Allah’a ve ahiret gününe iman eden her insanın, bulunduğu zamanı ve mekanı, Peygamberinin yaşattığı iklime benzetme vazifesi vardır. İslam’ın kokusunun koklanamadığı yerleri dahi tatlı esintilere büründürmek, yine aynı müminin görevidir. Hiç şüphesiz bunlar, müminin gücü nispetinde olacaktır. Ancak gaye budur ve amellerimiz bu doğrultuda olursa bize fayda sağlayacaktır.
Allah onlardan razı olsun, Ashabı Kiram, Resulullah’ın (sav) vefatından dakikalar sonra onun bıraktığı yerden, miras bıraktığı çizgiyi sürdürerek diyar diyar yeryüzü topraklarını dokumuşlardır. İslam belli bir zümrenin dini olmadığı için, insanın olduğu her yere peygamberlerinden öğrendikleri hayat sistematiğini taşımayı kendilerine sorumluluk addetmişlerdir. Yarımadayla sınırlı kalmayıp, kendi toprakları dışındaki kıtalardan adacıklara kadar İslam’ın rayihasını yayma gayretiyle yaşamışlardır.
Sadece Allah ve Peygamberi
Gittikleri hiçbir ortamda kendi kültürlerinden bahsetmemişlerdir. Gelenek ve göreneklerinden sıyrılıp, Allah’ı ve peygamberini bulduktan sonra örflerini anlatma ihtiyacı hissetmemişlerdir. Sadece Allah ve Resulünü gündeme almışlar, hayatın helalliğini, ibadetlerin zorunluluğunu, ahlakın ve insanî ilişkilerin İslam standartlarında olması gerektiğini anlatmışlardır. Toplumun işleyişinin, sosyal hayatın, hukuk düzeninin ancak Allah’ın belirlediği ölçülere göre belirlenmesi gerektiğini vurgulamışlardır.
İlk Din Nakli
Ashab-ı Kiram’dan hiçbir kimse kendi zihin dünyasındaki, gönül coğrafyasındaki mayayı yerleştiği topraklara katmamıştır. Onlar sadece Peygamberlerinden öğrendiği İslam’ı maya olarak kullanmıştır. Ne ırklarını ne de dillerini maya olsun diye sunmuşlardır. Allah’ın kutsal dediğinden başka hiçbir nesneye kutsiyet atfetmemişlerdir. Şahısların putlaştırılmadığı, bidatlerin yer bulmadığı, sonradan din maskesiyle icat edilmiş törenlerin, sistemlerin, uygulamaların adının bile anılmadığı pak bir mayayı yüreklere ve hayata nakil yapmışlardır. Din naklinin ilk uygulayıcısı olmuşlardır, Allah onlardan razı olsun.
İşte Dünya Görüşü
Yeryüzünü mayalama derdiyle yaşayan, bu uğurda bedenlerini yıpratan, canlarını veren kadınıyla, erkeğiyle bu insanlar, her daim ümmet ve kainat sloganıyla yol almışlardır. Kendi milletlerini, doğdukları vatanı değil, Ümmeti Muhammed’i ön plana çıkarmışlardır. Allah’ın adının anıldığı her yeri kendi vatanı bilmişlerdir. Medine’nin toprağını değil, o topraklarda uygulanan nizamı konuşmuşlardır. Dedelerinden kalma yapıları, merasimleri değil, Resulullah’ın miras bıraktığı Kuran’ı ve sünneti göstermişlerdir.
Ne Büyük Düşünce!
Mayalama operasyonu yaparken -Allah onlardan razı olsun- kendi isimlerinin büyümesine izin vermemişlerdir. Ne zaman vefat etmişler o an adlarını Allah nesilden nesle duyurmuştur. Kendilerini gösterip riyaya bulaşmaktan ateşten korkar gibi korkmuşlardır. Etraflarında bir cemaat olur da İslam garipleşir, Resulullah’ın adından çok kendi şöhretleri olur diye endişe etmişlerdir.
Allah’ın Rızası Böyle Olur
Yeryüzünü mayalayan bu müstesna insanlar, cennetten ve Allah’ın onları beğenmesinden başka hiçbir beklentiye girmemişlerdir. Dünyadan nasiplerinin tek bir kefen olduğunu ispat etmişlerdir. Ne makam ne de maaş onları cezbedebilmiştir. Nefislerini ezmişler, şehvetlere ezilmemişlerdir. Allah’ın cemalini görme heyecanı ile dünyanın güzelliklerinden yüz çevirmişlerdir. Eşlerini, çocuklarını bile doya doya göremeden gitmişlerdir bu dünyadan. İmanları uğruna, doğdukları vatanlarını terk edip, en sevdikleri peygamberlerinin yanı başlarındaki kabrinden ayrılıp dünyaya, fedakarlığın, kulluğun ne anlama geldiğini göstermişlerdir.
Şimdi Sıra Bizde
İşte bu insanlar çok büyük bir çıtayı önümüze koyup gitmişlerdir. Bizim gibi etten ve kemikten olmalarına, insanî açıdan en ciddi imtihanlara tabi tutulmalarına rağmen insanlığın zirvesini yakalamışlardır.
Mızmızlanmadan, şımarmadan, şikayet etmeden, bahane üretmeden yaşamışlar, her hallerinde Allah’tan razı olmuşlardır. Sayıya takılmamış, az oluşlarını fırsata çevirmiş, nazlanmamışlardır. Kendilerini maya gördükleri için tek başlarına bile kalabalık olmuşlardır. Arkalarına ümmet dizilmiştir. Onların kadını da erkeği de budur.
Hepimiz onların mayasıyla mayalandığımıza göre şimdi sıra bizdedir. Vebal de mayayı bozanların üzerinedir.
Salih Eğridere