken, uyurken, cephede savaşırken, alış veriş yaparken hiç fark etmez, hepsinde oyalanıyor olabiliriz.
Bir ameli oyalanmaktan çıkarıp, asla ziyan olmayacağı Allah tarafından garanti edilmiş emeğe dönüştürmeyi nasıl başaracağız peki? Harcadığımız zaman mı, harcadığımız para mı, bedenimizi feda etmemiz mi? Hiçbiri değil maalesef. Her meselenin başında mecbur olduğumuz ilk şart niyetli olmamız. Niyet yoksa her amel oyalanmaktır, çünkü niyetsizlik şuursuzluktur. Uyurken bile Allah rızası için uyumaya niyet eden şuurlu bir Müslümanla, kendini yatağa teslim edip uyuyan birinin uykusu arasında ki fark, geceyle gün- düzün arasındaki farktan daha büyüktür.
Bayılmış, sarhoş olmuş ya da delirmiş bir insanın şuursuzluk haliyle, niyet etmeden ezbere hareket eden bir insanın şuursuzluk hali arasında büyük bir fark yoktur aslında. Şuur; amellerin sayılmasının, çabaların bereketlenmesin yanında, insanı büyük günah bataklıklarından da koruyan önemli bir müdafaa hattıdır. Şuursuzluk hali insanı ele geçirdikçe büyük günahlara batmaya başlar.
Niyetsizlik Hatası; Şuur Noksanlığı
Büyük Günahlar meselesine İmam-ı Mâturîdî içtihatları üzerinden baktığımızda, iki kolda izah edildiğini görüyoruz. Birincisi “istihlâl” yani, haramı helal sayma; ikincisi ise “istihfaf” yani, günahı küçümseme. Şuur, bilgi sahipliğin- den önce gelir. İmam-ı Mâturîdî’ye göre, büyük günah işlemenin sebepleri; gaflet, arzuların baskısı, şiddetli öfke, tarafgirlik, af ümidi, istihlâl ve dinde gevşekliktir ve bunların hiçbirinin sebebi sadece bilgi eksikliği değildir. Ancak hepsinin başlangıcında şuursuzluk gerek şarttır.
Bu dünyada, Tantavi gibi hakemlerin sırf bize hoş görünmek için saydığı goller, ahirette sayılmayabilir. İşte bu yüzden, kaç tane gol attığımız ile değil, dünya denilen sahada, hangi niyetle ve ne kadar gayret etiğimizle alakalı dertlenmemiz gerekiyor. Niyet ederek Allah rızası için derse giren bir öğrenciyle, ömrünü okullarda geçiren niyets[review]iz bir öğrencinin günün sonunda elde edecekleri aynı olmayacaktır. Bu; hasta ziyareti, akşama eve gitmek, namaz kılmak, oruç tutmak, inat etmek ya da uyumak için de böyledir.
Topa ne niyetle vurduğumuz önemli, lakin daha öncesinde bir niyetimizin olup olmaması da önemli. Zarara, acıya, vahşete sebep olan kötü insanların, “Benim kötü bir niyetim yoktu!” diye yaptıkları savunma, niyetsizlik itirafıdır aslında. Zilletlerin altında, kötü niyetlerden daha çok, (iyiye ve hayra) niyetsizlik hatası vardır.
-Erem Şentürk