web 2.0’ın kullanıcı hizmetine sunulmasıyla birlikte, tek yönlü bilgi paylaşımından çift taraflı ve eş zamanlı bilgi paylaşımına ulaşılmasını sağlayan medya sistemi olarak tanımlanan sosyal medya, ana akım medyadan (gazete, dergi, tv, vs.) farklı olarak insanları sadece okuyan ve bakan rolünden aynı zamanda içerik sağlayıcıya dönüştürmüştür.
Ana akım medyaya göre çok daha ucuz, hızlı iletişim ve etkileşim sağlayan sosyal medya, içerik açısından zengin bir birikime ev sahipliği yapmakla beraber aynı zamanda sansürlenmemiş yahut doğruluğu kanıtlanmamış milyonlarca resim, video, metin ve ses barındırmaktadır.
Sosyal medya kullanıcıları internet/web tabanlı yazılım veya web uygulaması yoluyla bilgisayar, tablet veya akıllı telefon aracılığıyla elektronik iletişim kurarlar. Bu durum yeni meslek gruplarının ortaya çıkmasına, çok ciddi gelir elde eden sektörlerin oluşmasına sebep olmuştur. Hatta deyim yerindeyse yeni bir endüstri kolu olarak “Sosyal Medya Endüstrisi” zuhur etmiştir.
Günümüzde sosyal medya siteleri denildiğinde Facebook, Twitter, Instagram, Google Plus, LinkedIn, WordPress, YouTube, Badoo, Tumblr ve Pinterest hemen göze çarpanlardan. Ancak popüler siteler dışında farklı özellikleri ile dünyada aktif olarak kullanılan yüzlerce sosyal medya sitesi de bulunuyor.
Başlığımıza taşıdığımız ehram ise Mısır firavunlarının piramit biçimindeki mezarlarına verilen ortak ad, piramit. “Tepetaklak ehram” üçgen şeklindeki bu piramidin ters dönmüş hali. Teşbih Büyük Doğu Mimarı’na ait ve gayesi yaşadığımız çağın dehşet veren yönünü işaretlemek. “Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina; Evde cinayet, tramvay arabasında zina!” Sosyal medya bunun dışında değil hatta bilfiil bu teşbihin ete kemiğe bürünmüş hali.
Sosyal Medya sitelerinin en önemli ve etkin olanları Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği birkaç Batılı ülkeye aittir. Kimin kime yer gösterdiği meselesi burada hakim unsurdur. Müsaade ve servis edilen kültür Amerikan kapitalizmini besleyen anlayıştır. Kalıplar, kurallar, gösterimler, semboller, imajlar, konuşmalar, siyasi refleksler ve sair hep bu minvalde gelişir ve paylaşım imkanı bulur.
Sosyal medya insanı
Anlık tepkilerin gösterildiği ve paylaşımların yapıldığı sosyal medya aynı zamanda devasa bir arşivdir: İnsan arşivi. Kişisel bilgilerden beğenilere, öfke nöbetlerinden sevinç gösterilerine, siyasi tercihlerden tüketim alışkanlıklarına kadar milyarlarca insana ait bir veri arşivi. Sosyal medyada paylaşım yapıldıktan sonra hiçbir şey silinmez sadece görünmez kılınır.
“Sil” düğmesi algılara dönük bir rahatlatma aracıdır. Nihayetinde silinmiş olmasına rağmen herhangi bir şikayette verilere yeniden ulaşılabilinmektedir. Bu tamamen servis sağlayıcının ve site sahibinin inisiyatifinde olan bir durumdur. Diğer taraftan izinsiz paylaşılan bir resim, video, metin kısa süre içerisinde yüzbinlerce kişinin kendi özel arşivlerine kadar girebilir. Bu yüzden sosyal medya insanının beklenmedik bir anda her türlü tehdide maruz kalma ihtimali vardır.
