Karanlık yırtılacak birazdan, yıldızlar yeni bir güne şahit olacak. Bilal’in sesi duyulacak: “Allah-u Ekber, Allah-u Ekber”. Ardından Ezan-ı Muhammediye ile alem nefes alacak, yarı ölüler dirilecek, toprak uyanacak. Pınarlardan akan sular tek tek dökecek günah yükünü. Alınan abdestle ruhlar daha bir hafifleyecek. Bir ses daha yankılanacak yıldızlar arasında “Hayye Ale’l Felah – Haydin Kurtuluşa”. Dört bir yanı Ravza’dan yayılan gül kokusu saracak ve camiler saf saf secde yüzlü aşıklarla dolacak.
Dili duada bir adam, tekbir getirmek için kulaklarına götürünce ellerini “Lâ” diyecek; küfre, şirke, nifaka, fıska ve yeryüzünde yoldan çıkartıcı ne varsa ona. Kalbe sızmış nefse, aklı ele geçirmiş puta, dile nüfuz etmiş ihanete; hasılı Allah’tan uzaklaştıran, ona yönelmekten alıkoyan her şeye. Bir an duracak ve soracak “Yaşanmaya değer hayat ne?”, “Ölüm nedir?”, “Ben kimim?” Yitik bir mana belirecek yüzünde, kaybolmuş bir ar duygusu. Boynunu bükecek, gözlerini secde yerine dikecek ve kıldığı namaza dair tefekkür edecek. Çünkü sırlarla kuşatılmışlığı ile insan; namazla yükselir, namazla vuslata erer. Bu yüzden beynini lif lif parçalayıp soracak: Namaz nedir?
Namaz Acziyeti İdrak ve Kulluktur
İnsan aciz varlık, öylesine aciz ki ne geçen zamanı durdurabilmekte ne bedeninin ihtiyaçlarını nihayete erdirebilmekte. Daha ötesini bilmekten aciz, güçlendikçe zaafları daha bir açığa çıkan insan. Yok olma korkusu içerisinde kaybolmak istemeyen, bin bir endişe ve vehim içerisinde çıldırmak istemeyen insan. O şükür etmek, tanımak ve bilmek ister kendini var edeni. Namaz bu halin surete bürünmüş hali. Aczini idrak noktasında boyun büküşün, secdeye kapanışın hali. Rabbim sana sığındım, sana geldim deyişin hem içte hem dışta belirişi. Sıddık-ı Ekber ne güzel demiş: İdrakin aczini idraktir ki idrak…Kulsun; ona kul, ona hamd edicisin. Bütün varlık; çiçekler, böcekler, yağmur ve kar taneleri, bütün hayvanat ve nebatat çeşitleri, gezegenler, yıldızlar hasılı yaratılmış ne varsa tespih halinde. Allah’a şükür ve hamd halinde. Peki insan!
Namaz İnsanı Yücelten Bir İnkılaptır
Bütün alem O var diye var, O var diye yaratıldı. O, Alemlere Rahmet Peygamber. Fertte toplu topluluk hakikati boyunca zamanın başından sonuna bütün hakikatler onda toplu ve bu çerçevede O, fertte toplu topluluk hakikatinin remz şahsiyeti. Namazın ve secde edişin ve daha ötesi kulluğun en güzeli ve en iyisi O’nda toplu. Namaz bu çerçevede bir mana toplayıcı, topluluk hakikatine işaret. Kıyam insana tekabül ederken, rüku hayvanata, tahiyyat oturuşu nebatata, secde hali cemadata tekabül etmekte. Topraktan yaratılanın yine toprağa dönüşü. İçinde yemek yenmeyişi oruca, dualar ile zekata, kıbleye dönüş ile hacca ve yüzler ibadeti içinde barındırması ile büyük bir inkılaba… İnsan, namaz vesilesiyle kendinde topladıkları ve kendine dönüştürdükleri ile secde eder Rabbine.
Namaz Cemiyete Nizam Veren Fikrin, Fertleri cem eden ve camide toplayan kardeşliğin, “iman olsa tezahürü olur” hesabı mümin ile küfür ehlini ayırışın, hastalanmış, yoksullaşmış komşudan haberdar oluşun, fitne ve fesattan uzak durmanın nasılını öğrenişin irtibat zeminidir.
