Biz “İnsanlığa adanmış bir ümmetiz!”
Biz; daha gençlik yıllarında, cahiliye dönemi olmasına rağmen, Allah’a şirk koşanların yönettiği bir sivil toplum teşkilatında bulunmuş, Peygamberler Peygamberi (sallallahu aleyhi vesellem)’nin yolunun yolcularıyız. Aradan yıllar geçtikten sonra, yeryüzünün son Peygamber’i olarak görevlendirilmiş olmasına rağmen, Efendimize, “Ya Resûlellah, gençliğinizde katıldığınız Erdemliler Hareketi’ni (Hılfu’l Fudul’u) hatırlıyor musun?” denildiğinde “Hatırlamam mı, Abdullah İbni Cüda’nın evindeydi. Öyle bir yapı şimdi kurulsa yine onda görev alırım.” buyurmuştur.
Biz “İnsanlığa adanmış bir ümmetiz!” Ve bize Âl-i İmran Suresi 110. Ayette, Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu emreder, münkerden nehyedersiniz. Ve Allah’a inanırsınız.” İnsanlar için çıkarılmış olmak, insalığa adanmak, tamamen hayır ümmeti, herşeyiyle vakıf ümmet olmaktır. Ve bu adanış, neyi gerektiriyorsa yetimleri gözetmekten, doğayı temiz tutmaya, hayvanlara sahip çıkmaya, insanları iyiye, doğruya, güzele davet etmeye, yanlıştan, kötüden, çirkinden men etmeye kadar, ne cins iyi iş varsa Müslümanlar olarak, yerine getirmekle yükümlü olmaktır.
Dedelerimiz Selçuklu ve Osmanlı, bu manayı öylesine idrak etmişlerdi ki neredeyse cemiyetlerinde her bir işi vakıflar üzerinden organize eder ve her bir insan da, buralarda hizmet eder hale gelmişti. İlim talebeleri vakıflar üzerinden eğitim görür, böylece ilim desteklenir, şifahaneler üzerinden bütün bir sağlık sistemi vakıflarla idare edilir, yetimler, garipler vakıflarla desteklenir, hayvanlar ve tabiat, yine vakfılarla muhafaza edilirdi. Dedelerimizin kurmuş olduğu bu devletler, baştan aşağı neredeyse “vakıf devlet”ler haline gelmişti.
Kuran ve Sünnet’in bize bildirdiği üzere, imanımızın gereklerinden biri de Allah için iyilik ve takvada organize olmaktır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ: “İyilik ve takvada yardımlaşın.” (Maide, 2) buyuruyor.
Takva basit bir dille anlatılacak olsa haramdan uzak durmak, bir nevi harama karşı alerjili olmaktır. Rabbimiz harama karşı hijyenik müslüman olmamızı istiyor, bu hedef için birbirinizle yardımlaşın, takvalı olmak için örgütlenin buyuruyor.
İyiler teşkilatında kal ki iyi kalasın!
Lokman suresinin 15. ayetinde, Lokman Aleyhisselam oğluna; takvayı sağlamak ve korumak için Allah’ın yanında olan bir ekiple beraber olmayı nasihat ediyor. “Allah’ın yanında olanların yanında ol.” Efendimiz (sav) bir hadisi ile bu emrin sebebini ne güzel açıklamış; “Kişi, arkadaşının dini üzeredir.” Kiminleysek, kimlerin bulunduğu ortamlardaysak onların hayat tarzı, onların bakış açışı ve yaşantıları bizim dinimiz oluyor.
Lokman Aleyhisselam, oğluna, daima Allah için iyi işler yapılan, namaz kılınan, Allah rızası için çalışılan, Allah’ın nizamının anlatıldığı ve yaşamaya gayret edildiği, Kur’an’ın okunduğu, Efendimiz (sav)’in konuşulduğu ve içinde müminlerin bulunduğu, günümüz jargonuyla sivil toplum kuruluşlarında bulunulmasını tavsiye etmiş.
Demekki müslüman ebeveynler, evlatlarını “Evladım o vakıflarda, yapılarda veya hareketlerde bulunma, aşırı olursun, ilerde başına birşey gelmesin sonra…” tipi cümleler ve mantık yerine, haktan, hakikatten taraf olmaya daha küçük yaşlarda alıştırmalı ve kendisine bu yolda madden ve manen desteklemeli. Yakınlarımızı ve evlatlarımızı uzak tuttuğumuz ve yakınlaştırdığımız ne varsa onlardan da sorumlu olduğumuzu ve hesabını vereceğimizi hiç aklımızından çıkarmamalıyız.
Lokman Aleyhisselamın oğluna öğüdü ve Allah’ın iyilik ve takvada yardımlaşın ayeti, bizleri sürekli olarak iyi işler yapmaya, iyilerle beraber olmaya, iyi işleri organize bir şekilde teşkilatlanarak yapmaya teşvik ediyor.
Teşkilat kavramı, bir çok farklı şekilde tanımlanmaktadır; teşkilat, tek başına gerçekleştirilemeyecek hedeflerin birden fazla kişi bir araya gelerek enerji, kabiliyet ve bilgilerini birleştirerek, ilgili hedefin veya hedeflerin gerçekleşmesi için organize olmaları ve bu uğurda gayret etmeleri manasına gelmektedir.
Teşkilat, organizasyon ve örgüt kelimeleri ile de ifade edilir. İslami camia, ağırlıklı olarak “teşkilat” kavramını kullanırken, sol tandanslı yapılar “örgüt” kelimesini kullanırlar. Dünya, hak ve batıl mücadelesinin ringidir ve bu ringte kazanan, şüphesiz daha çok ter döken ve daha akıllıca çalışanlar olacaktır. Şunu asla unutmamalıyız; teşkilatlı topluluklar teşkilatlı olmayanlardan fersah fersah öndedirler. İyilerin kendi başlarına, birer kişi halinde iyiliği dünyanın sonuna kadar var etmeleri, yalnızca basit bir hayal olabilir.
