‘’ Dünya yuvarlak mıdır düz müdür? ‘’ Bu soru şu yıllarda gündemde olmayan sorulardandır. Hayatın akışında yaşayan birine sorsak, mesela tarlada çalışan bir işçiye, bu soru için bize umursamaz bir cevap verecek, cevabı “düzdür” olacak, aynı soruyu bir balıkçıya sorduğumuzda bize vereceği cevap “yuvarlak” olacaktır.
Coğrafya kitaplarından da elips olduğunu biliyoruz; alttan ve üstten basık yanlardan şiş olan. Ama ne tarlayı süren işçi ne de ağlarını denize bırakmış balıkçı, sabah işe başlarken bu soruyla değil görevini bitirme derdi, ekmek parası kaygısıyla güne başlıyordur.
Aslında hiç birimiz dünyanın şekliyle ya da saatte kaç km ile döndüğüyle ilgilenmiyoruz. Sonsuz gökyüzüne bakıp buradan çıkabilir miyim kaygısından uzağız…
Gözlerimizi açıp kapattığımız kısa zaman dilimini doldurduğumuz yerdir dünya ve Allah’ın yarattığı âlemlerden biridir. Asıl vatanımız sonsuz ebedi âlemdir. Biz hep gitmeleri düşünürüz gelmeyenlere, ait olduğumuz yerlerin hayalini kurarız.
İnsanı beden değil ruh taşır, ruh ise iplerinden kopup asıl yurduna, doğduğu yere dönmek ister. Çünkü dünya çatışmalara, acılara, güldükten sonra bile ağlamalara, huzur buldum dediğinde de imtihanlara gebedir…
Günlerden birgün Şeyh Şibli Hazretleri yolda giderken, buldukları bir ceviz için kavga eden iki çocuk görür. Şeyh cevizi onlardan alıp:
“–Biraz sabredin de bu cevizi ikinize paylaştırayım!” der. Sonra cevizi kırar fakat cevizin içi boş çıkar. Tam o sırada:
“–Eğer gerçekten paylaştırıp kısmet dağıtan biriysen, şimdi bunu taksim et!” diye bir nidâ gelir. Şeyh Şiblî mahcup olur ve:
“–Bütün bu kavga, içi boş bir ceviz ve kuru bir «hiç» içinmiş!” der.
Yaşadıkların güzel başlasa da finalde şaşırtıcı bir son vardır. Nefes alabildiğin, düşündüğün, var olduğun kadarsın burada. Hani derler ya ‘3 günlüktür’ diye. Dün bitti, yarın gelecek mi belirsiz, şuan geçirdiğin her saat kıymetlidir. Zarifoğlu’nun da dediği gibi ‘’Burası dünya. Ne çok kıymetlendirdik. Oysa bir tarla idi, ekip biçip gidecektik…
-Betül Akalım