Ben küçükken annem ekmek yapmak için un elerdi. Büyük bir ekmek teknesinin içinde, çuvaldan aldığı unu özenle elekten geçirirken ben de onu izlerdim. Bu sırada bana şöyle söylerdi, ”Bu unu böyle elemeden hamur yaparsak ekmek istediğimiz gibi güzel olmaz.” Aslında annemin bu sözü çabasız hiçbir şeyin elde edilemeyeceğini anlatıyordu bana. Geç de olsa anladım ne demek istediğini.
Çağımızda her şeyi kolayca tüketebilen, hazıra nazır bir nesil yetişmekte. Üretmek şöyle dursun her gördüğü yeni akıma müptela olan ve belli belirsiz kalıpların içinde bocalayan robot bir nesil. Ve daha kötüsü yaşanan hızlı değişimden ötürü bir kuşak öncesiyle irtibat kuramayan bir nesil.
Dışarıda hangi orta yaşlıya sorsan, hangi masaya otursan hepsinin şikayet ettiği konular hemen hemen aynı. “Ah ah! bizim zamanımızda saygı vardı. Yaşlıların önüne geçilmezdi. Yeni nesil bir acayip.” Öncelikle bu konuda haklı veya haksızı konuşmadan önce şu soruyu sormak gerekir; Zamane gençliğinin bu halinin müsebbibi, şimdinin şikayetçi yaşlıları değil mi? Yani bu şikayet ettikleri nesil gökten düşmedi ya.
Kuşak çatışması
Kuşak çatışması dedikleri durum tam da bu. İki nesil arasındaki fark, uçurum. Genç, eski kafalı diye büyüğü dinlemiyor, büyük aklı bir karış havada diye küçüğü es geçiyor. Eskinin kuşaklar arası bağıyla şimdikiler arasındaki fark gittikçe büyümekte. Yani eskiden 20 ile 30 yaş arası kuşak kolaylıkla ve birçok ortak payda bulabiliyorken, şimdi hızlı gelişen dijital çağın tabi sonucu olan hızlı değişim, 15 yaş ile 18 yaş arası kuşakların bile birbirini anlamamasına sebep oluyor. Bu konuda iki tarafında kendine göre haklı olduğunu söyleyebiliriz, çözüm bulmaksa zanaat işi. Nasıl ki bir zanaatkar mesleğini sabır ve gayretle icra ediyorsa bu işin çözümü de öyle olmalı. Baştan savma denemeler sadece kaçınılmaz sonu erteleyebilir.
Şimdi gelelim elek mevzusuna; ekmek yaparken kullandığımız un kaliteli, içinde Anadolu’nun has toprağından beslenmiş ve rahmet yağmurlarıyla sulanmış iri taneli sarı buğday. Ancak eleme işleminde kullanılan elek, İslam nizamına uygun olmadığı için kullanılan yöntemler de işin derinine inememekte ve satıhta kalmakta. Kendi eleğimizi içtimai hayatın her zerresine koymadıkça bu çatışma giderek artacak ve en sonunda batılı “modern” kafalar gibi yaşlılarını antika, işi bitmiş gören bir nesil gelecek. Eleğimiz değişti, bu yüzden çer çöp ne varsa una karışıyor. Sapla samanı ayıramaz olduk. Una kattığımız besmelesiz sular bizleri bereketten mahrum bırakıyor bu da yediğimiz ekmekten lezzet alamamamıza sebep oluyor.
İslam nizamını tatbike mecburuz
Geleceğin neslini, batı fikriyatının eleğinden kurtarmak biz yarının yaşlılarına görev ve ödevdir. Bu yüzden bizim hayallerimiz küçük ve iptidai olamaz. Hayallerimiz daima büyük ve çağa uygun olmalıdır. Kullandığımız metotlar yaşanılan devrin gereklerini gözetmeli, izaha muhtaç boşluk kalmamalıdır. Bu da ancak İslam nizamını içinde bulunduğumuz çağda uygulayarak olacaktır.
İctimai hayatta, finansta, edebiyatta, fen bilimlerinde, psikolojide velhasıl insanı ilgilendiren tüm mecralarda İslam nizamını tatbik etmeye mecburuz. Çünkü yaşadığı çağı anlayamayanlar zamana hakim olamazlar. Zamana hakim olamayanlar da zemine hakim olamazlar. Zemine hakim olamayanlar ise zihne hakim olamazlar. Bunları yapamayan milletler yok olmaya mecburdur. Şimdi bize düşen çağı anlayıp harekete geçmek, hareketi de doğru yönlendirmektir. Unutmayalım ki unumuz kaliteli ve bizler köklerinden beslenen bir medeniyetin çocuklarıyız. Sahip çıktığımız takdirde medeniyetimiz, dünyayı yine zulümden kurtarıp İslam adaletiyle şereflendirecektir.
Muhammed Emirdağ