Bunun önüne geçmek için engelleme, içerik kontrolü ve erişim kısıtlama yoluna başvuran sosyal medya kullanıcısı bir müddet sonra “bireysel” bir yapıda hareket etmeye başlar, zaman içerisinde benzerleri ile birlikte sanal cemaatlere, gruplara dahil olur. Bu gruplar her ne kadar sanalsa da tesirleri gerçektir. Kitleleri manipüle edici haber yönlendirmeleri, linç kültürünün hakim olması, kin ve nefret dilinin şiddeti tetiklemesi, asparagas haberlerin gerçek olarak algılanması, kısa süreli yaşanan “sosyal medya hipnozu” ile gerçek hayatta kişilere, kurumlara ve eşyalara zarar verilmesi bunlardan birkaçıdır.
Sosyal medya insanı zaman içerisinde bencil, kıskanç, ikiyüzlü bir yapıya bürünür. Bilhassa bağımlılık derecesinde aşırı kullananlarda anksiyete bozukluğu (nedeni belli olmayan tedirginlik hali), depresyon, uyku sorunu gibi bazı psikolojik rahatsızlıklar meydana gelir. Yapılan paylaşımlardan (olumlu yahut olumsuz) hızla etkilenilir. Sosyal medya insanı, kendini o kadar önemser ki bir müddet sonra paranoya halinde arkadaşlarının kendine laf koyduğunu düşünür.
Biri hakaret içeren bir söz yazsa “Acaba bana mı dedi?” der. Her şeyin kendi etrafında döndüğünü düşünür, kıskandığı haset ettiği kişinin verilerini takip eder, oradan kendisine paylar çıkarıp herkesin kendisiyle ilgilendiğini zanneder. Bir çeşit şizofrenik davranış sergileyen bu tip sosyal medya insanları duygusal kırılmalar yahut yorgunluklar içinde boğulur.
Sosyal medya insanının bir başka özelliği ise kendini sanal ortamda güvende hissetmesidir. Bu his ile bazen özgüven patlaması yaşamakta bazen de gerçek kimliğini saklayarak her çeşit suça bulaşabilmektedir. Aslında bir yönden olumlu olan bu durum insanların gerçek kişiliğini açığa çıkarmasına vesile olmaktadır. Bu tip sosyal medya insanları erişmesi imkansız -siyasetçi, entelektüel, zengin, yönetici, sevgili, öğretmen- bazı kişilere ulaşabilmekte, bu insanların yüzüne karşı söyleyemediği şeyi sosyal medyada rahatlıkla söyleyebilmektedir.
Sosyal medyadaki anlık konuşmalar, dürüst olmayan kişileri içlerindeki hastalıkları kusması bakımından daha çabuk ele vermektedir. Genelde sosyal medyada olabildiğince çok vakit geçirenlerin hatta şarjları bitince panik davranışlar sergileyen kişilerin düşük benlik kaygısı olan yahut kendini çok fazla beğenen egoist kişiler olduğu görülmektedir. Bunlar zaman zaman sosyal medya sapkınlığı şeklinde zuhur eden, hareket halindeki arabanın yanında müzik eşliğinde dans ederek yürüme, arabadan inip çanta ve benzeri aksesuarla yerde sürünme, bir hastalığa dikkat çekme adına başından aşağı buz dolu kovayı boşaltma görüntüleri ile dikkat çekmek isterler.
Sosyal medyanın bir başka vazgeçilmez olgusu “fenomen”lerdir. Bunlar takipçi sayıları arttıkça kendilerini kanaat önderi, mütefekkir, vazgeçilmez şahsiyet zannedebilmektedir. Bir kısmı tam megalomanyak (kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan nitelikler yüklemesi) olan bu tipler genel fikri seviyeleri düşük, ahlaken zayıf kimselerdir ve hazza dayalı bir yaşam peşinde koşmaktadırlar. Bu sebeple birçoğu, takipçi sayısı düştüğünde yahut adlarına açtıkları profil kapandığında sonu intihara varan ağır depresyonlar geçirmektedir.
