Asr-ı Saadet

Rebia’nın Efendimizden İsteği

4.26BinOkunma

Sahabeden Rebîa anlatıyor:

Ben, (bir yolculuk esnasında) geceleri (ola ki Allah Resulü’nün bir şeye ihtiyacı olur diye) Allah Resulü’nün (sav) yakınlarında geceliyordum. Bir defasında ona abdest alması için su ve ihtiyaç duyduğu başka şeyleri getirdim. Bunun üzerine “(bana olan bu hizmetine karşılık) benden (bir şey) iste!” buyurdu. Ben de “Cennette sana yakın olmak istiyorum” dedim. Resulullah (sav) “başka bir şey isteseydin” dedi. Ben “ben bunu istiyorum” dedim. Bunun üzerine bana “öyleyse çok secde etmek suretiyle (kendi nefsini arzusuna kavuşturmak konusunda) bana yardım et” buyurdu.

Hadisten almamız gereken pek çok mesaj bulunuyor. Aşağıda bunların en önemlilerine temas edeceğiz.

İyiliğe iyilikle muamele

  1. Allah Resulü (sav) öyle üstün bir ahlaka sahipti ki kendisine bir iyiliği dokunan herkese karşı kendisi de iyilikle mukabele ederdi. O cömert, vefalı, kadirşinas idi. Burada da kendisine abdest suyu getiren bir sahabîsine bu iyiliği karşılığında kendisinden bir şey istemesini söyleyerek iyilikleri görmezden gelme, vefasızlık, kadir bilmezlik gibi bir durumdan ne kadar uzak bulunduğunu göstermiştir. Bu ahlak günümüzde en çok muhtaç olduğumuz hususların başında geliyor. Çoğu zaman bize iyiliği dokunan kimselerin bu iyiliklerini ya görmezden geliyor ya da yeterince vefalı davranmıyoruz. İyiliğe iyilikle karşılık vermek, insanların iyilik yapma isteklerini daha da arttırır. İyilik yapanın vefasızlık ve nankörlük görmesi ise ondaki iyilik yapma hevesini kaçırır.

Benden, elimde olan bir şey iste

  1. Allah Resulü (sav) sahabesinin dünyevi bir şey isteyeceğini zannetmişti. Ama Rebîa öyle bir şey istedi ki… Hem cennetlik olmayı, hem de cennette peygamberimize komşu olmayı. Öyle bir makamda bulunmayı istiyor ki… Allah Resulü kendisinin bir kul olduğunun bilincinde. Hidayet ve dalalet onun elinde değil. Kimin cennetlik kimin cehennemlik olacağını o belirlemiyor. Öyle olsaydı Rabbimiz ona “Sen sevdiğine hidayet edemezsin, Allah dilediğine hidayet eder.” buyuruyor.

İşte bu sebeple zor bir istekle karşılaşan Allah Resulü “başka bir şey iste” diyor. Böyle diyerek “sen benden, benim elimde olmayan bir şey istiyorsun. Ben Allah’ın elçisiyim ama kimin cennetlik kimin cehennemlik olacağına ben karar vermiyorum. Sen benden, benim elimde olan bir şey iste” demeye getiriyor. O ki kendi öz kızı Fatıma’ya “Kızım Fatıma! İste sana malımı vereyim ama şunu bil ki ben senden Allah’a karşı herhangi bir şeyi savamam”  demişti. Öz kızına bunu diyen bir peygamber millete cennet dağıtabilir mi?

Peygamberimiz duasını alan kişiye “tamam sen bu işi olmuş bil” demiyor! Nasıl desin ki? Rabbi ona şöyle buyurmadı mı?

“De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?”

O Peygamber hiçbir zaman insanlara, Alaaddin’in sihirli lambasından çıkan bir cin gibi “dileyin benden ne dilerseniz, size vereyim” demedi ki, diyemezdi ki… Rabbi ona böyle buyurmuşken nasıl diyebilirdi ki?

Her işte yüksek himmet

  1. Tam da burada Rebîa’nın cenneti isteme konusundaki ısrarcı talebine bir bakalım. Bir Müminin hayatındaki en büyük emeli ve isteği cennete girmek olmalı. Hem de “Cennete gireyim de isterse en alt tabakada olayım önemli değil!” şeklinde bir mantığa asla kapılmamalı. Mümin daima üstün himmetli olmalı. Bu sebepledir ki Allah Resulü (sav) “Allah’tan cenneti istediğinizde Firdevs cennetini talep edin. Zira o, cennet tabakalarının en üstünüdür” buyurmuştur.

