Abdulhamit GülerAlem Sanal Ahlaksızlık GerçekÖne Çıkanlar

Anime Evimiz, Miyazaki Babamız!

1.16BinOkunma

Çizginin ne denli önemli olduğuna bu sayfada daha önce değinmiştik. Animasyon (çizgi film) denen alanın hayal dünyamıza dair etkisi o kadar önemli ki, nesilleri çizgi filmler şekillendiriyor desek yeridir. Artık her türlü video içeriğe bebekliğinden itibaren her insanın kolaylıkla ulaşabildiğini düşününce, avantaj alanlarımızın barındırdığı tehlike de kendini gösteriyor.

Her hususta olduğu gibi burada da karanlığa küfretmektense bir ışık yakmanın zaruretine işaret etmek isterim. Animasyon çalışmalarının tehlikesi ve maksatlı içeriklerini eleştirmek sadece farkındalık oluşturulmasına yol açabilir. Elbette büyük sonuçlar doğabilir. Ama ışık yakma babında bu mecralardaki içerik üretimine dahil olmamız gerekiyor.
Sinema pahalı bir alan. Animasyon ise hem pahalı hem çok zahmetli. Fikir ve tasarım aşamasından başlayan süreçler çok fazla kişinin emek harcamasını ve zamanı gerektiriyor.
Animasyonda dünyanın çeşitli coğrafyalarında birbirinden önemli üretim alanları var. Türkiye, son dönemde ciddi yol alsa da hala gerekenin çok gerisinde olduğumuz hepimizin malumu. Burada yetkili ve etkili herkese seslenip “Animasyon alanına yatırım yapın!” dedikten sonra, bu alandaki nadide örneklerinden birini tavsiye ederek yazıya devam edelim.

Animasyon çemberinde sayılsa da birçok açıdan nev-i çizgisine/içeriğine münhasır olduğundan “anime” olarak adlandırılan alan, enteresan örneklerin olduğu ve sadece çocukların değil, her yaştan insanın hayal dünyasına hitap eden bir kıymet havuzu…
Japon çizim sanatının bir ürünü olan animede biçimsel olarak farklılık kendini gösterir. Kesinlikle iki boyutludur. Bazı duygu noktalarına nüfuz edebilmesi ve kalıcı olabilmesinin altında yatan sebeplerden biri bu olsa gerek. Diğer taraftan Uzak Doğu kültürü, inanışı ve algısını barındırır. Yani insana saygılı, doğa ile barışık ve inanç zeminine uygun… Elbette yaygınlaştıktan sonra çok farklı ve kötü içerikler de kendini gösterdi. Ancak bu alanın temel motivasyonunu oluşturan zaman dilimi ve eserlerde sevgi ve saygı vurgusunu, dokusunu çok net görüyoruz.

Usulün esasa muhkem olduğunu söyleyen atalarımız, kadim medeniyetimizin bugüne ulaştırdığı formüllerden birine işaret ederken, algımızı ve anlam dünyamızdaki zenginliği biçime de yansıtmamız gerektiğini söylüyordu. Biz bunu ne kadar anlıyoruz?
Anime, İslam/Türk/Anadolu medeniyetinin asırları aşan anlam zeminine o kadar uygun ki… Minyatür sanatından izler barındırıyor. Bu noktada, bu toprağın kıymetleriyle hayatına yön veren herkese de çağrı yapıp bu alandaki üretimin arttırılması için dua da ediyorum…

Animeden o kadar bahsetmişken birkaç tavsiyede de bulunup konuya virgülü koyalım…
Anime dünyasının babası, dedesi ya da ağası (artık ne derseniz) hiç şüphesiz Hayao Miyazaki… Filmlerinde Japon kültürü ve inancının etkisini baskın şekilde görüyorsunuz. Hayat bulduğu coğrafyaya ait olması kadar takdir edilesi ne olabilir?
Miyazaki, kendi ruh dünyasının çalkantılarını olduğu kadar nahifliğini de anime eserlerine yansıtıyor. Ruhların Kaçışı, Miyazaki’nin adından en çok söz ettiren film oldu. Bense Rüzgar Yükseliyor’u çok seviyorum. Eminim siz de izlediğinizde Komşum Totoro, Yürüyen Şato ya da Küçük Deniz Kızı Ponyo’yu seveceksiniz.
Zira her birinde aynı hayal aleminin farklı renklerini ve aynı insani duyguların fantastik çizimlerini izleyeceksiniz…