Sosyal medya lisanı
İnsanlar kelimeler, semboller ve imajlarla düşünür. Dile yansıyan da bu düşüncedir. Sosyal medya refleks olarak hızla görülüp geçilen, birtakım paylaşımlar yapılan, cevaplar verilen bir alandır. Bu hız aynı zamanda kelimelerin kısaltılmasını, tam bir tümce düzeninin terkedilmesini, emoji adı verilen sembollerle konuşmayı gerekli (!) hale getirmiştir.
Diğer taraftan günlük kullandığımız dile de yerleşen sosyal medya kavramları tesir sahasını genişletmiş ve aslî dili tehdit eder hale gelmiştir. Like, tweet, retweet, trend topic, #FF, avatar, post, mention etmek, selfie çekmek, snap’lemek, favlamak, pinlemek, profil ayarlamak, paylaşım yapmak, repost, hikaye atmak, yayına almak, hashtag bunlardan birkaçıdır. Bu kavramların cümle içerisinde meydana getirdiği çirkinlik ve uyumsuzluk sırıtmasına rağmen hiç yadırganmadan rahatlıkla kullanılmaktadır. “Like bekliyorum”, “Mention yapalım”, “Avatarı değiştir!” gibi.
Malum olduğu üzere internet ve sosyal medya teknolojisinin mahiyeti İngilizceye dayanmaktadır. Bu kullanım ile birlikte sadece dil değil, dille birlikte kültür de sosyal medya aracılığıyla yozlaşmaktadır. Dilde yabancılaşmanın önünü açan bu tür karışık kelimelerle örülü tümce düzeninin yanında bilhassa gençlerin iletişim için kullandıkları kelime sayısının 300-400 ile sınırlı olması tehdidin çapını göstermeye yetmektedir. Bunda da en büyük amil sosyal medya kullanıcılarının önemli bir kısmının kitap okuma alışkanlığının olmamasıdır.
Sosyal medya lisanının en önemli öğelerinden biri de beğeni sembolleri yahut düğmeleridir. Beş on düğmeden ibaret bu semboller aslında sosyal medyanın en önemli iletişim dilidir. Bu “tıklamalar” ile haberler, kişiler, tercihler, resimler, videolar, makaleler hayat bulur ve hızlıca yayılır. Tersinden yine bu tıklamaların olmayışı sebebi ile kişisel ilişkiler zayıflamaya başlar. Öyle ki aralarında bir sözleşme varmış gibi kişiler karşılıklı “beğeni” yaparlar. Bu durum onların sosyal medyada hayatta kalmasıdır.
Sosyal medyada algı yönetimi
Algı yönetimi propaganda ile yakından ilgili, sosyal medya ise bunun için en müsait araç. Propaganda göze, kulağa ve akla hitap eder. “Halkın aklı gözündedir.” hikmeti bu çerçevede mühim. Kitlelere hitap edenler bu manayı yaşatabildikleri, surete büründürebildikleri oranda başarılı. Nihayetinde dünya tarihinde muhatabı, gerçekleştireni, hareket ettireni ve yürüteni halk olmayan hiçbir hareket yoktur.
Ticarette, siyasette, eğitimde hatta ahlakta propagandanın gücü artık kendini hissettiriyor ve bu alanda hakimiyetini ilan eden taraf işinin yarısını halletmiş olarak işe başlıyor. Çoğu zaman şirketler, devletler, hükümetler, medya ve birçok yasadışı örgüt kendi çıkarları için gerçekleri manipüle ederek bizlere aktarır. İnsanların psikolojik olarak dıştan etkileşime açık olması bunu daha da kolaylaştırmaktadır. Uzmanlar hedef kitle, ürün yahut ideolojiye göre dil, sembol ve imaj oluşturur.
