Abdullah Kara & Dr. Elif Hilal KaraHürriyetini Göğsünde Taşı!

Siyasi Basiret

1.47BinOkunma

Allah Resulü (sav) ve sahabe ile Mekkeli müşrikler arasında yıllarca süren büyük bir mücadele oldu. İlk günden itibaren İslam davetinin karşısına dikilen müşrikler, halk üzerinde inanılmaz bir baskı kurarak, Hz. Peygamber ile insanlar arasına kalın duvarlar ördüler. Rahmet peygamberi ile görüşmelerine izin vermediler. Buna cesaret edene türlü işkenceler yapıp, öldüresiye dövdüler. Bu kadar büyük baskıya rağmen gizli de olsa Hz. Peygamberle buluşarak İslam ile şereflenenler oldu. Müşrikler durumu öğrendiklerinde, bu yiğitlere yapmadıklarını bırakmadılar. Baskı ve zulmün ötesine geçerek, Mekke’yi onlara dar edecek kadar inanılmaz işkenceler yaptılar. Bu yiğitlerden biri Ebû Basir, diğeri Ebû Cendel’di.

Ebû Cendel, müşrikler adına Hudeybiye anlaşmasını yapan Süheyl b. Amr’ın oğluydu. Kardeşi Abdullah gibi İslam ile şereflendiğini yıllarca gizledi. Lakin bir gün öğrenildi. Öfkeden deliğe dönen Amr, o günden sonra oğullarına dünyayı dar etti. Dinden dönmeleri için yaptığı işkenceler sonuçsuz kalınca, öz oğulların zincirlere vurup yıllarca hapsetti.

Habeşistan Hicreti

Ebû Basir’in durumu onlardan farksızdı. Baskı ve zulüm dayanılmaz hale gelince Habeşistan’a hicret etti. Müşriklerin Müslüman olduğu haberini aldığında sevinçten göklere uçtu. Bir grup arkadaşıyla birlikte Mekke’ye döndü. Lakin haber yalandı. Ebû Basir’i yakalayan müşrikler, zincirlere vurup hapse attılar.

Aradan yıllar geçti. Müslümanların umre yapmak için Hudeybiye’ye geldiğini duyan Ebû Cendel, bunu kurtuluş muştusu olarak değerlendirdi. Babası gibi çok zeki biri olan Ebû Basir, saatlerce kaçış planı yaptı. Bir yolunu bularak prangalarından kurtulup hapisten kaçmayı başardı. Mekke’yi gizlice terk etti. Ayağına bağlı zincirlerle Hudeybiye’ye ulaştı. Oraya vardığında babasının başkanı olduğu Mekke heyeti, Hz. Peygamberle henüz yeni anlaşma yapmıştı. Anlaşmada ağır şartlar içeren maddeler de vardı. Onlardan birine göre:

“İçlerinden biri Mekke’den kaçıp Müslümanlara sığındığında geri iade edilecek Medine’den kaçıp müşriklere sığınanlar ise geri verilmeyecekti.”

Yürek Dağlayan İade

Ebû Cendel’i karşısında gören babası şaşkınlıktan dona kaldı. Şaşkınlık kısa sürede öfkeye dönüştü. Büyük bir kızgınlıkla yerinden fırladı. Elindeki dikenli ağaç dalı ile acımadan oğlunun yüzüne vurmaya başladı. Ebû Cendel’in yüzü kan içinde kaldı. Yorulunca durdu. Sonra Allah Resulü’ne (sav) döndü:

– İşte, anlaşma gereği bana geri vereceğin ilk kişi! Hz. Peygamber:

– Anlaşmayı henüz imzalamadık, diyerek onun bu kapsama alınmamasını istedi. Süheyl b. Amr:

– Olmaz! Aramızdaki anlaşma hükümlerini o gelmeden önce kararlaştırdık. Yemin ederim onu bana vermezsen seninle hiçbir anlaşma yapmam, diyerek anlaşmayı çıkmaza sokmakla tehdit etti. Allah Resulü (sav) onu ikna etmek için:

– Onu benim hatırım için anlaşma dışında tut, gibi sözler söyledi. Heyetteki diğer kişilerin vasıtasıyla fikrinden vazgeçirmeye çalıştı, ama sonuç alamadı. Öfkeden deliye dönen Süheyl:

-Hayır, asla yapamam, diyerek sözü kestirip attı.

