Her Müslüman biraz da put kırıcıdır. Çağımızın temel problemlerinden biri, fikirlerden yontulmuş putlar icat etmesi ve insanlığı sahte tanrılara kurban ederek yaşanılmaz bir dünya inşa etmesidir.
Çoğumuz ait olduğumuz iddiaların mahiyetinden habersizce birbirimize sırtımızı dönerek yaşıyoruz. Oysa ortak hedeflere odaklanarak yeni bir dünya kurabilirdik. Bunun için köklü fikirlere ihtiyaç var. Aliya, doğuyu ve batıyı içerden bilen bir bilge. Çağın açmazını çözebilecek ilkelerden birçoğunu bize yeniden ve güçlü bir sada ile hatırlattı.
“Özgürlükten daha azına razı olmamamız” gerektiğini, kendi işlerimizi kendi irademizle çözersek gerçekten özgür ve bağımsız olabileceğimizi, yarınlara ancak birlik olursak emin adımlarla yürüyebileceğimizi bize yeniden ve güçlü bir şekilde hatırlattı.
Kendi evinde yabancı gibi yaşamanın çare olmadığını, yeryüzünde “Şehirlerin Anası” olan Mekke’ye, Hz Peygamber’in haremi Medine-i Münevvere’ye ve “Ümmetin Haremi” olan Kudüs’e sahip olan bir ümmetin savruk ve zayıf yaşamaması gereğini zihinlerimize ve kalplerimize nakşetti.
Şu sarsıcı soruyu ancak Aliya Izzetbegoviç sorabilirdi. “Müslümanlar kendi topraklarında daha ne kadar kiracı olarak yaşamaya razı olacaklar?”
Osmanlı sonrası yaşadığımız çözülme ve dağılma sürecinin getirdiği hastalıklardan kurtulmak için, iradesizlik ve öngörüsüzlük gibi hastalıkları doğru teşhis ederek bize çıkış yolları önerdi. Hamleci ruhunu kaybeden ümmete yol gösterdi. “İslam; korkakların değil, cesur ve atılgan Müslümanların omuzlarında yükselecektir.”
Bize kılavuzlar lazım
Şehirleri bozan karanlık ruhlu adamlar bizi insanlığımızdan uzaklaştırmak istiyor. Düşüncenin eyleme, eylemin imar ve inşaya, mücadelenin samimi bir gayret ve merhamete dönüştüğünü görmek için bize kılavuzlar lazım.
Zor zamanlarda hepimiz, şehrin öte yakasından koşarak gelen, bizden herhangi bir bedel istemeden ruhlarımızı aydınlatan, bize şifa yüklü sözlerle yol gösteren hikmetli insanlar ararız…
Şefkat kahramanları konuşurken kendinizi onların safında zulme başkaldıran, Adalet, Asalet ve Hakkaniyet mücadelesinin güçlü bir neferi olarak görürsünüz. Aliya böyle bir şefkat kahramanıydı. “Şehrin öte yakasından koşarak gelen” bir mücadele insanıydı. Yasin ve Ğafir surelerinde hikayeleri anlatılan kahramanlar gibi, “Şehrin öte yakasından merhametle koşarak gelen” zalimlere ve onlara destek veren hainlere seslenirken, inanılmaz bir sabır, güçlü bir duruş sergileyen Aliya, yaşadığımız dönemin şefkat ve merhamet kahramanlarının en güzide örneklerinden biriydi.
Soykırımı unutmayın
Dayton anlaşmasını imzaladıktan sonra, “Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, herkes sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu gelmez kötülüklerin kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın…
Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz… Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır. Nefrete, nefretle cevap vermeyin… Bir kelimeyi aklınızdan çıkarmayın: Devlet. Devletsiz bir millet boşluğa düşer, rüzgarda savrulup gider.
Aliya; Güçlü ve tesirli sözler söyledi, köklü ve ufuk açıcı eleştiriler yaptı. Bazı sözlerini yorumsuz olarak paylaşmak suretiyle aradan çekilelim.
Direnişin değil dirilişin nesli
“Çocuğum, zalimler karşısında sakın yere düşme. Biz, Çanakkale’den sonra direnişi devam ettiren nesiliz. Sen, direnişin değil, dirilişin nesli olacaksın. Korumak için değil, düzen kurmak için çalışacaksın. Sen varsan biz olacağız. Sen ayaktaysan biz yaşayacağız.”
“Benim hoşgörüm, Avrupa kökenli değil İslam kökenlidir. Eğer hoşgörülü isem, öncelikle ve en çok Müslüman olduğum içindir.”
“Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar, bunların tamamını yaptılar. Batı’nın gözü önünde, Batı medeniyeti adına…”
“İktidara gelirseniz, hal ve hareketlerinize dikkat edin. Kibirli olmayın, kendini beğenmişlik etmeyin. Size ait olmayan şeyleri almayın, güçsüzlere yardım edin ve ahlak kurallarına uyun. Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur. Her iktidar geçicidir ve herkes, er veya geç, önce milletin ve nihayet Allah’ın önünde hesap verecektir.”
“Kabile ve ulusun dar sınırlarından kurtulmak için kendinizi Müslüman olarak düşünmeye başlayın.”
“Batı medeniyeti ile İslam medeniyeti arasındaki temel farklardan biri şudur: Batı sürekli insanla hayvan arasındaki benzerliklere vurgu yapar. İslam ise insanla hayvan arasındaki farklara dikkat çeker.”
“İnanıyoruz ki, ancak güçlü milletler büyük imtihanlarla karşılaşır. Güçlü milletler; ahlakî ilkelerine bağlı olan, kendisi olarak kalmayı bilen, En zor şartlar altındayken bile kendini dünyaya kapatmayan milletlerdir.”
“Ben bir Müslümanım ve öyle kalacağım. Kendimi İslam davasının bir neferi olarak telâkki ediyorum ve son günüme kadar da öyle hissedeceğim. Çünkü İslam benim için güzel ve doğru olan her şeyin diğer adı. Dünyadaki Müslümanlar için daha güzel bir gelecek vaadinin ya da umudunun, onlar için özgür ve onurlu bir hayatın, kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan her şeyin adıdır.”
“İslam en iyisi, ama biz en iyisi değiliz. Batıdan nefret etmek yerine onunla rekabet etmeliyiz. Din ve bilimin yardımıyla ihtiyaç duyduğumuz gücü yakalayabiliriz.”
“Çok yaşadım, çok yoruldum! Şimdi sevgilime kavuşmak istiyorum!”
“Her fani gibi ben de öleceğim. Öldüğümde Osmanlı askerleriyle, Bosna şehitleriyle yan yana yatmak istiyorum.”
Ümmetin kalbini büyük bir kabre dönüştürdü. Bedeni toprakta canı kalbimizde yatıyor. Allah rahmet eylesin.
* Aliya İzzetbegoviç
-Selim Cerrah