Herkesin takvası marifetullahı kavramasıyla doğru orantılıdır. Marifeti olmayanlar veya eksik olanlar; müşrik, mürtet, münafık, Yahudi, Hıristiyan, ateist, deist, nihilist, pozitivist, mason, sosyalist, kapitalist, materyalist, fasık, facir ve zalim olmuşlardır. Marifeti olmayanlar ideolojileri dinleştirmişlerdir. “Allah’ı hakkıyla bilemeyen”1 bu gruplar, marifetullahla buluşur ve kalbî tasdik, ikrar ve ameli salihle hayatlarını anlamlandırırlarsa hidayete ererler. Kuran-ı Kerim, takvanın temelinde marifetullah olduğu için toplam ayetlerinin dörtte üçünde Allah Teala’yı tanıtmıştır. Bu ayetlerde, Yüce Allah kendisini sıfatlarıyla, esmasıyla, fiilleriyle, uluhiyet ve rububiyetindeki eşsizliğiyle anlatmıştır. Eskilerin, “akaid ilmini” okumayana ve bilmeyene tarikat dersi vermeyişlerinin temel sebebi budur. Çünkü marifetullahı eksik olan birisi cehaleti nedeniyle Allah’a ait olan sıfatları insanlara verir; peygamberle veliyi birbirine karıştırmaya başlar. Marifetteki derinlik ve itikadî saflaşma, takva sıfatının kazanılmasına zemin hazırlar.
İtikadî saflaşma ve derinleşmenin örnek temsilcisi Peygamber Efendimiz (sav), takva ile marifetullah arasındaki ilgiyi bize şöyle açıklamıştır: “Sizin içinizde Allah’ı en iyi bileniniz benim, en takvalı olanınız da benim.”2 Kuran’ın anahtar kavramlarından olan takva; Kuran-ı Kerim’de türevleriyle beraber 258 defa geçmektedir. Bunlardan 71 defasında emir kipi kullanılırken, “takva” biçimindeki kalıp ise 17 ayette ele alınmıştır. Ayrıca takvanın anlam alanına giren “huşu” kavramı 17, “haşyet” 48, “havf” da 13 ayette geçmiştir. Eğer “ihsan” kavramını takva ile ilişkilendirirsek, ona da Kur’an’da 194 kez değinilmiştir. Yine takvanın yakın anlamlarından “Birr”e 19 defa vurgu yapılmıştır. Allah’a itaatin neticesinde kalbe yerleşen güzel davranışlar; farzlar, hadler, emirlerle amel etmek3 ve sahibini cennete götüren tüm hayır fiilleri4 birr diye tanımlarsak; birr’in de takva ile eş anlamlı olduğu sonucuna varabiliriz.
Takvanın Dört Boyutu
Takva kavramıyla alakalı onlarca tarif yapılmıştır. Bu tarifler, tanımı yapan kimsenin ruh halini, ameli durumunu, ilmini, referanslarını, bilinç düzeyini ve algısını yansıtır. Böyle bir alana girmeden önce Kur’an-ı Kerim’in takva tanımlamasına bakmak gerekir. Yüce Allah, takvayı şu ayette bütün boyutlarıyla tanımlamıştır: “İyilik/birr, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz (den ibaret) değildir. Asıl birr/iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin, mala olan sevgilerine rağmen, onu akrabalara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar (imanlarında) sadık olanlardır. İşte bunlar, muttakilerin ta kendileridir.”5 Bu ayete göre takvanın itikat, ibadet, muamelat ve ahlak şeklinde dört boyutu vardır. İlk boyutunda imanın varlığı ve alanı, itikadî açıdan kemale ulaşmayan bir kimsede takvanın olamayacağına yapılan vurgudur.
Ulema ise takvanın daha çok ameli yönünü gündeme getirmiştir. Onlara göre takva; farzları yerine getirip Allah’ın koyduğu yasak sınırlarından uzak durmaktır.6 Rabbinin, seni yasaklamış olduğu yerlerde görmemesidir. “Yasaklara ve zararlı şeylere dalarım endişesiyle, kendisinde hiçbir sakınca ve zarar olmayanları bile terk etmektir.”7 Günahlar üzerinde ısrar etmemektir. Hayatın bütün alanlarında Hz. Peygamber’e (sav) ve ashabına uymaktır.8
Gerek Hz. Peygamber (sav), gerekse sahabe takvanın anlamını en güzel biçimde kavradıkları için hayatlarını iman ve cihadla anlamlandırmışlardır. Hz. Peygamber denince akla gelen marifet, tevhid, cihad, güzel ahlak, ihsan, azimetle amel, sabır, toplumun içinde duruş ve meseleleri çözüme kavuşturma, aile içi mutluluk, hayatın her alanında belli plan ve programları uygulama, kurumlar oluşturma ve hayatı vahye göre anlamlandırma gayretidir. O, takvanın en önemli ve örnek temsilcisidir. “Asaletin de, malın da, şerefin de takva ile anlam kazanacağına”9 işaret eden Resulullah, müminlere şu tavsiyeyi yapmıştır: “Size takvalı olmanızı emrederim. Çünkü takva her (hayırlı) şeyin başıdır…”10 Aynı hadisin devamında da cihad etmeyi tavsiye eden Peygamberimiz (sav), cihadın takvanın bir neticesi olduğunu beyan etmiştir. Takvalı insan marifet nurunun etkisiyle en gayretli insandır. Gayreti ve aksiyonu olmayanın, marifeti de takvası da olmaz.
