Genç Kalemler

İlham Perisi

923Okunma

Uzun zamandır bir şeyler karalamıyordum. İçimde biriken duygular vardı hiç şüphesiz. Kendimi huzursuz hissediyordum. Yazacak çok fazla olay, çok fazla duygu vardı ancak elime kalemi alıyor ve boş boş karşımdaki kağıda bakıyordum.

-“Yazmayı mı unuttum ne?” diye düşündüm seslice. O ilham perisi gelmeyince olmuyor, derlerdi de inanmazdım, hatta kahkahalara boğulurdum. Ancak şimdi evin tüm kapılarını, pencerelerini açmış o güzel periyi bekliyorum.

-Gelsene artık be arkadaş, ne naz yaptın sen de!

Tık yok. Kafam bomboş. İçerilere girmeye çalışıyorum ama belli ki çıkarken kapıyı kilitlemiş, anahtarı da bir yere fırlatıvermişim. Şimdi ara dur o küçük nesneyi. Hiç uğraşamam böyle küçük işlerle boşver gitsin. Hem bir dakika. Kapıdan giremezsem bacadan girerim. Benim şu akıl merdivenim nerelerde?

-Hayda! Geçen bizim evin yanında oturan kısa boylu, esmer, kafası parlak, tombik amca ödünç almıştı onu benden. Evde de değildir ki o şimdi. Yattı bizim bacadan girme macerası. Ne yapalım bir dahaki sefere artık. Duvarı yıktırsak? Yok, sıkıntı olur ev mev kalmaz ortada. Açık pencere yok mu? Bir bakayım hele.

-Yok. Minik bir pencere var zihnimde, o da nefes almama yetecek kadar hava sağlıyor bu zavallı bedenime. Oradan da girilmez anlaşılan. Bizim kedi de eğitimli olsaydı yollardım pencereden içeri onu, açardı kapıyı. Bizim kedi dememe bakmayın siz bizim sokağın kedisi, herkesin kedisi o Minnoş. Gerçi pek minnoş bir görüntüsü olduğu da söylenemez kendisinin ama o bizim mahallenin göz bebeğidir. Her sokaktan geçeni miyavlayarak selamlar, her insanın yüzünü bir nebze de olsa güldürmesini bilirdi. Eh, biraz da zeki olsa keşke…
Şu minik pencereden eve atsam kendisini de gidip o çamurlu patileriyle kapıyı açsa. Gerçi evi kirletir o şimdi bir de temizlik işi çıkar başıma! Yok, kalsın Minnoş. Sen yorma kendini. Git bak bizim evin önüne biraz bilgi artığı bırakmıştım, onları ye. Pek sağlıklı bir beslenme olacağı söylenemez senin için belki ancak olsun. Senin karnın doysun yeter! Seslendim:

-Görüşürüz Minnoş!

-Miyav!

Mesaj alınmış bu iyi haber. İyi de ben ne yapacağım şimdi. Biraz yürüsem mi mahallede? Hem temiz hava da alırım güzelce böylece daha sağlıklı düşünebilirim. Gülerim ben bu fikre işte! Temiz havanın kafa açtığı nerde görülmüş? Hiç zannetmiyorum. En iyisi mi anahtarı aramaya başlamalı. Bulursam ne ala! Bulamazsam eğer… Çilingir çağırırız artık. Biraz beynim iğnelenecek gibi olur, acı verir ancak sonunda içeri girebilirim herhalde. Herhaldesi falan yok girerim işte. Çilingir de çilingirliğini biliyorsa tabi. Bilir bilmesine de ona verecek para bende pek var mı orası meçhul. Bir kaç bilgi versem kendisine.

“Hadi oradan kimi kandırıyorsun sen, senin bilgilerini ne yapayım ben!” diye bir cevap alırım tahminen. Boş ver masrafa gerek yok. Anahtarı bir an evvel bulmalı. Acaba en son nereye fırlattım? Bir fikrim yok açıkçası. Ee, ne yapacağım ben? Bu gece komşuda mı yatsam? O da iştedir henüz. Düşün bakalım, düşün.

Kafam zonkluyordu. Ellerim titremeye başladı. Bir şeyler oluyor belli.

Derken evimin kapısı açıldı. İçeriye bakındım. Bir kadın çıktı içerden. Bu, yaklaşık bir hafta önce, meydanı boş boş adımlayıp bir yandan da etrafa bakınırken gördüğüm kadın değil miydi? Bir anlığına göz göze gelmiştik ya! Hani şu uzun saçlı, orta boylu, sarışın bayan. Evet, oydu. Sen miydin benim aklımdan çıkmayan. Neyse. Bakıştık biraz işte. Anlamsız ve utangaç bakışlar. Uzun süre üzerinde düşündüğüm ancak bir sonuca varamadığım o derin bakışlar. Gitti. Neyse kapı açılmıştı sonunda. İçeri girdim.

Önümdeki kağıda bir not düştüm.

“Ben galiba aşık oldum.”

Oda aydınlandı. O gelenler de ne öyle? Binlerce ilham perisi…

Gökhan Başar