Anadoluyu MayalayanlarDr. Mehmet Sürmeli

Vuslatta Velinin Veya Yol Güvenliğinin Önemi

2.35BinOkunma

Allah Teala’ya selim bir şekilde vuslatın iki anahtarı vardır. Birisi, içerisinde hiçbir şirk alametinin olmadığı kamil iman; diğeri de ihsan makamında icra edilen salih amellerdir. Rabbimiz bu konuyu şöyle ifade etmiştir: “Her kim ki rabbine likayı/vuslatı umuyorsa (gerçekten ahiretin varlığına inanıyorsa), salih ameller işlesin ve rabbine (iman ve) ibadette hiçbir varlığı şirk koşmasın.”1 İmandaki zaaflar ve amellerdeki kusurlar Allah yolunda terakkiyi mutlak anlamda engelleyen arızalardır. Allah (cc) ile insan arasındaki engellerdir.

Allah’a Kavuşma; Vuslat

Allah’a (cc) karşı derin bir muhabbet veya vuslat/lika arzusu varsa, bu muhabbet ve arzu sözde kalmamalıdır. Neticelerinin gözlemlenebildiği eylem ve amellere dönüşmelidir. Aksi halde insanlar bu sözlerin arkasına sığınarak yaşamadıklarını yaşamış, yapmadıklarını yapmış ve söylemediklerini söylemiş gibi bir tavra bürünebilirler.

Meseleyi daha anlaşılır hale getirmek için vuslat kavramını biraz açmakta fayda görüyoruz. Erişme, ulaşma, varma, buluşma anlamlarına gelen vuslatın terim anlamı şudur: Tasavvuf yoluna giren Müslümanların bir tasavvuf aliminin; mürşidi kamilin, yol güvenliğini bilen velinin denetiminde Kuran-ı Kerim ve sünnetle eğitilip Hz. Peygamberin (sav) ahlakıyla ahlaklandıktan sonra söz ve davranışlarında kendilerini her an Allah Teala’yı görüyormuş gibi hissetmeleri; her an Allah’la olma duygu ve bilinci, bu samimi duygu, bilinç ve amellerin neticesinde Yüce Allah’a imanla kavuşma ve huzura “kul” olarak kabul edilme.

Vuslatın gerçekleşmesi ve bu yoldaki tehlikelerden emin olunabilmesi için riayet edilmesi gereken usul/metod vardır. Usule riayet edilmeden vuslat gerçekleşmez. Bu gerçeği bilen selef alimlerimiz şöyle demişlerdir:

“Usulsüzlük, vusulsüzlük doğurur” veya “Vusulsüzlüğümüz, usulsüzlüğümüzdendir.” Hedefe ulaşamamanın nedeni; maksada ulaşmak için gerekli yöntem ve metoda uyulmamasındandır. Usul, sadece tasavvufta değil, diğer İslami ilimlerde de öncelikle bilinmesi gereken ilimdir. Hadisten evvel hadis usulünü; fıkıhtan evvel fıkıh usulünü, tefsirden evvel tefsir usulünü ve kelam ilmi öğrenmeden usulünü bilmek şarttır. “Zira usul bilmeyenin ilmine itibar edilmez.”

Bu yargı bütün ilimler için geçerlidir. Hele de konu, Allah’a (cc) vuslat olursa mesele daha da ciddidir. Çünkü yol uzun ve tehlikedir. Tehlikesi, metotsuzluk ve yolda şeytanın veya şeytani düşüncelerin etkisiyle meydana gelecek olan maddi ve manevi arızalardır. Metotsuz ve yol güvenliğini bilen refik olmadan vuslata kalkışılırsa, Allah’ı bulayım derken Allah’tan olma da vardır işin sonunda. En büyük tehlike de budur.

Vuslatın Yolu; “seyru sulûk”

Vuslatın gerçekleşmesi için çıkılan manevi yolculuğa ise “seyru sulûk” denilir. Kelimelerin sözlük anlamlarından anlaşılacağı üzere, Allah’a dosdoğru gidebilmek; O’nu tanımak, rızasını kazanmak, hayatımızın her anını Allah Teala ile anlamlandırmak için hareketliliği, eylemselliği, etkinliği, varlığının bilincinde olarak gayreti ve çalışmayı ifade eden seyru sulûk, min’den ila’ya yapılan yolculuktur.