Süheyl’in kararlı olduğunu gören Allah Resulü (sav) Ebû Cendel’e bir daha işkence yapılmamasını sağlamak için babasından söz almak istediyse de babası buna da yanaşmadı. Hz. Peygamber bu konuda ısrar etti. İki tarafın da ısrar ettiğini gören Mikraz b. Hafs, anlaşmanın çıkmaza girmesinden endişe ederek araya girdi, Ebû Cendel’i himayesi altına aldığını söyledi. Allah Resulü (sav) ondan Ebû Cendel’i koruyacağına dair söz alınca, sahabiyi babasına teslim etmeye razı oldu.1

Akıl Dolu Emir

Ebû Cendel hapis hayatına geri dönerken, Mekke yeni bir olayla çalkalandı. Bu kez Ebû Basir hapisten kaçıp Hudeybiye’ye gitmişti. Müşrikler kaçtığını fark edip peşine düştüklerinde artık çok geçti. O varacağı yere varmıştı. Müslümanları Hudeybiye’de bulamayan sahabi, doğruca Medine’ye gitti. Durumu öğrenen müşrikler konuyu ciddiye alıp bunu prestij meselesi yaptılar. Hz. Peygambere bir mektup yazarak çok iyi bir konuşmacı olan Huneys b. Câbir’le Medine’ye gönderdiler. Kölesi Kevser ile yola çıkan Huneys, Medine’ye gelince Allah Resulü’nün (sav) huzuruna çıktı, mektubu öfkeyle uzattı.

– Ey Muhammed! İşte sana yazı!

Anlaşma hükümlerini anlatan yazıyla Ebû Bâsir’i geri istiyorlardı. Hz. Peygamber bir  kez daha zor durumda kalmıştı. Sahabiyi geri vermediği takdirde, büyük hedeflere giden yol tıkanacak, kazanılmış diplomatik zafer hezimete çevrilmiş olacak, İslam’ın en önemli şiarları olan ahde vefa, sözünde durma ve anlaşmalara sadık kalma çiğnenecek, Müslümanlar güvenirliklerini kaybedeceklerdi. Geri verdiğinde bir Müslümanı kendi elleriyle ikinci kez müşriklere teslim edecekti.

Kalbindeki hüzün yüzüne yansıyan Allah Resulü’nün (sav) tek tesellisi Ebû Bâsir’in ateş saçan gözleriydi. Onun bir çıkış yolu bulacağına inancı tamdı. Sahabiye döndü:

– Ey Ebû Bâsir! Bildiğin gibi biz Kureyşlilerle bir anlaşma yaptık. Onlara sözler verdik. Dinimize göre verdiğimiz sözde durmamız gerekir. Şüphesiz ki yüce Allah, sana ve senin gibi mustazaflara bir genişlik ve çıkış yolu gösterecektir! Haydi, şimdi gelenlerle birlikte kavminin yanına git, buyurdu.

Meseleyi net bir şekilde açıkladı, yapması gerekeni üstü kapalı bildirdi. Ebû Basir söylenenleri anlayacak zeka ve kapasiteye sahipti. Lakin bunları değerlendirecek halde değildi. İnanılmaz şekilde duygu yüklüydü. Müşriklere teslim edilmesi ona çok ağır geldi. Feryadı figan ederek kendince bir çıkış yolu aradı:

– Ya Resulallah! Bana işkence yapmaları, beni dinimden döndürmeleri için mi müşriklere teslim ediyorsun?

Emri tekrarlayan Allah Resulü (sav):

– Şüphesiz yüce Allah, sana ve senin gibi mustazaflara bir genişlik ve çıkış yolu gösterecektir! Haydi, şimdi gelenlerle birlikte git, buyurarak Huneys b. Câbir’e teslim etti.

Hz. Peygamberin mesajını fark eden sahabiler, Ebû Bâsir’le konuşarak Allah Resulü’nün (sav) sözleri üzerinde düşünmesi ve ümit var olması için teşvik etti:

– Ey Ebû Bâsir müjde! Şüphesiz ki yüce Allah senin için bir çıkış yolu gösterecektir. Haydi, şimdi git, işini gör, dediler.

