Her şeyde olduğu gibi, sosyal medyada da olumlu ve olumsuz unsurlar var. Mesela, bir tarafta tüm dünya bir anda parmaklarınızın ucunda veya gözünüzün önünde olurken; diğer tarafta sizi kendine esir eden bir alem yahut ahlaksızca bir paylaşımın en galiz halleri…
Bütün olumlu yönlerine rağmen, maalesef sosyal medya ve daha geniş bir alem olarak sanal dünya bazılarınca bir hukuksuzluk ve ahlaksızlık alanı olarak kullanılıyor. Gerçek hesaplar ile gerçek olmayan hesapların, gerçekle yalanın; kısaca, hayır ve şerrin birbirine karıştırıldığı bir aleme dönüştü sosyal medya.
Vicdanları yaralayan hareketler
Getirdiği tüm güzellikler, kolaylıklar, faydalar ve özgürlükler yanında sosyal medyada insana yakışmayan, insanlık seviyesinin altında kalan ve vicdanları yaralayan çok şey mevcut. Örneğin; şunları sosyal medyada/dijital dünyada/internet dünyasında müşahede eyliyoruz:
– Terör propagandası, teröre özendirme, terörü meşrulaştırma, terör organizasyonu,
– Kumar,
– Şiddete özendirme, şiddeti meşrulaştırma,
– Meşru ürün ve hizmetlerin gayri meşru satış ve pazarlaması,
– Gayri meşru ürün ve hizmetlerin gayri meşru satış ve pazarlaması,
– Vergi kaçırma, İnsan kaçakçılığı organizasyonu,
– Gerçekleri çarpıtma, gerçekleri perdeleme,
– Olguları algılara kurban etme, algı operasyonu,
– Telif hakkı ihlali,
– Yalan, iftira, sövgü, hakaret, alaya alma, hafife alma, aşağılama,
– Bilgi kirliliği, malumatfuruşluk ve daha neler neler!!!
Bunlar benim bildiklerim. Kim bilir daha neler vardır sanal alemde. Bunların bir kısmı ahlakî, bir kısmı hukukî olarak sorunludur ve bunu herkes bilmektedir; bilmektedir ve eğer kendisine yapılırsa kesinlikle buna karşı çıkacaktır. Kendisine yapılırsa, nerede hukuk, nerede devlet, nerede mahkemeler, savcılar uyuyor mu; böyle ahlaksızlık olur mu, ahlak nerede, vicdan nerede vb. gibi birçok şikayetvari söz söyleyecektir. Ama başkasına yapılınca! Mesele burada… Kant, “başkasının hakkını savunmaktan daha kutsal bir şey yoktur.” der. Evet, hak; başkasının hakkı veya kendi hakkımız… Sosyal medyanın bizi getirdiği geri dönülemez nokta tam da burası işte.
Bir hukuk ve ahlak meselesi
İlginçtir; gerçek dünyanın insanları kendilerine yeni bir dünya oluşturdular ve böylece hayat; gerçek dünya ve sanal dünya diye ikiye ayrıldı. Malum, gerçek dünya hukuku ve ahlakı olan bir dünya. Çeşitli hukuksuzluklar ve ahlaksızlıklar yapılmakta olsa da, gerçek dünyanın bir hukuk ve ahlak düzeni ve kaygısı var en azından. Ancak; çok tuhaftır ki, bu hukuklu ve ahlaklı dünyanın bazı insanları inşa ettikleri sanal dünyanın bir hukuku ve ahlakı olsun istemiyorlar!