Bu yolculuğun Kuran ve sünnete uyması ve manevi yolculuğa çıkan Müslümanın hayatın her alanında usve olarak Hz. Peygamberi örnek alması gerekir. Kuran ve sünnette aykırı düşen ve Resulullahı örnek kabul etmeyen hiçbir  “yol” ve “yolcu” meşru değildir. Yolun meşruiyetinin kriteri vahiy olması münasebetiyle, Kuran ve sünnetten dayanağı olmayan hiçbir seyru sulûk/vuslat yolculuğunun İslam nazarında geçerliliği yoktur.

Vuslatın başlamasını ve neticeye ulaşmasını daha iyi kavratabilmek için şöyle bir şema çizebiliriz:

Şemadan anlaşılacağı üzere salik, Allah’a vasıl olmak için yola koyulduğunda kendisine rehberlik eden (daha önceden gidip geldiği için yol güvenliğini bilen) bir velinin refakatinde yola çıkmaktadır. Yol güvenliğini bilen veliden amaç; kendisi vuslata ermiş, bu yolları katetmiş ve her an katetmekte olan icazet ve istikamet sahibi mürşittir.

Velinin refakati geçicidir; daimi değildir. Amaç gerçekleşti mi refakat biter. Allah’ın esma ve sıfatlarından gerekli payı almak suretiyle, vahiy ahlakını salikte içselleşerek hayatının her alanında Resulullah’ı örnek edinmek; ibadetleri ihsan bilinciyle yapıp şahit insan ve ümmet olduğunun şuuruna vararak evrenin gidişatı istikametten saptığında müdahale edebilecek azmi ve cihadı ortaya fıkıhlı ve ilkeli şekilde tahakkuk ettirme cesaret ve güvenini ortaya koyup da bu konudaki yeterliliğine kamil mürşit şehadet edip icazetini verdi mi vuslat tamamlanmıştır.

Velayette Dikkat Edilecek Hususlar

Refik/yol güvenliğini bilen veli ile ilgili şu hususların özellikle bilinmesi gerekir. Velayet makamındaki kimseler sevilse de sayılsa da bu sevgi ve saygının bir ölçü içerisinde ve insaniyet bağlamında olması esastır. Eğer veliye duyulan sevgi, Resule duyulan sevgi gibi veya ulûhiyet derecesinde olursa bu küfürdür. Bu nedenle kabul edilmeli ki;

Mürşid/Veli, makamı ne olursa olsun hiçbir zaman ve asla nübüvvet makamına ulaşamaz.

Velayet makamı ile Risalet makamı arasında sıddıkiyet makamı vardır.2

Mürşidin aracılık vasfı geçicidir. Vuslat hasıl oldu mu, mürşit aradan çekilir ve vuslata eren mümin için yeni bir dönem başlar.

Bu yeni dönemde vuslata eren mümin, Allah Teala’ya olan iştiyakı, ibadet aşkı, istikamet üzere hayatı ve ihsan bilinci sayesinde Allah’ın (cc) dostluğunu elde etmiş olur. “Sevdiklerini Allah için sever, buğz ettiklerine de Allah için buğz eder ve velayete hak kazanır.”3 Kutsi hadiste buyurulduğu gibi “Böyle bir veliyi küçük düşürene, Allahu Teala savaş açar.” Onun bu dereceye gelmesi şöyle izah edilmiştir: “Kulum bana farzları yerine getirmekle yakınlaştığı gibi hiçbir şeyle yakınlaşamaz. Fakat o nafilelerle de bu yakınlığını devam ettirir ve ben onu bunlardan dolayı severim. Benden bir şey isterse veririm, dua ederse duasına icabet ederim.”4

