Kişiyi etkisi altına alan oruç, onu eşsiz manevî atmosferiyle kuşatır. Kötülüklerden arındırdığı gibi iyiliklere yönlendirir, güzel ahlakla donatarak eğitir. İnsana ve hayata bakışını değiştirerek bilinçlendirir. Bu, sözde kalan bir bilinç değil, bilakis kişiyi iyi ve güzel olanı fiilî olarak hayata geçirmeye sevk eder, güzel ahlakı yaşamının parçası haline getirir.
İnsanı kötülüğe sevk eden yeme içme ve cinsel arzularını kontrol ederek disipline eden oruç, kendisi ile hemhal olan insanı sıcak bir şekilde sarıp sarmalar. Onu; birikimi, ihlas ve samimiyeti doğrultusunda zirveye taşır.
Oruç tutan Müslüman, alıştığı, istediği ve ihtiyaç duyduğu yeme, içme ve cinsel ilişkiden gün boyunca uzak durur. Çok istediği halde tek bir lokma yemediği gibi bir yudum su da içmez. Yaşadıkları onu, kendisine sunulan sayısız nimeti ve o nimeti lütfeden Allah’ı fark etmesine vesile olur.
Kalbindeki hikmet pencereleri açılıp tefekkür süreci başlar. Bir taraftan “And olsun ki, şükrederseniz (nimetlerimi) artırırım.”1 ayetini diline, kalbine dolayarak kendisine bahşedilen nimetlerin şükrünü eda etmeye gayret eder. Bir taraftan bu nimetlere sahip olamadığı için her gün oruç tutarcasına açlıktan kıvranan fakir, kimsesiz, gariban insanları hatırlayarak, yardımlarına koşar.
Oruç bilinciyle Rabbini, kendini ve nefsini tanıyan mümin, bundan sonra içine doğru ulvi bir yolculuğa çıkar. Nefsini tanır, acziyetini kavrar. Dünyaya geliş sürecini tefekkür eder, kendini en güçlü gördüğü zamanlarda bile Rabbine muhtaç olduğu bilincine varır. Rabbinin büyüklüğü karşısında boyun eğer, kulluk bilincini yükseltir. Kulluğun önünde perde olan cehaletten kurtulur, nefsanî arzularını dizginler, taklitten bilince geçerek, gaflet, gurur ve tembellik hastalığına savaş açar.
İftar vakti yaklaştıkça sabrı azalır, açlık ve susuzluk dayanılmaz boyutlara gelir. O anda bile çevresinde hiç kimse olmadığı halde elini su ve yemeğe götürmez. Zira nerede olursa olsun Rabbi onu görmekte, ne yaptığını bilmektedir. Sabrı kuşanarak, Rabbinin emrine teslim olur. Kulunun teslimiyetinden razı olan Rabbi, peygamberin diliyle kendisine eşsiz bir müjde verir:
“İnsanoğlunun bütün amelleri kendi içindir. Ancak oruç hariç, o benim içindir. Onun mükafatını ben vereceğim.”2
“Kim hiç kimseye söylemeden bir gün nafile oruç tutarsa, Allah (cc) buna karşılık onu cennete koymak dışında başka bir sevaba razı olmaz.”3
Kişi oruç sayesinde zaaflarını ve güçlü yönlerini tanır, şeytanın vesvese, hile ve tuzaklarını fark eder. Duyguları kullanarak insanları kötülüğe nasıl sürüklediğini görür. Allah ve Resulü’nün mesajlarına yönelir. Nefsanî arzular hakkındaki uyarıları üzerinde tekrar tekrar düşünür. Bu sayede iradesini nasıl kullanacağını ve duygularıyla nasıl baş edeceğini öğrenir. Duygularını aklın ve ilahi mesajın emrine vererek, onları yerli yerinde ve ölçülü olarak kullanır.
İhsan bilinci
Oruç tutan mümin, gösterdiği eşsiz sabır sayesinde nerede olursa olsun Allah’ın kendisini gördüğü bilincine varmış, ihsan makamına yükselmiş, Rabbinin rızası için arzularından yüz çevirerek Rabbinin emrine uyacağını göstermiş olur. Ona övgüye layık olan bu hali bildirmek isteyen Allah, Cebrail’i Hz. Peygamber’e gönderdi. O sırada sahabeyle oturmuş sohbet eden Peygamberimize:
– İhsan nedir, diye sordu. Hz. Peygamber (sav):
– İhsan; Allah’ı görüyormuşçasına ona ibadet etmektir. Sen onu görmesen de o seni görür, buyurdu.4
Bu özelliğinden dolayı Allah Resulü (sav) orucu, riyasız amel olarak adlandırdı.5 Genç sahabi Hârise b. Sürekâ ile Hz. Peygamber, arasında geçen konuşma bu halin ne kadar kıymetli olduğunu gösterir.
