Şu sıralar gündemimizde bulunan ve sıkça tartışması dönen deizm meselesi hakkında okurken, edebiyat ve kültür teorileri uzmanı Eagleton’ın, ideoloji adlı kitabında geçen bir cümleyi hatırladım: “Bir parkta üzerinde ‘Yalnızca Beyazlar içindir’ yazılı bir bankta otururken, kendi kendime ırkçılığa karşı olduğumu anımsatmanın faydası yoktur (…) İdeoloji, deyim yerindeyse, kafamda değil oturduğum banktadır.” (1)
Bu olay tam da -ideolojik kurumsallaşmanındeizm adıyla kendini gösterenin yeniymiş gibi ortaya çıkmasıydı. Kural ve emirlerini, ilahi kaynaktan alan Müslümanlar’ın kendi hukukları (Şeriat) yerine, farklı rejim/sistemlere göre değer yargılarını oluşturmaları ve öyle yaşamaları; elbette zaman içinde, benimsediklerini iddia ettikleri kimlikten farklı bir karaktere geçmelerine sebep olacaktı.
Üzerinde “Yalnızca Beyazlar içindir” yazılı bir bank bulunan bu park, onların kimliklerinden farklı olarak benimsediği sistemleridir. Kendilerine ırkçı olmadıkları hatırlatmalarıysa, kendilerine Müslüman olmadıklarını anımsatmaktan farksızdır. Yani, artık yargıları ve yaşamları, zihinlerinde değil, içinde bulundukları maddededir. Meseleye bu açıdan bakmak, olmuş olana belki biraz açıklık kazandırır.
Günümüz hukukunda da bulunduğu üzere, her fer’i (tatbiki) meselede önce usul şartlarına bakılır. Faraza, adam öldürmenin cezası 24 yıldır. Fakat bu tatbik usul şartlarına göre, nefsi müdafaa çerçevesinde yapıldı ise cezası yoktur. Yani, analoji yerinde ise nevzuhurmuş gibi yansıtılan deizm meselesi teferruattır (fer’iyyeden).
Olay Deizm ise olgu tüm dünyada yaşanan bir gerçek olan sekülarizasyondur. (2) Odaklanılması gereken yer, yani şartlar, bu noktada başlar. İmam-Hatipler bu dünyadadır ve tüm dünyada etkiye sahip şeylerden bu sebeple etkilenir. Bir “büyük resim” paranoyası olmaksızın, bu kaymanın müsebbibini -sadeceülke içinde aramak yanlıştır.
Deizm, Ateizm ve Sekülarizmin Bağlantısı Nedir?
Yazının kalan kısmında, deizm ve ateizmi kısaca “dinsizlik” olarak ele alacağım. Dinsizlik ve sekülerizm, şu ortak noktada buluşur: Metafizik herhangi bir otoritenin emirlerinin hükümsüz sayılması. Bu ret, birey düzeyinde, ilahi otoriteyi tanımamak anlamına gelir. Kolektif (ya da devlet) safhada ise yasama kurumlarında bu otoritenin yok hükmünde değerlendirilmesidir. İkisine göre de inanılanlar değil salt inananlar vardır. Bu ortak noktalardan dolayı, yayılma eğilimi gösteren dinsizlik, düşünsel/bilgi ekseninde değildir, politik bir sonuçtur. Peki, bunun kanıtı nedir?
Dünyada Dinsizlik ve Sekülarizm
Haritaya bakılınca şaşırtan iş şudur ki, kırmızı ile gösterilen (seküler olmayan) ülkeler hariç, tüm ülkelerde dinsizlikte gözle görülür bir artış vardır. Bunu, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonraki küreselleşme dalgası (yahut Amerikanlaşma) ile birlikte gelen kültür kapitalizminden bağımsız düşünmek yanlış olur. Çünkü Cabiri’nin de dediği gibi “Sekülerleşme; içinde bulunduğumuz konum, kriter olarak belirlediğimiz dünyevîleşme nüansı, kendini çağın benliği olarak adapte eden Batı’nın şimdisidir.” (4)
Seküler olmayan ülkelerdeki düşük oran, otorite/ eğilim korelasyonunu, aynı seküler devletlerde olduğu gibi bizlere hissettirebilir. Yani değişim, düşünsel değil yaşamsaldır. Seküler devletlerde de kurumlar, bu ideolojinin toplum içinde kalıcılığı ve sürdürülebilirliği için çalışmak üzere tasarlanmıştır. Bu açıdan bakıldığında, ülkemizde de artan dünyevileşme yerine, düşüşte olan bir direnişten bahsolunması daha tutarlı olabilir.
Öte yandan, haritada mavi olarak gözükmeyen, fakat toplum içindeki dinsizliğin arttığı Norveç ve Danimarka gibi bir kaç istisnada, özel bir durum mevcuttur. Bu ülkelerde, “Dünyevîleşme, kapitalizmin ve Protestanlık’ın bir ürünü olarak” değerlendiğinden, itikadi bir elveriş (ya da meyil) söz konusudur. Bu alıntı, belki de hem bu istisnalara, hem de reform temelli batı düşüncesinin sahip olduğu siyasi nüfuzun, kültür-medeniyet ve (dolayısıyla) din alanında dünyanın kalan kısmına nasıl bir etki yarattığına örnek teşkil etmektedir.
Hâsılı, faturanın adresi, alacaklılarca bir kurum, kuruluş ya da parti değildir. Dinsizliğin dünyada veya ülkemizde artışını bir problem olarak görenler, meseleyi irdelemek istiyorlarsa şartların sonucuna değil, burada bağıran sonucun şartlarına bakarlarsa, probleme dair fikir yürütülmesi mümkün olabilir.
Dipnotlar: 1Terry Eagleton, İdeoloji, Çev. Muttalip Ozan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2005, s. 68. 2Tarihi olaylar belirli bir süre içinde gerçekleşir. Örneğin Malazgirt Savaşı tarihi bir olgu ise aynı türdeki olayları bir bütün olarak anlatmak için kullanılır. Örneğin Anadolu’nun Türkleşmesi. 3https://propelsteps.wordpress.com/2013/11/19/know-list-of-secular-non-secular-and-ambiguous-countries/ 4Muhammed Abid El-Cabirî, (Çev. İbrahim Akbaba), Arap-İslâm Aklının Oluşumu, 2000, s. 16. 5Turner, (1974), Max Weber and Islam: A Critical Study.
*F.M.V. Işık Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, Hazırlık
-Enes Kılıç