Niye “Pardon” diyerek lafa başlanır bilmiyorum. “Hadi biz lafa başlıyoruz; sen yazıya başlamışsın” derseniz, (ben olsam derdim) yazının daha burasındayken haklısınız, keyfini çıkarın.
Şuurlu olmanın üç şartı vardır ya da diğer bir söylenişiyle şuur üç şeye muhtaçtır: Niyet, zaman ve mekân. Üçünden biri eksik olursa şuursuzluk hali başlar.
Mesela niyetsizlik, kesin şuursuzluktur. İkindi namazının farzını kılarken niyet etmezsek ezbere yatıp kalkmış oluruz. Niyet şart. Zamana da hâkim olmamız lazım. Zaman yoksa vakte karar veremeyiz.
Ve mekân yani coğrafya… Coğrafya yoksa kıbleyi tayin edemeyiz. Kıbleyi tayin edemeyenlere gelir birileri “Kıble bu” derler, savrulur gideriz el âlemin kıblesine. İşte bu coğrafya meselesi, asıl itibariyle kıble meselesidir aslında.
Coğrafyayı anlarken iki keskin zıt görüş vardır. Görüşlerden birinin çağımızdaki temsilcisi Fransız Jeo-politikçi ve Coğrafyacı Yves Lacoste. (“İv Lakos” diye okunur; iyice Fransız taklidi yapmak isteyeneler “İiv Lakost” diye okuyabilir.) Yves Lacoste’un iddiasına göre, “Coğrafya her şeyden önce savaşmaya yarar.” Bu isimle bir kitabı da vardır.
İnsan Coğrafya Yaparken Kast Eder
Bir diğer görüş ise daha eski bir coğrafyacı olan İbn-i Havkal’e ait olan görüştür. 10. yy coğrafyacılarından olan İbn-i Havkal’in iddiasına göre, “Coğrafya, insanın kendini, kıblesini ve çevresini ifade ederek bir kâinat kastetmesidir.” (Sûret’ülArz) Bazı tarihçilerin cılız da olsa şöyle bir görüşü vardır ki; Havkal’in bu iddiası 952 senesinde başka bir coğrafyacı olan El-İstahrî ile yaptığı meşhur 21 harita görüşmeleri sırasında şekillenmiştir. Bu görüşün anahtarı “kasten” kelimesidir. İnsan coğrafya yaparken kast eder.
Müşahhas bir örnek vermek gerekirse Arz-ı Mev’ud’a bakabiliriz. TDV İslam Ansiklopedisi’nde Abdurrahman Küçük, Arz-ı Mev’ud’u, “Allah’ın, Hz. İbrahim’e ve onun soyundan gelenlere vermeyi vadettiği yer için kullanılan terim.” olarak tarif ediyor. (3. Cilt Sayfa: 442)
Günümüzde, İsraillilerin kendileri için tanrıları tarafından onlara özel tahsis edilmiş kutsal topraklar kabul edilen bölgenin adı olarak Yahudiler, “Arz-ı Mev’ud” diyor. Yani, Nil ile Fırat nehirlerinin arası. İsrail bayrağındaki iki mavi çizgi, bu nehirleri temsil ediyor işte. Hz. Davud Aleyhisselam ve Hz. Süleyman Aleyhisselam’ın 3 bin yıl önce kurdukları, başkenti Kudüs olan ülke. Kurduktan 414 yıl sonra yıkılıyor ve o günden sonra, dünyada Yahudilerin hiç devleti olmuyor.
Bütün hayatları, yeryüzünde sürülerek ve başka devletlerin himayeleri altında hizmet ederek geçiyor. Mısır Firavunlarının, Helenlerin, Perslerin ve nihayet Romalıların hizmetinde himaye edilerek yaşıyorlar. Asıl sürgünleriyse aralarında kan davası olan Hıristiyanlarla Ortaçağ ve sonrasında yaşanıyor. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, bir fırsatını bulup Filistin’i işgal ediyorlar ve son tahlilde “1948 yılında devlet kurduk” diyorlar ama aslında yine aynı ataları gibi ABD ve İngiltere himayesinde hizmet ederek hayat sürüyorlar. Pratik olarak hâlâ bir devlet değiller; lakin Arz-ı Mev’ud ideallerini canlı tutuyorlar…
Anlamadan Düşman Safına Geçmek!
Bu durumda, biz o bölge için aynı İsrailliler gibi “Arz-ı Mev’ud” dersek İbn-i Havkal’in coğrafya tanımına göre onlarla aynı şeyi kastetmiş, onlara katılmış oluyoruz. Bunun yerine “Bereketli Hilal Bölgesi” dediğimizde ise kendi idealimizi kast etmiş oluyoruz.
Ya da Yves Lacoste’un coğrafya tanımına göre, biz o bölge için aynı İsrailliler gibi “Arz-ı Mev’ud” dersek onların savaşına katılmış, cephede onla rın tarafına geçmiş oluyoruz. Bunun yerine “Bereketli Hilal Bölgesi” dediğimizde ise Nizam-ı Âlem savaşına katılmış ve cephede Hilal Sancağı olan tarafa geçmiş oluyoruz.
Sözün özü, coğrafya kastetmektir aslında. Ve coğrafya şuuru, dünyayı anlamlandırmaktır. Bir de başta söylediğim gibi coğrafi meselelere “Pardon” diye başlamaktır. (!)
Pardon Mu?
Fransızca “Pardon” kelimesi “Par” ve “Don” olarak iki kelimeden oluşur. “Par” -iledemek. “Don” ise -yapabilmek, becerebilmek demektir. Pardon dediğinizde, “Bilerek, isteyerek, farkında olarak, kasten” demiş oluyoruz. Yani kıbleyi sorarken, İbn-i Havkal’in coğrafya tanımına göre hiçbir mahsur yok. “Ne gerek var şimdi bunun Fransızcasına” derseniz eğer (Ben olsam derim.), o halde azm-ü, cezm-ü kast edelim hep birlikte…
-Erem Şentürk