Çocukluktan gençliğe yeni adım atmış olan Hârise b. Süreka daha o yaşta “yakîn iman”a ulaşmıştı. Genç/yaşlı demeden herkesle ayrı ayrı ilgilenen Allah Resulü (sav) bir gün onunla yolda karşılaştı. Hal hatırını sordu. Ardından:
– Nasılsın ey Hârise, diye sordu. Genç sahabi:
– Allah’a gerçek manada iman eder haldeyim, dedi.
– Ne dediğinin farkında mısın? İyice düşündün mü? Her şeyin bir hakikati ve bir işareti vardır. Senin imanının hakikati nedir, diye sordu. Genç sahabi:
– Nefsim dünyadan yüz çevirdi. Bunun için gecelerini uykusuz, gündüzlerini susamış bir şekilde geçiriyor. Şu an Rabbimin arşına apaçık bakıyor gibiyim. Adeta cennet ehlinin orada Rabbimizi ziyaret ettiğini, cehennem ehlinin de bağrıştıklarını seyrediyorum.
– Ey Hârise! Seni tebrik ederim. Sen arif olmuşsun, bu halini devam ettir! Ona sıkı sıkıya sarıl, buyurdu.6
Oruç mümini kötülüklerden korur
Bu hususu dile getiren Allah azze ve celle “Ey iman edenler! Oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”7 buyuruyor.
Ayette orucun kişiyi kötülüklerden koruduğunu bildirildiği gibi oruç tutanın bu gaye doğrultusunda hareket etmesin gereğini de bildirir. Ayet okunduğunda akla ‘Oruç kişiyi neden korur, oruç tutan neden sakınmalıdır?’ soruları gelir.
Çeşitli vesilelerle konuyu açıklayan Hz. Peygamber, soruların cevabını açık bir şekilde verir.
Abdullah b. Mesûd anlatıyor:
“Fakirlikten dolayı evlenemeyen bir grup gençle birlikte sefere çıkmıştık. Allah Resulü (sav) bir ara gençlere döndü:
– Ey gençler! Evlenmeye imkanı olanlar evlensin! Zira evlilik gözü harama bakmaktan korur, iffetini muhafaza eder. Buna gücü yetmeyenler oruç tutsunlar! Çünkü oruç arzuları azaltır, şehveti engeller, buyurdu.”8
Sünnet üzere orucu tarif eden Efendimiz:
“Oruç kalkandır. Oruç tutan kötü söz söylemesin, cahillik yapmasın! Biri onunla kavga etmeye kalkışır ya da küfrederse iki kez:
– Ben oruçluyum, desin!”9 buyurarak orucun koruyucu yönüne işaret eder.
Oruç kişiyi cehennemden korur
Oruç insanı şeytandan ve yanlışlara dalmış olan insanlardan uzak tutarak iyiliklere yöneltir, yeme içme ve şehvetten alıkoyarak adeta melekleştirir. İlahi emirlere uymaya sevk ederek sahibini cehennemden uzaklaştırır. Hz. Peygamber (sav) bu hali şöyle tasvir eder:
“Oruç kalkandır. Onu yalan ve gıybet ile parçalamazsanız tıpkı kalkanın savaş sırasında sizi koruduğu gibi cehennemden korur.”10
“Kim Allah yolunda yoluna devam ederken bir gün oruç tutarsa, bundan dolayı Allah onu yetmiş yılda kat edilemeyecek mesafe kadar cehennemden uzaklaştırır.”11
Oruç, kişiyi şehevi arzularından, öfke, yeis, cimrilik, aşırılık gibi kötülüklerden korur, şükür, dua, şefkat, merhamet ve tevazu gibi iyiliklere teşvik eder.
Abdullah Kara
KAYNAKÇA: (1) İbrahim Sûresi, 14/7. (2) Müslim, Sıyâm, 161. (3) el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, 23601. (4) Buhârî, İman, 37. (5) el-Heytemî, İthâfu Ehlu’l-İslâm, 30. (6) İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, 907. (7) Bakara Sûresi, 2/183. (8) Buhârî, Nikah, 3; Müslim, Nikah, 1-3; Nesâî, Nikah, 3; Dârimî, Nikah, 3. (9) Buhârî, Savm, 2; Müslim, Sıyâm, 163; Ebu Dâvud, Sıyâm, 26; İbn Mâce, Sıyâm, 21. (10) Nesâî, Sıyâm, 42; İbn Mâce, Sıyâm, 1; Müsned, 4/22, 217. (11) Müslim, Sıyâm, 167; Nesâî, Sıyâm, 44; İbn Mâce, Sıyâm, 34.