Namaz İzzet ve Şereftir
Ebu Dücane Hazretlerinin kılıcının üstünde yazar “Korkaklıkta zillet, utanç; ileri atılmakta, izzet, şeref vardır. İnsan, korkaklık etse bile; kaderinden kaçamaz.” Namaz bu manaya bağlı olarak hem nefisle hem de küfür ehli ile savaşın adıdır. Nihayetinde namaz Hz. Ali’nin ayağına batan oku çıkarmak isteyenlere hitaben “Ben namaza durayım, siz oku öyle çıkarın” dedirten aşkın, Tarık bin Ziyad’a okyanusu aştıktan sonra gemileri yaktırıp Endülüs’ü kurduran imanın, Selahaddin-i Eyyubi’ye Kudüs’ün kapılarını açtıran idealin, Sultan Mehmet’e gemileri karadan yürütüp İstanbul’u fethettiren ruhun adıdır. Namaz ne kolayca elde edilecek bir mana ne de rahatlıkla yapılabilecek bir şeydir. O “suret olmadan manalar ebediyen görünmez” hakikatinden hareketle er yüreklilerin nefs muhasebesi sonrası secdede durabilme ve bunu devam ettirebilmenin destansı mücadelesini verebilme halidir. Namaz olmadan fetih olmaz, namaz olmadan ebed müddet devlet olmaz, namaz olmadan cemiyet olmaz, izzet ve şeref olmaz.
Namaz Şükür ve Sabırdır
İnsan her daim imtihan halinde. Secdede vefat eden iki namaz aşığı Suheyb ve Hifa gibi. Hifa zengin ve güzel, Suheyb alabildiğince fakir. Bir imtihan neticesi, onlarca sahabe yanında kral Necaşi’nin bile talip olduğu Hifa’ya eş. İlk geceleri ve geceyi namazla geçirme fikri. Ve ardından sabah ezanına yakın bir vakit, Suheyb müsaade istemekte. Allah onu çağırıyor, namaz onu çağırıyor, secde hali onu çağırıyor. Allah Resulü’nün huzurunda. Resulullah buyurdu: “Ne mutlu size. İkiniz de cennetliksiniz (…) ve Allah Teala’yı göreceksiniz!”. Namaz ne büyük bir nimet. Suheyb’te aşk ve vecd hali en üst seviyede ve “Ya Rabbi!” der, “O ki beni mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!” ve secdede son nefesini verir. Ardından Resulullah Hifa Hatun’unda aynı şekilde vefat ettiğini söyler. Dualar edilir, iki aşığın cenazesi toprakla buluşturulur ve birinin üzerine “Şükredenlerden Suheyb” diğerinin ise “Sabredenlerden Hifa!” yazılır.
Namaz Gençliğin Sırrıdır
Allah Resulü buyurdu: “Namaz, gözümün nurudur.” Ve bir başka zaman Hz. Ömer: “Namaz kılan yaşlıyı severim ama namaz kılan gence aşığım.”
Gençlik, büyük bir sır ve ne büyük bir nimet. Namaz gençliğin güvenlik duvarıdır, vecd halidir, Allah rızası için vefa gösterişidir. Gençlik, bu mananın ruh ateşleyicisi, heyecanıdır. Musab bin Umeyr’dir; o, İslam için zenginliği terk etmesine mukabil şehadetinde naaşının bir kısmı açık kalan. Usame bin Zeyd’dir; o genç, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer gibi büyük sahabeler dururken Batı’ya sefere çıkan bir ordunun kumandanı olan. Erkam bin Ebi’l Erkam’dır; o genç, evini İslamın yayılması yani tebliği için Allah Resulü’ne açandır. Hz. Aişe’dir; o genç, izzet ve iffet abidesi olan ve Esma binti Ebubekir’dir; o genç, Sevr mağarasına yemek taşıyan. Yaşadığımız asrın gençlerinin ideallerinde her biri nadide bir yıldız olan bu namaz aşıkları vardır.
Namaz Mü’minin Miracıdır
Namaz ne birtakım ritüellerden ibaret şekil ne de sadece sure ve duaların okunup geçildiği bir ibadettir. Namaz, dışa doğru Şeriat, içe doğru ise tasavvufun yayıldığı yerdir. Bir cephesiyle tasavvuf Allah Resulü’nün batını, Şeriat ise Allah Resulü’nün zahiri. Namaz, bu manada aşkın adıdır, vuslat için erdirici vasıtanın adıdır. Sevmenin tezahürü, kulluğun yükseldiği nizamın adıdır. Namaz insan olmak, insan kalmak ve insan olarak huzura çıkmanın adıdır. Namaz ilahi iradeye teslim olmanın ve Allah’a secde ile yaklaşmanın adıdır.
Namaz büyük bir davadır ve Abdülhakim Arvasi Hazretleri’nin deyişiyle: “Bu asrın velileri beş vakit namazlarında olanlardır.”
Ercan Çifçi