Sadece cennet konusunda da değil! Mümin hayatındaki her işte hep himmetini yüksek tutmalı. Kendisine düşük hedefler, cılız gayeler koymamalı. Evet, gerçekçi olmak iyidir, hayal görmemek lazım ama şurası da bir gerçek ki siz himmetinizi ne kadar yüksek tutarsanız gayretiniz de ona göre oluyor. Mesela bir saat yürümeyi hedeflediğinizde bir saate yaklaşmadıkça yorgunluk hissetmiyorsunuz ama hedefinizi yarım saat diye belirlerseniz o zaman yirminci dakikadan sonra yoruluyorsunuz.

Bana yardımcı ol

  1. Ve en önemli cümle: “Nefsin (cennete nail kılma) konusunda çok secde ederek bana yardımcı ol!” Allah Resulü cennette kendisiyle komşu olmak isteyen kişiye “Tamam sen cennette komşum olacaksın, bu iş garanti!” diye bir çek vermiyor! Ona üstü kapalı bir biçimde âdeta şöyle diyor: “Ben, senin cennete girmen konusunda Rabbime dua edeceğim ama iş benim duam ile bitmiyor!

Kavlî dua yanında fiil de lazım. Ben ne kadar dua edersem edeyim, sen cennete girme konusunda kendi üzerine düşeni yapmazsan, gayret etmezsen istediğin sonuca varamazsın. Senin nefsinin arzusunu sağlamak üzere iki şeyin bir araya gelmesi gerekiyor: Ben dua edeceğim, ama sen de çokça namaz kılmak, secde etmek suretiyle benim bu duamın gerçekleşmesi için elinden gelen gayreti göstereceksin.”

Hem kavlî hem de fiilî dua

Buradan anlıyoruz ki bir işte hedeflenen sonucun alınması için hem kavlî dua hem de fiilî dua gerekli. Kavlî duayı ederek Rabbimize iltica edecek, O’nun dergâhına yöneleceğiz, O’ndan taleplerimizi isteyeceğiz. Ama sonra sıra bize gelecek, dua ettiğimiz konuda elimizden gelen gayreti ardımıza koymayacağız.

Peygamberimiz burada şahsa “çokça secde etmek” diyerek şunu demek istiyor: “Sen öyle bir şey istiyorsun ki… Bu senin istediğin sıradan bir şey değil. Çünkü sen sadece cennete girmek istemiyorsun, aynı zamanda cennette bana komşu olmak istiyorsun. Bu ise cennetin en üst tabakasında yer almak demektir. Bu iş sadece farz ibadetleri yerine getirerek elde edilemez. Bunun için bolca nafile ibadetlerle de uğraşman, özellikle de çokça namaz kılman, bolca secde etmen gerekir!”

Hani bir başka sözünde peygamberimiz Yüce Allah’tan naklen şu ifadeleri söylüyordu: “Kulum bana en çok kendisine farz kıldığım ibadetleri yaparak yaklaşır. (Farzları eda ettikten sonra) bir de nafileleri yaparsa bana yaklaşmaya devam eder öyle ki sonunda ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isterse istediğini veririm. Bana bir şeyden sığınırsa sığındığı şeye karşı onu korurum.”

İşte Peygamberimiz Rebîa’ya tam da bunu söylüyor… Yani sen mademki “üst düzey” kullar arasına girmek istiyorsun o halde sıradan işler yaparak bu olmaz, üst düzey işler yapman gerekir. Bunun için de başta nafile ibadetlerini bolca yapmalısın. Ama bu ibadetleri bir alışkanlık, belirli bir sayıyı tamamlama mantığıyla değil içine sindirerek, ruhuna ererek yapmalısın. Böyle yaparsan işte o zaman istediğin şeye nail olabilirsin.

Rabbimiz bu hadiste geçen mesajları almayı nasip eylesin. Bizleri de Rebîa’nın talep ettiği gibi cennette Resulullah’a (sav) komşu eylesin. Eylesin ki Cemâlullah’ı birlikte müşâhade edelim!

-Soner Duman