Bir ayet öteden beri dikkatimi çeker. Kuran’da cennetlik olan müminlerin nitelikleri sayıldığı için “Mü’minûn (müminler)” diye isimlendirilen bir sure vardır. Bu surenin baş tarafında Rabbimiz, Firdevs Cenneti’ni hak eden müminlerin kimler olduğunu anlatırken bu müminlerin ilk vasfını şu şekilde ortaya koyar: “Onlar ki namazlarında huşû sahibidirler.” (Mü’minûn, 2) Sonra çeşitli sıfatları sayılan müminlerin son niteliği belirtilirken söz dönüp dolaşır yine namazla noktalanır: “Onlar ki namazlarını muhafaza ederler.” (Mü’minûn, 9)
Cennetin en üst mertebesini kazanan müminlerin ilk sıfatı olarak “namazda huşû”nun, son sıfatları olarak “namazı muhafaza etme”nin zikredilmesi üzerinde her müminin uzunca durup düşünmesi gerekir.
Düzeni Sağlayan Çivi; Namaz
Normal şartlarda her insan, hayatında düzen, huzur, saadet ister. İnsanlar keşmekeşten, dağınıklıktan hoşlanmazlar. Hatta kendileri dağınık olsalar bile. İnsanın hayatına düzen ve nizam verecek nedir? Tabloyu duvara sağlamca rapteden çivi gibi hayatımıza mutluluğu, düzen ve istikrarı çakacak çivi nedir?
Tecrübeyle sabit bir gerçek var: “Hayat bir tabloysa onun çivisi namazdır.”
Namaz ne kadar huşû ile adap ve erkanına riayet edilerek, aceleye getirmeden kılınırsa hayat da o kadar düzenli, istikrarlı, huzurlu ve mutlu yaşanıyor. Bunun tersine namaz ne kadar aceleye getirilip “fast food” tarzında, “paket servis” şeklinde, günlük işlerin, basit telaşların arasına kurban giderse hayat da o kadar rayından çıkıyor.
Bugün insanlar -hem de Müslüman insanlar- hiç olmadığı kadar stresten, depresyondan, ruhsal bunalımdan şikayetçi… İnsanlar psikologların kapılarını aşındırıyor, antidepresan ilaçların kullanımında patlama yaşanıyor. Niçin? Çünkü hayatımızın çivisi çıktı! Çiviyi çakmanın yolu, namazı dosdoğru kılmaktan geçiyor.
Şunu anlamak gerekiyor; Allah ile olan ilişkimizi düzgün bir yapıya kavuşturmadan hayatımızdaki hiçbir işin düzgün olması mümkün değil! Boş yere mi Allah «Muhakkak müminler kurtuluşa ermiştir, onlar ki namazlarını huşû ile kılarlar!» (Müminûn, 1-2) diyor? Demek ki kurtuluşun ilk adımı; “huşû ile kılınan namaz” Boşuna mı her gün minarelerden günde beş defa “hayye ale’l-felâh” (haydi kurtuluşa!) diye sesleniliyor?
Hal böyle iken çoğumuz, hayatımızın çivisi olan namazı, sözüm ona önemli işlerimizi yetiştirmek için basit, sıradan ve rutin bir iş olarak yapıyoruz. Bir dizinin reklam arasına, bir maçın devre arasına koskoca bir buluşmayı, kulun Rabbi ile olan diyaloğunu alelacele sıkıştırıveriyoruz. Namazı geçiştiriverince işlerimiz halloluyor mu? Tecrübeyle sabit ki hayır!
İyiliklerin En Büyüğü; Namaz
Namazı “ibadetlerden bir ibadet” olarak görmek, onu ilmihalin dar kalıpları arasına sıkıştırmak ne kadar sığ bir bakış, ne indirgemeci bir yaklaşım! Namazı rükû ve secdeden ibaret görmekle insanı et ve kemikten ibaret görmek arasında ne fark var?
Rabbimiz bir ayette peygamberlerden sonra gelen nesilleri inançsızlık ve ahlaksızlığa düşürenin şu iki şey olduğunu belirtiyor:
“Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.” (Meryem. 59)
Demek ki yeni nesilleri saptıran iki şey var: “Namazı bırakmak” ve “nefislerinin arzusuna uymak” Bir önceki ayette hakkıyla kılınan namazın bu ikincisini de yok edeceği söylendiğine göre aslında yeni nesilleri saptıran temel etken, dinin emrettiği şekliyle, ruhu ve manasıyla dosdoğru bir şekilde namaz kılmayı terk etmek…
Bir başka ayette de Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” (Hûd, 114)
Bu ayette de namaz kılmak emredildikten sonra; “çünkü iyilikler kötülükleri giderir” buyruluyor. Namaz kılmak iyiliklerin en büyüğü. Hakkı verilerek ve istikrarlı olarak kılınan namaz, kötülükleri giderir.
Allah Resulü (sav), namazın imanı koruyan niteliğine şu sözüyle işaret etmiştir:
“Şüphesiz kişi ile küfür ve şirk arasında (engel olarak) namaz vardır.” (Müslim, iman, 134)
Bu hadisten “namaz kılmayan kafir ve müşriktir” şeklinde bir anlam çıkarmak kuşkusuz ki doğru olmaz. Çünkü Ehl-i Sünnetin genel kuralına göre inkar söz konusu olmadıkça bir ameli yapmak veya terk etmek kişiyi kafir kılmaz. O halde bu hadisten şu anlaşılmalı: Bir kimse namazı terk ettiğinde onu inkarcılığa veya şirke (siz buna deizm, ateizm, satanizm gibi çağdaş inkarcılık türlerini de ekleyebilirsiniz) karşı koruyacak bir zırh, engel kalmamış oluyor. O artık korumasız kalıyor.
Bütün bunlardan sonra artık şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
Hakkı verilerek kılınan namaz; müminin hem imanını, hem amelini hem de ahlakını muhafaza etmesini sağlayan en önemli ibadettir. “Dinin direği” olarak görülmesi de bu sebepledir. Namazı huşû ile ve şartlarına riayet ederek kılmak bu dünyada huzurlu, sakin, dingin bir hayat yaşamanın sigortası ve garantisi olduğu gibi ahirette de kulun cennete giden yoldaki en önemli adımı olacaktır. Çünkü namaz, Peygamberimizin deyimiyle “kulun ilk sorguya çekileceği amel”dir.
O halde hem dünya hem de ahiret saadetimiz için huşû ile namaz kılmaktan başka yol yoktur.
Soner Duman