Erol ErdoğanSiyasetin Tek Limanı Ahlak

Siyasetin Onsuz Olmayacağı Güzel: Ahlak!

2BinOkunma

İnsanın davranışlarını biçimlendiren veya o davranışlarından yansıyan hallerin tümüne ‘ahlak’ denilmekle birlikte, kelimenin iyi ve kötü muhtevayı kasteden zıt iki anlamı zamanla teke inerek genellikle ‘iyi’ olan davranışlara, hallere, özelliklere ‘ahlak’ denilmiştir. Onun için kötü halleri olan birine ‘kötü ahlaklı’ demek yerine ‘ahlaksız’ demek kolayımıza gelir.

‘Ahlak’ kelimesini ‘kötü’ olandan arındırıp ‘iyi-güzel’ olana hasretmede, sanıyorum ahlakın fıtrat yani yaratılışla (ahlak-hulk) olan ilişkisi etkili olmuştur. Çünkü biz, insanın temiz, güzel, şerefli yaratıldığına inanırız. Yaygın olan bu kullanımın yanı sıra iyi ahlak, güzel ahlak, müspet ahlak gibi tamamlamalara da rastlamak mümkündür.

Kötü davranışları olan birisine ‘ahlaksız’ dediğimiz gibi, ‘-sız’ eki ile biten başka bazı kelimeleri de aynı amaçla kullanırız. Mesela ‘karaktersiz’ deriz. ‘Karaktersizlik’, kötü ahlaklılığın bir türüdür.

Ahlakı ifadenin onlarcası

Bir toplum, önem verdiği bir şeyi çok sayıda kelime/kavram ile ifade eder. Çünkü yoğunlaşan ilgi ve etkileşim, nüansların oluşmasını ve her birinin tanımlanmasını sağlar. Mesela, atlar, hayatlarının ayrılmaz parçası olan milletlerin dilinde at, onlarca farklı kelime ile ifade edilir.

Milletimizin dilinde, ahlakın farklı nevilerini ifade için çok sayıda kelime olagelmiştir. ‘Karakter’ kelimesinin bazen ‘ahlak’ anlamında kullanıldığına yukarıda değinmiştim. Huy, seciye, mizaç, cibilliyet, maya, hamur, su, toprak da ahlak yerine kullanılan kelimelerdendir.

Ahlak, bir insanın tanımlanmasında ve toplumda konumlanmasında etken bir dinamik olduğu için, bu kelimenin cümlede yer alış biçimleri çeşitli olmuştur. Sözgelimi, ahlakı hiç beğenilmeyen birisi için ‘ahlaksız’ veya ‘kötü ahlaklı’ denilmekle yetinilmeyeceği zamanlarda ‘cibiliyetsiz’ veya ‘hamuru, mayası, suyu bozuk’ gibi daha sert ifadeler kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra, birisine ‘ahlaksız’ denilmekten çekinildiği veya bu ifadenin ağır kaçacağı zamanlarda daha hafif tanımlamalar yapılmıştır. Mesela ‘huysuz’ ifadesi bazen ‘ahlakı sorunlu’ anlamında kullanılır.

Ahlakla ilgili yerel ifade biçimleri de vardır. Sözgelimi bizim yörede ‘dolaşık-dolaşuk’ ifadesi böyledir. Davranışları beğenilmeyen ve tarzı sorunlu olan kimselere “O dolaşuk biri!” denir. Rahmetli dedem de, insanlar arası ilişkilerde yanlış davranışları olanlar için “Muamelatı kötü!” derdi. Muamelat; davranışlar, ilişkiler, işler demektir. Bu söz, mezkûr kişinin hangi cihetle sorunlu olduğunu ortaya koyan veciz bir anlama sahiptir.

İslamın bir anlamı ahlaktır

Hazreti Peygamber Efendimiz “İslâm, güzel ahlâktır” ve “Müminlerin imanca en kâmil olanı, ahlâkı en güzel olanıdır” buyurmuştur. “İçinizden en çok sevdiklerim ahlakı en güzel olanlarınızdır” sözü de onundur. “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” sözü ise, saatlerce konuşmayı gerektirecek kadar geniş muhtevaya sahiptir.

İçinde ‘ahlak’ kelimesi geçse de geçmese de, ayetlerde ve hadislerde yer alan buyrukların çoğunluğunun ahlak boyutu vardır. Bir ayette, namazın insanı kötü şeylerden alıkoyacağının belirtilmesi buna örnektir. Çünkü kötü amelleri (fahşa) terki ahlakın güzelleşmesini sağlar. İslam tarihinde ahlaka dair çok sayıda kitap yazılmıştır. İslam ve ahlak ilişkisine dair kitaplar sayıca çok olduğu gibi kitapların hacimleri de çok geniştir.

Ahlak, İslam’ın temel amaçlarından olmakla birlikte, Müslüman olsun olmasın, ahlaka dair düşünmemiş, yazmamış, konuşmamış bilim adamı, filozof düşünür, yazar, şair yoktur. Ahlak, insanla yan yana duran, insanı tamamlayan, insanı anlamlı hale getiren bir özdür. Ahlak, aynı zamanda daha hümanist, materyalist ve seküler yaklaşımlar olan moral ve etik anlayışlarını da etkilemiştir.

Şümullü düşündüğümüzde ahlakın çerçevesini şöyle çizebiliriz: Ahlak, insanın kendisiyle, insanın insanlarla, insanın tabiatla, insanın canlılarla, insanın eşyayla, insanın yaratıcısıyla olan ilişkilerinin tümüyle ilgilidir. Ahlak ile ilişkilendiremeyeceğimiz alan, zaman, olgu yoktur.

Ahlaktan müstağni alanlar (!)