Bu kutsi hadiste, velilerden şer’i tekliflerin kalkmadığına vurgu yapılmış ve daha da ötesi farzlardan ayrı olarak nafileler teşvik edilmiştir. Bu kimseleri, Yüce Allah’a sevdiren de bu özellikleridir. “Allah (cc) bir kulunu sevdi mi Cebrail’e o kulunu sevdiğini söyler. Bu kişiyi Cebrail de sever, bütün gök ehli de O’nun delaletiyle sever. Daha sonra da yeryüzü sakinleri için kabul konulur ve onlar da severler.”5 Allah (cc), bir kimseye buğz ederse de aynı durum meydana gelir.7 “Allah’ın dostluğunu kazanan bu kutlu insanlara, Peygamberler ve şehitler bile gıpta ederler. Bu insanlar aralarında bir yakınlık ve çıkar ilişkisi olmadığı halde birbirlerini Allah rızası için severler. Yüzleri (ay gibi) nurlu bu kimseler, insanlar ahirette korktuklarında bütün korkularından emin olurlar.”8

Velayet, Çözüm Makamıdır

Veli, Allahu Teala’nın “el-Veli” isminden en çok nasibini alan kimsedir. Bu ismin anlam alanında; koruma, gözetme, otorite, kayyumluk, mirasçı olma, sevgi, muhabbet, saygı, terbiye etme ve işleri üstlenip siyaset etme gibi manalar vardır. Bu manalar velinin hayatında somutlaşır. Allah için müminlerin derdiyle dertlenmek ve çözümler bulmak biçiminde tecelli eder.

Hz. Ömer (ra), Hz. Muaz’ı (ra) Mescid-i Nebi’de ağlar vaziyette bulmuş ve nedenini sorduğunda O, şu hadisi rivayet etmiştir: “Riyanın en basiti bile şirktir. Kim Allah’ın bir velisine düşmanlık gösterirse Allah’a savaş açmış olur. Allah Teala, ebrarı, takvalı kimseleri ve yaptıklarını alenileştirmeyip kendilerini gizleyenleri  (ahfiya) sever. Bu insanlar öyle şahıslardır ki kaybolduklarında aranmazlar, hazır olduklarında çağrılmazlar. Hidayet kandili mesabesindeki kalplerinin durumu ise hiç bilinmez. Bu (değerli) kişiler, her zor meselenin içerisinden çıkarlar.”9 Zor meselelerin içerisinden marifet nuruyla çıkarlar ve olayları hayırlı neticelere bağlarlar.

Yani velayet, çözüm makamıdır. Çağa tanıklık eden veli, Müslümanların zaman içerisinde neye ihtiyaçları varsa onu gerçekleştirme gayretine girer. Eğer çağ içerisinde itikadî bir kaos var ve ideolojiler dinleşme sürecine girmişse veli, ümmeti, küfrün/ideolojilerin karanlığından İslam’ın aydınlığına çıkarma mücadelesi verir.

Ümmetin hangi sosyal, hukukî, siyasî, eğitim ve iktisadî problemi varsa, veli bütün bunlara velayet eder. İçinde yaşadığı coğrafyanın siyasal referansları velinin en birincil gözetleme ve uğraşı alanıdır. İslami olmayana müdahale, İslami alanı geliştirmek velayetin aslındandır. Bütün bu sayılan alanlardaki Kuran ve sünnete uygun duruş, istikamettir. İstikamet, velayetin rüknüdür.

 

Kaynakça: 1) Kehf 18/110 2) Bak: Nisa 4/69. 3) Heysemi, Mecmau’z-zevaid, c.I, s.89. 4) Ahmed, Müsned, c. VII, s.112. 5) Buhari, 59, Bed’u’l_Halk, 6, c.IV, s.79. 6) Abdurrezzak, Musannef, h.no: 19673, c.X, s.450-451 7) Ebu Davud, 17, Büyu, 78, h.no: 3527, c.III, s.799. 8) İbni Mace, Fiten, 16, h.no: 3989, c.II, s.1320. 9) İbni Mace, Fiten, 16, h.no: 3989, c.II, s.1320.

Dr. Mehmet Sürmeli