Eşcinseller kendi hayatlarının meşruiyetini ispat için sosyal medyayı kullanırken feministler, kadının hem toplum hem de aile içindeki durumunu altüst etmek, anarşist yahut sapkın bazı kulüp yahut dernekler ise çeşitli insan kaynaklarına ulaşmak için sosyal medyada sürekli olarak olumlu algı oluşturmaya gayret ederler.
Son günlerde yaşanan kitleleri ajite etmeye dönük psikolojik operasyonlarda bahsi geçen bu propaganda dili üzerinden yürütülmektedir. Planlı bir algı yönetimi ile kitleler önce aldatılıyor ardından yoğun bir yalan bombardımanına tabi tutularak bıktırılıyor. Yaşanan bilgi kirliliği ile algılama sorunu yaşayan kitleler, bu defa kendilerine telkin edileni hemencecik kabul konumuna yükseliyor.
Doğru veya yanlış ne söylediğin önemli değil, nasıl ve ne kadar söylediğin önemli. Çünkü propaganda bilginin doğruluğu üzerine kurulu değil, ne olursa olsun muhatabını inandırmak ve ikna etmek üzerine kuruludur. Nasıl ve ne kadar? Üslup, faydalanılan araçlar, kullanılan kelimeler, şahıslar, semboller, resimler ve filmler sürekli bir aşılama ile kitlelere ulaştırıldığında, şahıslar hedef gayeye uygun şekillendirilir ve istenilen davranışların “yükleme” olduğu hissedilmeden içselleştirilmesi sağlanır.
Aynı zamanda psikolojik savaşın parçası olan propagandanın kaba anlamıyla iki amacı vardır. İlki düşman kuvvetleri yıldırmak, küçük düşürmek, aşağılamak, kendi aralarındaki çelişkileri derinleştirmek ve var olan uyumu bozmak. İkincisi ise kendi fikrinin, gücünün doğruluğunu aktarmak, kendine inananların motivasyonunu sağlamak ve mensupları arasında “ulvi” bir nizam tesis ederek düşmanına karşı cesaret ve kararlılıklarını artırmak… Bugün sosyal medya bu işi fazlasıyla görmektedir. Birçok ülkede kültür ve dil dejenere olmuş, ahlak tepetaklak ehrama dönmüş, insanlar kimliksizleşerek narsist varlıklar haline gelmiştir.
Netice; sosyal medya ahlakı
Ahlak; insanın iyi, güzel, doğru davranışlarda bulunması, kötü, çirkin ve yanlış davranışlardan kaçınması demektir. Sadece sosyal medyada değil insanın faal olduğu her yerde ahlak şart. Ahlaktan kastımız da İslam ahlakı. Sınır koyan, hadleri hatırlatan İslam ahlakı. Onun olmadığı yer devasa bir çöp yığınından ibaret gayya kuyusu. Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun deyişiyle: “Din, edeb demektir… Edeb; hadlere riayet… Hadlere riayet; haya ve hicâb… Haya ve hicâb; örtü ve perde… Örtü ve perde; tecrit… Tecrit hakikatinde; nizâm… İslâm baştanbaşa nizâm demektir!..”
Bu çerçevede sosyal medya ahlakı dediğimizde “hadleri bilmek” başat mevzu olmalı. Fikirde, estetikte, ticarette, sunumda, resim ve videoda hasılı bütün paylaşımlarda hadlere riayet. Hadler; helaller ve haramlar. Sosyal medya sınırsız bir mecra olmadığı gibi sorumsuzca her çeşit paylaşım yahut yorumun yapıldığı bir alan da değildir. Bütün çıplaklığı ile gerçektir ve her yapılanın muhakkak bir bedeli, sorumluluğu vardır. Cinsellik, uyuşturucu ve şiddet içerikli paylaşımlar, kişileri itibarsızlaştırma ve kurumları buna bir araç olarak kullanma, toplu linç manipülasyonları, gıybet, haset, yalan ve sairler sosyal medyanın en önemli ahlak problemleridir. Çaresi ise had bilmektir.