Tarih boyunca devlet adamlığı, siyaset ve yönetimin ahlakla ilişkisine dair keskin kurallar, kabuller ve töreler olmasına rağmen, son dönemlerde, sosyal-kültürel ve dini değişimler sebebiyle, siyaset başta olmak üzere, bazı alanların ahlak ile ilişiksizliğine dair algılar oluşmaya başladığı görülmektedir. Siyasetin yanı sıra, zaman zaman ahlak ile ilişkisizleştirilen alanlardan biri ticaret, biri de spordur. Bunlara internet-dijital mecralar da ilave edilebilir.

Bir konuda sözlerin, deyişlerin oluşması, mezkûr yargıların toplumsallaşma sürecinde olduğunu gösterir. Mesela, siyasette ahlaka aykırı bir davranışla karşılaşıldığında “Efendim o siyasetçidir, olur o kadar!” denilmesi; ticarette aldatma, yalan, dolan ile karşılaşıldığında “Ticaret bu, piyasanın kendi kuralları var!” şeklinde yanlışlığın normal karşılanması; sporda ahlaka uymayan bir şey olduğunda onu eleştirmek yerine “Sporun kendi kuralları var’” denilerek hataların sıradanlaştırılması… Benzeri örnekleri çoğaltabiliriz. Oysa altınızı çizerek söylemek gerekir ki, hangi alan ahlakilikten muaf tutulursa orada yozlaşma, haksızlık, zulüm, çöküş başlar. Ahlaktan muaf bir kişi veya alan yoktur. Kim doğru söylemekten, sözünde durmaktan, haksızlık yapmamaktan, işini temiz yapmaktan, adaletle davranmaktan, kibirli davranmamaktan, israf yapmamaktan, aldatmamaktan muaf tutulabilir ki!

Siyasette önce ahlak

Ahlakla ilişkisiz bir alan olamayacağı gibi siyasetin ahlakla ilişkisi derindir, kadimdir, elzemdir. Siyaset, insanları, toplumları, devletleri yönetmenin aracıdır. Dolayısıyla, ahlak, adalet, eşitlik, şeffaflık, irade-kararlılık, güç-kudret, istişare gibi değerlerle ancak hakkıyla yerine getirilebilir. Bunlardan biri eksik olduğu zaman siyaset yani yönetme kabiliyeti azalır. Hatta yönetmenin şartları arasında ahlak ilk sıralarda yer alır. Çünkü bazı özellikler-şartlar, ancak yönetim sorumluluğu oluşunca devreye girer, oysa ahlak insan için her daim söz konusudur.

Ahlakı iyi olan yönetici, diğer iyi vasıflara daha kolay sahip olur; insanlar güvenirler, ona yardımcı olurlar. Çünkü güzel ahlak, rakibin veya düşmanının bile itimadını sağlayan bir referanstır.

Burada iki örneği hatırlamak gerekir.

Sevgili peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselam, gençliğinden itibaren çevresinde emin, güvenilir, doğru sözlü, yardımsever, mert biri olarak biliniyordu. Onun bu özelliği, peygamberliğinin gerçek olduğu konusunda insanların inanmasını kolaylaştırdığı gibi, onun her daim kıymetli olmasını sağlamıştır.

Müslüman tüccarların, dervişlerin, erenlerin gittikleri yerlerde, ahlaklarından dolayı İslam’ın sevilmesine vesile olmaları, bu konudaki ikinci örnektir.

Günümüzde siyaset ve ahlak ikilisinin bir aradalığı önemini korumaktadır. Çünkü yalan konuşmayan, sözünde duran, şeffaf davranan, denetime açık olan, tebessüm eden, mütevazı davranan, adaleti önemseyen, hakaret etmeyen, kalp kırmayan, hikmetten uzaklaşmayan, israf ve gösterişten sakınan her insan toplumda itibar görür. Bu güzel hasletler siyasetçide olursa, o siyasetçinin kabul görmesi, sözünün dinlenmesi, çağrılarının karşılık görmesi, sözlerinin dikkate alınması kolaylaşacaktır. Hatta insanlar, ahlakı iyi olan yöneticilere, başarısız icraatları olsa bile daha toleranslı davranacak, eksiklerini gidermek için yardımcı olacaktır.

Ahlak, her mesleği, her meşrebi güzelleştirir. Ahlak, siyaseti ve yöneticiyi de güzelleştirir.

Siyasetname geleneğimiz

Siyâsetnâmeler, siyaset ve devlet adamlarına siyaset-yönetim hakkında bilgi vermek, yönetirken dikkat edilmesi gereken hususlara dair tavsiyelerde bulunmak amacıyla yazılmış kitap türleridir. Siyâsetnâmelerde devlet yönetiminin ilkeleri, yöneticilerde bulunması gereken özellikler, yönetirken dikkat edilmesi gereken hususlar, hükümdarın yönettiklerine karşı sorumlulukları gibi konular yer alır. Ayetler, hadisler, kıssalar, güzel sözler aktarılarak yöneticilere tavsiyelerde bulunulur.

İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren siyâsetnâmeler yazılmıştır. Tarihimizde farklı adlarla yayımlanmış yüzlerce siyasetname vardır. Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde vurgulanan ülü’l-emre itaat, adalet, ehliyet, ahlak, doğruluk, halka güzel muamele, zulüm ve haksızlıktan kaçınma gibi hususlar bu eserlerde yer alır. Hz. Ali’nin Mısır valisine gönderdiği rivayet edilen Nehcü’l-Belâga eseri de İslâm tarihinde siyâsetnâmenin ilk örneklerinden kabul edilir. Yunan, Hint, İran ve Çin kültürlerinde de benzer eserler bulunmaktadır. Siyasetnameler bir yönüyle siyaset ahlakı kitaplarıdır.

-Erol Erdoğan