Olsun diyorlar ama gerçekte pek çoğu eğer ucu kendine dokunmuyorsa, işi özgürlük temelinde ele almaya başlıyor ve medya özgürlüğü, özgürlük kısıtlaması, sansür, ifade özgürlüğüne darbe, düşünce özgürlüğüne saldırı vb. gibi konulardan dem vurup müzakere ve münazara edilerek bir yere varılması gereken mevzuyu münakaşaya çeviriyorlar ve özünden saptırıyorlar. Hatta bir zaman sonra mesele tartışılamaz hale geliyor. Öyle ki; konu kısa bir zaman sonra saçma sapan bir şekilde özgürlük taraftarlığı ve özgürlük karşıtlığına dönüşüveriyor. Halbuki mesele özgürlük meselesi olmaktan önce, bir hukuk ve ahlak meselesi…
Bir dünya ne olursa olsun, o dünya mutlaka ve mutlaka hukuku ve ahlakı olan bir dünya olmalı değil midir? Hukuksuz ve ahlaksız bir toplumsal hayat ve düzen olabilir mi? Ben bu soruya, semantik yüklemelerimiz ve sınır koyacağımız yerler farklı olsa da, herkesin evet diyeceği kanaatindeyim. Peki öyleyse, neden dijital dünya/sosyal medya söz konusu olduğunda birileri açık ve net olarak hukukun ve ahlakın yanında durmuyor; bunu anlamak mümkün değil!
Sanal dünya ve sosyal medya söz konusu olduğunda, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü bir anlama gelmez mi; ahlaklı insan bir mana ifade etmez mi? Ben sana sosyal medyada (sanal alemde) sövdüm, bu gerçek dünyada değildi, öyleyse bu sayılmaz diyebilir miyiz? Ben bu vergi kaçırma işini sanal alemde yaptım, gerçek alemde değil; bunu dikkate almayın diyebilir miyiz?
Ben bu terör propagandasını sanal alemde yaptım, canım siz de görmeyiverin diyebilir miyiz? Ben bu çocuk pornosu işini sanal alemde yapıyorum, gerçek aleme ne diyebilir miyiz? Diyemeyiz değil mi? Diyemezsek, ne diyoruz öyleyse? Sanal alemde yapılan sanal alemde kalamaz, bunda anlaşmamız lazım. Şu açıktır ki; ucu gerçek aleme değen her şeyin gerçek alemde hukukî ve ahlakî bir karşılığının/yaptırımının olması şarttır. Aksi düşünülemez. Bunun özgürlük kısıtlaması ile alakası da yoktur.
Özgürlük denilen şey
“Çocuk ayarlarıyla, muhtelif süzgeçlerle çocuklar korunur.” denilebilir ama unutmamak gerekir ki, toplum sadece çocuklardan ibaret değildir. Bu durumlarda, kapatmak da çare değildir; zira başka bir uygulamadan girip aynı muzır mecralara erişilebilmektedir. Burada, hukuk ve yaptırımlar önemlidir ama hukukun yetmediğini, hukuku koruyarak ahlak temelinde bir mutabakat sağlanması gerektiğini ifade etmek lazımdır.Toplum-devlet düzenlerinde “özgürlük-güvenlik sarkacı” kadar önemli olan bir başka olgu olarak “özgürlük-ahlak sarkacını” ortaya koyuyoruz ve de bunu hesaba katmak zorunda olduğumuzu belirtiyoruz. “Özgürlük-güvenlik” ve “özgürlük-ahlak” sarkaçlarının birlikte salınması gereken bir çağda olduğumuzun ve hangisi olursa olsun, sadece birinin çalıştığı bir dünyanın yaşanılabilir bir dünya olamayacağının idraki içinde olmalıyız.
Sonuç olarak; gerçek dünyada nasıl bir hukuk ve ahlak varsa, sanal dünyada da aynen öyle olmalıdır. Hukuk ve ahlak, “özgürlük denilen şey”e kurban edilmemelidir. Zira o, özgürlük değildir. “Özgürlük” başka, “özgürlük denilen şey” başkadır. Terörün, şiddetin, pornonun, hakaretin, her türlü gayri meşruluğun, yalanın, iftiranın, algı operasyonunun vb. özgürlüğü olmaz. O, özgürlük değil, haksızlık ve ahlaksızlıktır.
Görüldüğü üzere; sanal alem ve sosyal medya sadece özgürlükle alakalı bir alan değildir; meselenin meşruiyet, hukuk ve ahlak tarafları da vardır. Elbette, özgürlüklerden yana olunmalı fakat meşruiyet, hukuk ve ahlak özgürlüğe kurban edilmemelidir. Günün sonunda; özgürlük, meşruiyet, hukuk ve ahlak birlikte var olabilecek değerlerdir; sosyal medyada da…