Kuran’ın Ortaya Koyduğu Sistem
Hz. Peygamber (sav), “insanların en değerlisinin en takvalı müminler olduğunu”11 söylemiştir. O’nun bu söylemi, dayanağını Hucurat suresinin şu ayetinden almıştır: “… Sizin Allah katında en değerliniz ve şerefliniz en takvalı olanınızdır.”12 Bu ayet, insanlar arasına zorla yerleştirilen sermayeye veya soya bağlı kast sistemini yerle bir etmiştir. Ayetin sarsıcı etkisiyle cahiliyedeki sosyal tabakalaşma ve bürokratik despotizm yıkılmıştır. İnsanın özgür kazanımlarına bağlı yeni bir toplumsal yapılanma anlayışı getirmiştir. Kuran’ın ortaya koyduğu sistem, cahiliyenin oluşturduğu sosyal tabakalaşma konisinin başındaki holding ağalarını/deve çobanlarını, çok uluslu şirketlerin niteliksiz ve putperest patronlarını küfre batmaları nedeniyle koninin tabanına indirmiştir. Tabanda Karun, Ebu cehil, Ümeyye b. Halef’ler vardır. Sermayelerini firavni sistemleri tahkim etmek için kullananlar koninin tabanındadırlar. İslâm, imanlarının bedelini sabır ve cihadla anlamlandıran Bilal b. Rabah’ı (Bilal-i Habeşi) ve aynı ruhla hareket eden mazlumları koninin tepesine yükseltmiştir. İslâm toplumundaki sosyal yapıyı şöyle bir şema ile izah edebiliriz:
Bu yükselişte yani koninin tepesinde olmakta özgürlük ve bireysel gayret çok önemlidir. Buraya mirasla ve saltanatla yükselmek mümkün değildir. İslam’ın ortaya koyup ameli hale getirdiği bu değer, üzülerek belirtelim ki modernite ve batılılaşmanın zihinsel atıklarıyla unutulmuştur. Abartmadan söyleyebiliriz ki Müslümanlar bile bugün İslam’ın koyduğu bu değer ölçüsünün çok gerilerine düşmüşlerdir. Eğer Müslümanlar, sermayeyi, bürokratik hiyerarşiyi, soyu, politik yükselişi, lüks yaşamayı, fiziki üstünlüğü iman ve salih amellerin üzerinde tutuyorlarsa cahili bir toplumsal yapılanmayı onaylıyorlar demektir. Zaten İslam’ın savaşı da bu anlayış sahipleriyledir. Bu anlamda şunu söyleyebiliriz, Müslümanlığın fikir savaşının hedefi de genişlemiştir.
“Takvanın yerinin kalp”13 olduğunu bildiren Resulullah (sav), kirlenmiş bir zihin ve gönülden, muttaki bir Müslümanın çıkmayacağına işaret etmiştir. Bu durumda yapılması gereken şey, ameli alanda Müslümanlaşmadan önce zihinsel anlamda Müslümanlaşmaktır. Hatta ikisini eş zamanlı götürmektir. Zihinsel anlamda bir berraklığa erdikten sonra amelsiz ve ihlassız bir hayat tarzını belirlemek müsteşriklere benzemektir. Hem zihinsel hem ameli tezkiye, takvanın başlangıç noktasıdır. Ölçüsü ise, hayatı iman ve cihaddan ibaret gören Hz. Peygamber’e hayatın her alanında ihsan bilinciyle mutabakattır. Hayat, onun hayatıyla çok yönlü örtüşmedikçe takvaya erişilemez. Takvanın kriteri, Hz. Muhammed ve onun sünnetine ittibadır.
Mehmet Sürmeli
Kaynakça: 1. En’am 6/91. 2. Buhari, 2, (İman)13, c.I, s.10. 3. Taberi, (Camiu’l-Beyan), c.II, s.99. 4. Maturidi, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed, (Te’vilât), c. III, s.443; Bagavi, Tefsir (Muhtasar), s.219. 5. Bakara 2/177. 6. Taberi, (Camiu’l-Ulum), c.VI, s.509 7. İbni Mace, (Zühd), 24, h.no: 4215, c.II, s.14003.8. Hazin, (Lubabu’t-Te’vil), c.I, s.23; Cürcanî, (Tarifât), s.65. 9. İbni Mace bagavi, Tefsir, s.219.e, Zühd, 24, h.no: 4219, c.II, s.1410. 10. Ahmed, (Müsned), c. III, s.82. 11. Tahavi, (Müşkilu’l-Âsâr), c.II, s.294 . 12. Hucurat 49/13 13. Tirmizi, 18, Birr ve Sıla, h.no: 1927, c.IV, s.325