Çünkü çalışan kafir olsa dahi, Allah azze ve celle çalışanı mükafatlandırıyor. Ayet-i kerimenin devamında, “Düşmanlık ve kötülük üzerine sakın yardımlaşmayın” diyor. Kötülükte, Allah’ın izniyle yardımlaşmayız, onların teşkilatında yer almayız fakat Hakk’ın tarafında mücadele vermemekle, Batıl’ın hakimiyeti için çalışmanın aynı şey olduğu mantığını unutmamalıyız. Gözümüzün önünde saflar tamamen netleşmiş, hak ve batıl birbirleriyle canhıraş kapışırken, iyilik üzere yardımlaşan, hakkın tarafında olan organizasyonlarda bulunup hakkın tutup kaldırılmasına destek olmuyorsa insan, belkide kötülük örgütünün ekmeğine yağ sürüyor, zımnen kötülüğe destek oluyordur.
Kim daha organize ise o kazanir!
Hak ve batıl Hz. Adem Aleyhisselam ile başlayan süreçten beri birbirleriyle mücadele halindeler. Birbilerine galebe çalmaya çalışıyorlar, devran sürekli dönüyor, kimi zaman hak yukarı çıkıyor, kimi zaman batıl… Bu iniş çıkışlar daima oldu ve olacak.
Mevla bu imtihan yurdunda hangi tarafta olduğumuza, ne yaptığımıza ve gayretimize bakıyor. Ve kim daha teşkilat mantığıyla, daha koordineli ve beraberce hareket ediyorsa onun tarafı o dönem için galip geliyor. Sürdürülebilir galibiyet için sürekli teşkilat mantığıyla ve selim akılla mücahede etmek gerekiyor. Rabbimiz bundan dolayı ayet-i kerimede iyilik üzerine yardımlaşın, organize olun, iyilik yayılsın, var olsun, hakim olsun diyor.
Yani, imanının gereği olarak; hareketin olmalı, vakfın olmalı, derneğin olmalı, batılın karşısında, şeytanın karşısında beraber mücadele edeceğin bir teşkilatın olmalı. Müslüman iyilik yapan, iyiliği teşkilatlandıran ve o teşkilatlarda aktif olarak koşturan insandır. Sürekli küreselleştiğini söylediğimiz dünyanın gelmiş olduğu noktada, küçük düşünmeyi bırakmalı, Allah’ın dinine yakışacak kafa çapıyla yürümeli, dün, bugün ve yarının muvazenesini yapmalı, köy ve mahalle mantığını artık aşmalı müslüman.
Siyonizm, Evangelism, diğer “izim”ci örgütler ve şeytanın diğer örgütleri, binlerce yıllık planlarıyla insanların imanlarından yemeklerine, kültür ve sanatlarına, ahlaklarına, canlarına hükmettikleri, dünyada iman eden kimse bırakmamacasına ve her gün yaptıkları katliamların yanında, kıtalarca insanları açlıktan öldürecek çapta örgütlendiği bir dünyada yaşıyoruz.
Bir kişi olarak çalışmak, muhakkak iyi bir şeydir ama yetersizdir, tüm dünyanın kurtuluş reçetesini yırtıp çöpe atmaktır veya reçeteyi bir kaç kişinin sıhhati için kullanmaktır. Şeytan ve örgütlerinin insanların evlerinin içine kadar girip imanlarını, ahlaklarını, hayalarını çalmak için teşkilatlı olarak çalıştıkları, milletin çocuklarını adeta evlerinden çekip aldıkları, ruhlarını ve beyinlerini zehirlediği, uyuşturduğu dönemde, tek başına yapılan çalışmalar artık yetersiz kalmaktadır. Yüz gencin olduğu mahalledeki gençlerin namaz kılması, ahlaklı olmaları için belki tek kişi yeterlidir ama metropol şehirlerde yüz binleri namaza, ahlaka davet edebilmek için yetersizdir.
O zaman formülümüz belli…
“Muhakkak ki ben müslümanlardanım, diyerek salih amel işleyen ve Allah’a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır?” (Fussilet, 33) ayetinin gereğini yerine mi getireceksin? Müslümanlardan taraf olacak ve insanları Allah (cc)’a mı çağıracaksın? Teşkilatlı ol.
Yetimlerle ilgilenip, insani yardım mı yapacaksın? Teşkilatlı ol.
Kuran okunsun diye mi çalışıyorsun? Teşkilatlı ol.
Sünnet, yegane yaşam tarzı olsun mu istiyorsun? Teşkilatlı ol.
Doğa, hayvanlar korunsun diye mi çalışıyorsun? Teşkilatlı ol.
İyilik olsun diye, ne yapacaksan muhakkak organize ol!
Önemli olan, bu bakış açısı ve bu ruhtur. Hakikate taraf olduktan sonra, hangi kurumda olduğunun, hangi pozisyonda hizmet ettiğinin önemi yok. Çünkü biz; insanlığın tamamına gönderilmiş cihan Peygamberi Muhammed Mustafa (sav)’nın ümmeti olarak, İ‘la-yı Kelimetullah için, Sünnet’in yegane hayat tarzı olarak yaşanması için, yeryüzünde şeytan ve taraftarlarının yenilgiye uğratılması, susturulması, yerle bir edilmesi, dünyadaki tüm insanların, inananları veya inanmayanlarının tamamının adil, yaşanabilir bir dünya düzeninde huzur iklimini soluyabilmeleri için gayret etmekle yükümlüyüz.
-Suat Kır