Yaman Adam

Kureyşliler ile birlikte yola çıkan sahabi, yolda duygularına ve öfkesine yenilmeden olup bitenleri düşünme imkanı buldu. Zamanın kızma değil, akıllıca hareket etme zamanı olduğunu düşünen sahabi, bir plan kurdu. Zü’l-Huleyfe’de planını uygulama imkanı bulunca Huneys’i öldürdü. Korkan köle kaçarak Medine’ye gitti. Hz. Peygambere durumu anlatarak Ebû Basir’in kaçtığını bildirdi. Çok geçmeden Ebû Basir de Medine’ye geldi. Mescid-i Nebevî’ye giderek, Allah Resulü’nün (sav) huzuruna vardı:

– Ya Resulallah! Sen verdiğin sözü tuttun. Beni onlara teslim ettin. Allah beni onların elinden kurtardı. İşte buraya geldim. Olanlara sevinen Allah Resulü, (sav) aynı zamanda şaşırdı, ashabına:

– Ne yaman adam! Eğer aklına uyan birileri çıksa tam bir savaş tahrikçisi olurdu, sözleriyle ona yapması gereken şeyi işaret buyurdu. Sonra Ebû Basir’e döndü:

– Nereye istersen gidebilirsin, buyurarak serbest bıraktı. Kevser’i de Mekke’ye geri gönderdi.

Tek Başına Bir Ordu

Çok zeki bir sahabi olan Ebû Basir mesajı çok iyi anladı. Uzun uzadıya düşündü. Kureyşlilere büyük bir ders vererek anlaşma maddesini boşa çıkaracak bir plan yaptı. Önce Zü’l-Huleyfe’ye gitti. Orada bir süre kaldıktan sonra, yanına aldığı bir kaç kişiyle Kureyşlilerin Şam’a giden ticaret kervanlarının geçmek zorunda olduğu Îs mevkiine yerleşti.

Hapiste olan Ebû Cendel ve onun konumunda olan Müslümanlara haber gönderdi. Planı anlamakta gecikmeyen Ebû Cendel bir yolunu bulup yeniden hapisten kaçtı. Mekke’de bulunan kendi gibi işkence gören veya Müslüman olduğunu gizleyen bir kaç kişiyle birlikte Îs’e gittiler.

Ebû Basir’i kendilerine başkan seçerek, Kureyşlilerin Şam’a giden kervanlarının yolunu kesmeye başladılar. Bir süre sonra onların istemediği hiç kimse Îs’ten geçemez oldu. Ünleri bir anda bölgede yayıldı. Cüheyne, Eslem ve Gıffar kabilelerinden giden insanlarla sayıları artınca Kureyşliler zor durumda kaldılar. Sahabiler oradan geçen bütün Kureyş kervanlarını vurdu, pek çok adamlarını öldürdü, bazılarını esir aldı, yüklü miktarlarda ganimet elde ettiler.

Kureyşlilerin arasına casus yerleştiren Ebû Basir, bu yolla onların ticaret kervanlarını adım adım takip etme imkanı buldu. Herhangi bir kervan yola çıktığında onun yerini ve zamanını öğrenen adamları, durumu Ebû Basir’e haber veriyorlardı. Haberi değerlendiren Ebû Basir, ince bir planla kervanı ele geçiriyordu.2

Çok akıllı, iyi ve cesur bir savaşçı olan Ebû Basir, takip ettiği stratejiyle Kureyşlileri ticaret yapamaz hale getirdi. Can damarları kesilen Kureyşliler ne yapacaklarını şaşırdılar. Sahabilerin zekası ve cesareti karşısında daha fazla dayanamayıp Allah Resulü’ne (sav) bir yazı yazdılar. Yalvarırcasına anlaşmadaki ilgili maddenin iptal edilmesini istediler. Dayanma güçlerinin kalmadığını bildirerek, Ebû Basir ve arkadaşlarını Medine’ye çağırmasını rica ettiler.

Ağır bir imtihandan geçen sahabiler, olayları duygularına yenilmeden değerlendirmekle kalmadı, yaptıkları eşsiz hamlelerle Kureyşlilere diz çöktürdüler.3

Abdullah Kara