Kitle iletişim araçlarının bu denli çoğalması, çeşitlenmesi ve bunlara her gencin kolayca ulaşabilmesi, daha önce yapılan bütün planları bozmuş durumda. Bütün dünya, dünyada olup bitenler, genci gıdıklayan davranış ve oluşumlar her an gencin karşısında, ama sanal olarak! Bu durum, çöl sıcağında çok susamış bir insana, ekrandan şarıl şarıl akan pınar sularını göstermek gibidir; o insan cinnet geçirir. Ya da susadıkça deniz suyunu içmeye benzer, içtikçe susar, susadıkça içer; ama sonuç felaket olur.
Bunca “olup bitenlere” genç ulaşamayınca;
İntihar ya da başkalarına zarar verme eğilimi baş gösterir, karamsarlık bütün benliğini kaplar. Olmadık hayallerin peşinden koşar. Hayata tek taraflı baktığından her söylenen söze kanar ve kötü emelli kişilere kurban olup çıkar.
Cinsellik, erotizm; kaba argo, küfür yaşam felsefesi haline gelir. Arkadaş çevresinde neredeyse ciddi bir mesele konuşmaz, hayâ sınırlarını aşar ve kişiliğinden kayıplar başlar.
Aşksız yaşayamaz!
Aslında “aşk” dediği şeyin aşkla hiçbir ilişkisi yoktur, tamamen cinselliği konu edinmektedir. “Partnersiz” bir gencin akranları arasında yeri yoktur. “Çıkmayan” genç zavallıdır. Dilim varmıyor söylemeye, ama “ensest ilişki” bayağı gündemdedir. Okudukları “roman”lar, çoğu zaman bu tür çarpık ilişkileri ballandıra ballandıra anlatan romanlardır. Kitap fuarlarında kimsenin adını duymadığı sözüm ona “yazar”ların önlerinde uzun kuyruklar oluştururlar ve onları gördüklerinde çığlıklar atarlar! Çünkü onlar, gençlerin “nefs tanrıları” konumundadırlar. Ya internet ortamında gördükleri?
Genç hayal kurmayı sever. Hayal, kelimelere sahip olmak, gözlemde bulunmak, dinlemekle kurulur. İnsan bilmediği şey hakkında hayal kuramaz. Gencin zihnini dolduran kelimeler, görseller, sesler, onun ruh dünyasının kanseri konumunda. Bedeni hastalanınca doktora başvuruyor, fakat ruhu kan ağlıyor, kimse bunun farkında değil; ne ailesi, ne okulu, ne çevresi, (hatta) ne de kendisi!
O, gördüğüne, duyduğuna, dokunduğuna inandı, bunu aşacak gücü kendinde bulamadı. Medya ağının kurbanı durumuna düştü. Medyada yer alan kadınlar, erkekleri büyülerler, o kadınlar zengin veya ünlü erkeklerin peşinden koşarlar. Başka kadınların sevgilisini elinden kaparlar, nikahsız beraberlikler yaşarlar ve bunu da kahramanlık olarak lanse ederler. Sık sık sevgili değiştirir ve böylece eğlence yerlerinde görünürler. “Cesur” kadınlar, soyunmaktan korkmayan, sapmalardan, sapık ilişkilerden çekinmeyen, değer tanımayan kişiliklerdir. Ama bütün bunlar gencimizin kahramanlarıdır. O halde bizim genç de; ya zengin olacak, ya da ünlü. Bir yeteneği yoksa hırsızlık yapacak, soyacak; hele de bir makama gelmişse, tapularla çekmecesini dolduracak. Ünlü olmak için olmadık işler çevirecek; çünkü o “nefsini ilah edinmiştir.”
Hayasını kaybetmeyen kaybedilmemiştir
Her şeyin bir limiti vardır, kötülüğün de. Siz siz olun, çocuklarınıza çok küçük yaşlarda infakı/paylaşmayı öğretin, yaşatın. Çünkü infakın olmadığı yerde nifak/fitne, fesat vardır. Hayasını kaybetmemiş bir çocuk/genç henüz kaybedilmemiştir. Çocuklarınızın günahlarını yüzlerine vurmayın, örtün ve onlara Peygamber kıssalarını anlatın. Dini tanımayan çocuk, masalların girdabından çıkamaz. Çünkü hepimizin “olağanüstü”lüklere ihtiyacı vardır. Kendimiz ve yaşadığımız hayat da aslında bir “olağanüstü” değil midir? Nefs, çölde seraba koşturur, siz ruhunuzun pınarına ağzınızı dayayın ve doya doya için, çocuklarınızı da sulayın!
Bir de çocuklarınızın neleri, hangi kitapları okuduklarına azami derecede dikkat edin! Yüzmeyi öğrenmeden denize atlarlarsa boğulmaktan kurtulamazlar. Medeniyetimizden izler taşımayan kitaplar, onların sadece dünyalarını yok etmez, ebedi alemlerini de yok edebilir. Çocuğun midesine girenle ilgilenen aileler, onun ruhuna giren kelimelerle ilgilenmezlerse, yarın o çocukların “mankurt” olmayacağını kimse iddia edemez. Çocuklarımız bize Allah’ın emanetleridir; yarın onların da hesabını vereceğiz, unutulmasın!
Ümitsiz olmaya gerek yoktur; fıtratıyla tanışarak gerçek bir aşkla secdeye kapanıp, Rabbine gözyaşları içinde iltica eden gençleri gördükçe, içimdeki merhamet pınarı şelaleye dönüşüyor ve geleceğimiz adına ümitvar oluyorum.
Dursun Ali Taşçı