İmam Buhârî, az konuşur, başkalarının malına mülküne özenmez, dünya malına değer vermezdi. Yardımsever ve cömertti. Gıybetten sakınır, hayatında kimseyi çekiştirmediğini söylerdi. “Allah Teâlâ’nın beni gıybetten dolayı hesaba çekmeyeceğini umarım” demişti. Ok atmayı çok severdi, iyi bir okçuydu. Şiir de yazardı. Ahlâkî içerikli bazı beyitleri kitaplarda yer almıştır.
Hocası Amr b. Ali el-Fellâs, onun bilmediği bir hadise hadis denilemeyeceği kanaatindedir. İmam Müslim de “Sana, ancak seni çekemeyenler kızabilir. Dünyada senin bir benzerin bulunmadığına şahadet ederim.” diyerek, ona olan derin sevgi ve saygısını dile getirmişti. İbn Huzeyme, “Şu gök kubbenin altında Resûlullah’ın hadislerini Buhârî’den daha iyi bilen ve daha iyi ezberlemiş olan birini görmedim.” derdi. Hocası Humeydî, muhaddislerden birisiyle anlaşmazlığa düştüğünde, henüz on sekiz yaşında bulunan talebesi Buhârî’yi hakem tayin etmişti.
Hadis İlminde Otorite
İmam Buhârî’nin hadis alanındaki üstün otoritesi, yüz binlerce rivayet arasından en sahih olanları seçmedeki metodu, her âlimin fark edemediği ince kusurları fark etmesi, râvîler arasında hem aynı dönemde yaşama hem de birbiriyle uzun müddet görüşme şartını araması vb. daha önce kullanılmayan, yeni ilmî kriterlerinden kaynaklanıyordu. Bütün kitaplarını en az üç defa yazmıştır. İlkyazımdan sonra talebelerine okutur, talebeleriyle müzakere ederek bazı konuları ilâve eder veya çıkarır, eserini ikinci ve üçüncü defa aynı şekilde okuttuktan sonra tashih eder ve son şeklini verirdi.
Buhârî, hadis, tarih, fıkıh, akaid ve ahlak alanında 30’a yakın eser yazmış çok yönlü bir âlimdir. Alanında ilklerden kabul edilen “et-Târîhu’l-Kebîr”i yirmi yaşından önce, “Hz. Peygamber’in kabri başında, mehtaplı gecelerde” yazmıştır. İlk eseri kabul edilmektedir.
Buhârî, 16 yıllık ciddi bir emek ve gayret sonucu telif ettiği Sahîh-i Buhârî’yi, Ahmed b. Hanbel, Yahyâ b. Maîn ve Ali b. Medînî gibi otoritelerin takdir ve onayına sundu. Her biri kendisini tebrik ve takdir etmiş, dört rivayet dışında bütün hadislerin sahih olduğuna hükmetmişlerdir. 600.000 rivayet arasından seçilerek oluşturulan Sahîh-i Buhârî’de mükerrerlerle birlikte 7275, tekrarsız olarak ise 4000 hadis mevcuttur. Buhârî, kendisinden ilim tahsil ettiği 1080 hocasından sadece 289’unun rivayetlerine yer vermiştir. Her bir hadisi kitabına yazmadan önce mutlaka gusül abdesti almış ve iki rekât namaz kıldıktan sonra kaydetmiştir. Sahih-i Buhârî’yi, kendisinden 90.000 civarında öğrencisi dinlemiştir.
Mutlak Müctehid Seviyesinde Bir Fakih
Buhârî, el-Câmiu’s-Sahîh’inde, naklettiği nasları dikkate alarak hükümler çıkarmıştır. Bu sebeple, Sahîh-i Buhârî’yi sadece sahih hadisleri bir araya toplayan, cem eden bir hadis mecmuası olarak nitelendirmek doğru değildir.
Buhârî’nin önemli eserlerinden birisi de “el-Edebü’l-Müfred”tir. Sahih-i Buhârî’de yer almayan ahlâkî konularla ilgili 1322 hadis bulunmaktadır. “Halku Efâli’l-İbâd” ise kelâma dair bir eserdir. Buhârî, hem bu eserinde hem de el-Câmiu’s-Sahîh’inde selef inancına aykırı görüşler ileri süren Cehmiyye, Mu‘tezile, Havâric ve Şîa mezheplerini tenkit etmiştir.
Buhârî’ye göre hadisler, “Akaid sahasında” Kur’an’dan sonra ikincil bir kaynaktır. Hadisle rin bir kısmını kabul edip bir kısmını reddet mek Kur’an’ı yanlış anlamaya sevk eder. Kâmil iman ise ancak “tasdik”, “ikrar” ve “amel” birlikteliğiyle gerçekleşir.
İslâm âlimleri ittifakla “fakihlerin efendisi”, “bu ümmetin fakihi” ve “Allah’ın yarattığı kullar içerisinde en fakihi” olarak nitelendirmiştir. Nitekim pek çok âlim de “el-Câmiu’s-Sahîh”i başlı başına bir fıkıh ve fetva hazinesi olarak değerlendirmiştir.
Hadis ve fıkıhtaki otoritesi sebebiyle hemen hemen her mezhep mensubu Buhârî’yi sahiplenmek istemiştir. Hâlbuki Buhârî herhangi bir mezhebin müntesibi olacak, mukallid bir şahsiyet değildir. Mezhep sınırları içinde fikir beyan eden “mezhepte müctehid” olarak da görülemez. O, “mutlak müctehid” seviyesinde bir fakihtir. Zira Kitap ve Sünnet’e en geniş çerçevede vâkıf olarak hükümleri doğrudan o kaynaklardan elde etmiş; sahâbe, tâbiîn ve müctehid imamların görüşlerine vâkıf olması, onu bu hususta daha güçlü kılmıştır. Buhârî sadece kendi görüşünü zikretmekle yetinmemiş, bazı durumlarda muhalif görüşleri de kaydetmek ve onlarla tartışmaya girmekten çekinmemiştir.
İlmî ve Fikrî Bir Diriliş İçin…
Netice olarak söylemek gerekirse, erken dönemlerden itibaren bir ilim ve medeniyet şehri haline gelen Buhâra’nın yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden birisidir Buhârî. Sadece bir muhaddis değil, müçtehit seviyesinde bir fakih, müfessir, kelâm âlimi ve düşünürdür.
İstanbul’u fethetmek suretiyle Hz. Peygamber’in övgüsüne ve müjdesine nail olan Sultan Fatih gibi o da Hz. Peygamber’den nakledilen en sahih hadisleri toplamak ve bir araya getirmek suretiyle, İslâm’a en büyük hizmet edenlerden birisi olmuştur.
Binlerce kitaba sahip bir Müslümanın kütüphanesinde Sahîh-i Buhârî’nin bulunmaması, çok büyük bir eksiklik ve kusur olduğu gibi, Sahih-i Buhârî’ye göz atmamış, okumamış, okumak ihtiyacı bile hissetmemiş bir Müslümanın ilmi de irfanı da eksik ve noksan olacaktır.
Yeniden ilmî ve fikrî bir diriliş, kültür ve medeniyet hamlesinin gerçekleşebilmesi için ana kaynaklarımıza ve gönül coğrafyamıza dönmeli, geçmişte olduğu gibi evlerde, konaklarda, cami ve mescidlerde, vakıf ve derneklerde Sahîh-i Buhârî halkaları, hadis meclisleri oluşturulmalıdır.
Ruhu şad olsun…
-Dr. Müjdat Uluçam