Yaşadığımız hayatın sona ermesi ile birlikte gerçek ve ebedî yaşamın başlayacağına iman ediyoruz. Öldükten sonra hesaba çekileceğimiz bir ömrümüz var. O gün biz değil, organlarımız konuşacak. Her şeyi konuşturan Allah; ellerimizi, ayaklarımızı konuşturacak. Ya lehimize ya da aleyhimize şahitlik yapacak. O sırada biz hareket dahi edemeyeceğiz ve akıbetimizi bekleyeceğiz.
Mahşer günü, cevap vermeden ayağımızı kıpırdatamayacağımız sorulardan biri de kazancımız olacaktır. Önce nasıl kazandığımız, sonra nasıl harcadığımız organların tanıklığı ile yanıtlanacaktır. Sorgu gündemi kazancın irdelenmesi ise hayat da malın elde edilmesi üzerinden yaşanacaksa, o halde ahiret endişesi olan her Müslümanın, kazancını helalleştirme mücadelesi yapması kaçınılmazdır.
İlk Adım: Helal Bütçe
Hiç şüphesiz, bireysel manada helal bir ekonominin peşinde olmak, haramların o bütçeye dahil edilmemesiyle ortaya çıkar. Faiz, kredi, hırsızlık, kumar, şans oyunları (iddia, piyango) aldatma yoluyla ya da bizzat kendisi haram olan ticaret ile eve, cebe, mideye giren her maddi değer, sadece gelirin değil bünyelerin de haramlaştığı/haraplaştığı anlamına gelir. Allah’a tertemiz gitmeyi gaye edinmiş Müslüman genç, şüpheli olan kazançları da bütçesine sokmaz. Eline geçen paranın haram riski içeriyor olması, o paranın cebine girmemesi için yeterlidir. Çalıştığı/çalışacağı iş yerlerine de bu gözle bakması Müslüman gencin ilkelerinden olmalıdır. Burs almak zorunda kaldığında da bu prensipten vazgeçmemelidir.
Mahşer günü “Helal Gelir” sınavından geçmek, ancak haram ve şüphelilerden kaçmak suretiyle Allah’ın rahmetini umarak mümkündür. Bu, her kuldan beklenen en temel seviyedir.
O Gün
Kıldığımız namazlar, içine haram karışan paraları aklayamayacaktır. Haksız ihale modelleriyle elde edilen kazançlar kıyamet günü baş belası olacaktır. Kamu görevlerini kullanarak, makamı kendisine hizmet ettirerek zenginleşenler pişman olacaktır. O gün, kimsenin adamı olmak bu kirleri temizleyemeyecektir. O gün adamlık da, büyüklük de işe yaramayacaktır. Sadece helallik geçer akçe olacaktır.
Büyük Mirasın Peşinde
Zikrettiğimiz esaslar haricinde bir de peygamberlerin davasına varis olma hedefiyle yaşayan, insanlığı peşine takmayı gaye edinen bir Müslüman genç vardır ki onun kazanç anlayışı çok farklı olmalıdır. O, kimseden para istemeyen, maddi karşılık beklemeyen idrakın sahibidir.
Peygamberlerin izini takip eden Müslüman genç, Allah’a çağrısını yaparken “Ben kimseden bir ücret istemem, almam” demeyi becerebilmelidir. Hiçbir zaman alan el olmayı kabul etmemelidir. Bunun için mübah olsa bile, burs istemekten kaçınmalıdır. Geri ödemek kaydıyla dahi olsa, isteyen konumunu kendine yakıştırmamalıdır. Bedavaya alışmamalı, vakıfların, derneklerin, zenginlerin kapısına para arzusuyla yanaşmamalıdır. Çalışmalı, kendi parasını kazanmalıdır.
Talebe Muaf Değil!
Öğrencilik, birilerinden para istemeyi normalleştiremez. El açmak düşüklüktür. Para alan, emir alır. O parayı almak için şahsiyetinden taviz vermekle karşı karşıya kalır. Burs almak için dökülen diller kimlik kaybıdır. Yalana başvuracak kadar ahlaksızlığa kapı aralayabilir. Bir kere almaya alışan, hep başkası üzerinden yaşamanın sefaletine mahkum olur. Davaları ortak olan peygamberlerin kazanç mantıkları da ortaktır. Kimseden bir şey istememeyi, Allah onlara da yazmıştır. Meslek edinmişlerdir, çalışmışlardır ve kazanmışlardır. Kimsenin sırtından geçinmemişlerdir. Peygamberlerin takipçisi olmak isteyen Müslüman gençler olarak hepimiz şu hakikatleri bilmeliyiz:
Kulluğun tadı gençken alınır.
Lezzet, Enbiya’nın hayat iklimi içinde aranır.
Allah’ın en iyi kulları, kimseden bir şey istemeden yaşayanlardır.
Dilenmeden yaşayanın ayağına dünya serilir.
İnsanlık parada gözü olmayanın peşine dizilir.
Allah’ın verdiğine razı olmanın formülü kanaattir.
Yetmez psikolojisi şeytan vesvesesidir.
Sadece Allah’a muhtaç olma hazzı en yüce seviyedir.
Gönlü Allah ile dolan cebi para ile dolandan zengindir.
-Salih Eğridere