Bir insanı veya bir toplumu karamsarlığa, bedbinliğe, çıkmaza sürüklemenin biricik yolu, onu/onları ümitsizliğe sürüklemektir. Sıradan haberlerden, devletlerarası haberlere kadar; “yandım- piştim” şeklindeki kuraklık haberlerinden, siyasi haberlere kadar her şey ve her olgu abartılarak, moralleri bozacak tarzda verilir ve insanlara ümitsizlik aşılanır. Şeytan ıslıklı bu tip haberler, pusuda bekleyen şeytanlara da ümit verir.
Ümitsizlik, bütün silahları yere bırakıp, elleri havaya kaldırmanın ve teslim olmanın adıdır; zihin esaretidir.
Ümitsizlik, zihin dünyasındaki bütün çıkış yollarının kapanması halidir. Bireyde ümitsizlik hali sürekli olursa, birey intihar eder.
Toplumda ümitsizlik hali kangrene dönüşürse, toplum kimliğini yitirir ve tarihi süreç içinden getirdiği duruşunu, kavrayışını ve sahip olduğu bilgilerin işe yaramadığını görür ve dağılır. Kişi veya toplum için ümitsizlikten daha korkunç bulaşıcı bir hastalık yoktur.
Bir insan bir çöle düşebilir ve susuzluktan dili damağına yapışabilir. Daha da önemlisi, çölde ümitsizliğe düşebilir ki, bu onun için ölümdür. Bir su kuyusunun dere kenarında olmasının pek dikkat çekici bir tarafı yoktur; fakat çölde bir su kuyusundan soğuk suların akması hayattır, geleceğe ümitle bakmanın adıdır. Çölün güzelliği, içinde sakladığı su kuyusuyladır. Bunu serap olarak görmek bile, insanda büyük ümitler doğurur ve onu hayata bağlar.
Dünyada (Özellikle ABD’de ve Avrupa’da), Türkiye gündemden düşmüyor. Son yüzyıldır geleceğe hiçbir ümit gözüyle bakamayan Türkiye’nin, dünya gündemine oturması pek mümkün değildi. Geleceğe ümit gözüyle bakabilmenin biricik yolu, kendi medeniyetine sahip çıkarak onu yaşamak ve yaşatmaktır.
100 Yıldır vahşi uygarlığın kuyruğu
Türkiye, yüz yıldır vahşi bir uygarlığın kuyruğu olmaktan öteye maalesef geçememiştir. Ümit tohumlarını ekebilecek medeni bir bahçeden mahrum kalmıştır; çünkü bu bahçe, yaban eller tarafından tarumar edilmiştir.
Memleketimizde gerçekleştirilen her darbe, ülke insanımıza, kurtuluş adına, ümitsizlik aşılamıştır. Bu darbelerin arka planında da mutlaka şeytani dürtüler ve eller bulunmuştur. Şeytanın biricik görevi de insanlara ümitsizlik aşılamaktır. 15 Temmuz darbesi, halkımızın feraseti karşısında mağlup olmuş ve insanımıza adeta bir varoluş ümidi aşılamıştır.
Şimdi, çölde su kuyusu bulmanın ümidi ve heyecanıyla ayağa kalkınca, birileri harekete geçiyor ve kuyumuzu kirletmenin yoluna gidiyor. İçimizdeki gafil ve hainleri de örgütleyerek, toplumumuzu ümitsizliğe sevk etmek için her türlü şeytani metodu denemekten çekinmiyor.
Vücutta ağrının olması, vücut için bir nimettir. Organlar ağrımasa çürüyüp giderdi ve insanlar tedavi denilen şeyden mahrum kalırlardı. Ağrı, organın kurtuluş sinyalidir ve onu emin ellere (doktor) teslim etmenin adıdır.
Bir toplumda ağrı varsa, orada tedavi de var demektir. Türk toplumu uzun yıllar narkozda yatmanın ardından ilk defa ağrı çekiyor ki, bunun adı sağlıktır, selamettir.
Ümitsizlik aşılayanlara dikkat!
Burada bilecek olduğumuz en önemli şey, topluma ümitsizlik aşılayanların iyi niyetli olmadıkları bilgisidir. Siyasi, ekonomik, psikolojik… Ümitsizliği kim nerede seslendiriyorsa, onları yalnızlığa mahkûm etmek her vatandaşın görevi olmalıdır.
Gezi olaylarının en önemli amacı, toplumu ümitsizlik girdabına sürüklemekti. Başarılı olamadılar, ama çekilmediler. 15 Temmuz FETÖ, bu girdabın görünen en boğucu hareketiydi, başaramadılar. Kuyu bulunmuştur ve susuzların suya kavuşmasıyla, ümitle vahalara iniş başlamıştır.
Sabaha Besmele ile uyanıp onu secde ile taçlandıranların tek gayesi Allah’tır.
Gayesi Allah olanların ümitsizliğe düştüğü nerede görülmüştür?
-Dursun Ali Taşçı