İki kişi arasında bir anlaşmazlık olmuştu. Kendi aralarında meseleyi halledemeyince davayı görmesi için durumu Allah Resulü’ne (sav) getirdiler. Allah Resulü her ikisini de dinledikten sonra birisi lehine karar verdi. Dava sona erince aleyhine karar verilen kişi dönüp giderken “Hasbunallahu ve ni’me’l-vekîl” (Allah bana yeter, O ne güzel vekildir) dedi. Bunu işiten peygamberimiz adamı çağırdı ve ona şu uyarıyı yaptı:
“Muhakkak ki Allah Teala (ihtiyata riayet etmeksizin, tedbir almaksızın bir iş yapıp da sonra da) acze düşmeyi kınar. Sana düşen şey (olumsuz bir durumla karşılaşmamak için işi sıkı tutup, tedbir alıp) akıllıca davranmaktır. (Sen, elinden gelen her şeyi yaptığın halde) baş edemeyeceğin bir durumla karşılaşırsan, işte o zaman “Hasbunallahu ve ni’me’l-vekîl” (Allah bana yeter, O ne güzel vekildir) de! (Ebû Davud, Akdiye, 28)
Şu hadis hayatımıza öyle bir bakış açısı ve ufuk kazandırıyor, öyle yanlış anlamaları düzeltiyor ki. Şimdi bu hadisin verdiği mesajlara bir bakalım…
- “Allah tedbirsiz, ihtiyatsız davranmayı kınar.” Bir mümin herhangi bir iş yaparken aklı erdiğince bütün ihtimalleri hesaba katmalıdır. Bunun için sormalı, soruşturmalı, bilenlere danışmalı. Bizler çoğu zaman bir iş yapacağımızda önünü sonunu düşünmeden, paldır küldür işe dalarız. Almamız gereken tedbirleri almaz, yapmamız gereken hazırlıkları ihmal eder, işlerin bizim planladığımız gibi gitmemesi ihtimaline binaen alternatif planlar yapmayız. Aklımızda hep “kervan yolda düzülür” mantığı vardır. Sonra evdeki hesap çarşıya uymayınca bu defa kendi acizlik, tembellik, tedbirsizlik ve yanlışlarımızın üzerini kapatmak üzere tevekkül görünümlü dualar mırıldanırız. Bunların başında da “Hasbunallahu ve ni’me’l-vekîl” (Allah bana yeter, O ne güzel vekildir) duası gelir. Bu duayı yaparak kendimize psikolojik tatmin sağlarız. Bu duayı yaparak kendi kendimize “bu işte benim bir kusurum yok. Olan her şey kaderin bir cilvesi, ben de Allah’ın takdirine teslim oldum” düşüncesini telkin ederiz.
Şeriat zahire göre hükmeder
Hadis şerhlerinde belirtildiğine göre davayı kaybeden adam aslında haklıydı. Karşı tarafla bir alım-satım hadisesi yapmış, borcunu ödediği halde buna dair şahit tutmamıştı. Karşı taraf da bunu fırsat bilerek alacaklı olduğunu iddia etmiş, borçlu şahıs borcunu ödediğine dair delil gösteremeyince davayı kaybetmişti. Allah Resulü, davanın görülmesinden sonra dua cümleleri mırıldanarak huzurdan ayrılan şahsı geri çağırıp ona sanki şöyle dedi: “Allah katında sen haklı olabilirsin ama gerçek şu ki sen üzerine düşen tedbirleri almadın. Oysa Allah böyle bir şeyden hoşlanmaz. Allah, insanın bir iş yaptığında tedbir almasını ister. Baksana Kuran’ın en uzun ayeti imanla, ibadetle, ahlakla ilgili değil insanlar arası borçlarla ilgili. Sen tedbirini alsaydın şimdi bu duruma düşmezdin. Öyle ise başkasına suç bulmadan önce suçu kendinde ara.”
Tevekkülden önce tedbir
Aynı şeyi hayatın başka alanlarında da görürüz. Bir kimse arabasıyla uzun yola çıkarken bakım yaptırma, yeterli uyuma vb. gereken tedbirleri almaksızın yola çıkar, sonra kaza yapınca “kadere boynumuz kıldan ince” modunda bir şeyler söylenir. Bu söz elbette doğru ama bu durumda iken söylenmesi yersiz!
Bir öğrenci dersine düzenli çalışmaz, ödevlerini yapmaz, sonra sınavdan zayıf alınca ya hocasını suçlamaya ya da kendisini bir takım ifadelerle teselli etmeye çalışır.
- Hadisimizin ikinci kısmı “Hasbunallahu ve ni’me’l-vekil” ifadesinin hangi durumda söylendiğinde yerli yerince söylenmiş olacağını çok güzel açıklıyor. Bir kimse bir konuda üzerine düşeni yapar, sebeplere yapışır ama onu aşan bir sebeple istediği sonucu alamayabilir. Siz, üzerinize düşen bütün her şeyi yaptığınız halde bir sarhoş sürücü size çarpabilir. Siz bir öğrenci olarak bütün gayretinizi sarf ettiğiniz, çalışmalarınızı yaptığınız halde sınavda hiç beklenmedik bir baş ağrısı vb. bir sebeple soruları doğru cevaplayamamış olabilirsiniz. Bir pazarda tezgah açıp helalinden rızık kazanmak için bütün gayretinizi gösterdiğiniz halde siftah edememiş, iş yapamamış olabilirsiniz. İşte bütün bu durumlarda yapmanız gereken şey; Yüce Mevla’ya sığınmak, O’nun size yeterli olduğunu düşünmek, O’nu kendinize Vekil tayin etmektir. İşte o zaman tevekkül yerli yerince yapılmıştır.
Zorda kalmışların duası
- Son olarak şunu belirtelim: Bu dua müminin en çetin zamanlarda yaptığı dualardan biridir. Nitekim Hendek Savaşı’nın en zorlu zamanlarında Ashab-ı Kiram bu duayı yaptığı gibi Hz. İbrahim de ateşe atıldığında dudaklarından bu dua dökülmüştü. O kavmine karşı tevhidi anlatmak için elinden geleni yaptı, çalışıp didindi, bildiği bütün yolları denedi. Ama kavmi onu cezalandırmak için ateşe atmayı kararlaştırdı. Büyükçe bir ateş yakıp mancınıktan kendisini fırlattıklarında Hz. İbrahim’in dilinden “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir!” sözleri döküldü. Ateş gül bahçesine döndü. Hak kazandı, batıl kaybetti. Zaten batıl kaybetmeye mahkûmdu!
Evet, bizler de Hz. İbrahim’in duasıyla bitirelim:
“Allah bana yeter, O ne güzel vekildir!”
-Soner Duman