Trene binip gitmek üzeredir. Bütün yolu arabada gelmişlerdir. Çok olamamıştır tanışalı ama aralarında enteresan bir bağ oluşmuştur. Büyük oranda konuşmama üzerine kurulu bir irtibat bu. Kah kapıda karşılaşıp susarak selamlaşmışlar, kah cami dönüşü birbirlerini görememişler. Ya da biri diğerini görebilmek için kilisede ayine katılmış. Susmanın kendisi kadar susulan yerler de mühim. Bir rahlenin üzerindeki Kuran-ı Kerim’in başında uyuyakalmak da dalgalar kıyıyı döverken diğer yanağını uzatmak da aynı sükunete dahildir. Şimdi tren istasyonunda, vedalaşmadan az evvel, bugüne kadar susmuş olmanın verdiği ağırlıktan daha da ağır bir şekilde son kez olsun konuşamamak vardır. Doğrudan göz göze gelememek de… Yere bakıp kendi ciğerini yakan bu gençler ne çok atasözünü ağlattı kim bilir. Sahi, birbirini deli gibi seven gençler neden konuşamıyor? Sevgilerini neden dile getiremiyor? “Gitme” diyememek Yeşilçam alışkanlığı mı? Gittikçe uzaklaşan bu ihtimali kim perdeye çıkardı? Mahmut Fazıl Coşkun’un Uzak İhtimal filminden bahsediyorum. Filmin son 5 dakikasındaki sahnelerin bana hissettirdiklerini kısaca neşrettim önceki satırlarda… Coşkun’un ilk uzun metraj filmi olan Uzak İhtimal, 2009’da ulusal ve uluslararası birçok festivalde yer aldı, ödülle döndü. Yönetmenin filmografisinin girişi niteliğindeki filmin konusu enteresan… Taşradan İstanbul’a gelen yeni müezzin Musa, Galata’da bir camide çalışmaya ve caminin müştemilatında yaşamaya başlar. Galata malum, çok kültürlü bir yer. Musa’nın karşı komşusu Clara adlı bir rahibe adayı… Tahmin edeceğiniz üzere Musa abayı yakar. Clara da boş değildir. Fakat ikisi de aldığı dini terbiye gereği açılamaz. Zaten Clara rahibe adayı olarak bazı hususlardan elini eteğini çekmiş durumdadır. Anlayacağınız, bu aşk çok uzak bir ihtimaldir… 2009 Türkiye’sinde, kendiyle ve çeşitliliği ile barışan devlet ve bürokrasi manzarası içerisinde özel bir yeri vardı bu filmin. Birbirimizi anlamamız gerektiğine inanmıştık. Duvarlarımızı indirmiştik. Yaklaşmıştık. Ama Uzak İhtimal, tam da Türkiye’nin hakikatini ya da kaderini resmeder şekilde bitemeyerek bitmiştir. Sevenlerin kavuşup kavuşamamasından daha önemli olan, sonuca giden süreçtir. Film dilini ele aldığımızda Mahmut Fazıl Coşkun’un sinema yolculuğunun sağlam bir adımla başladığını söyleyebiliriz. Sonraki filmleri Yozgat Blues ve Anons bunun göstergesi. Giderek oturan bir tarz ama her defasında denenen yeni şeyler… Senaryosundan oyunculuğuna, sinematografisinden kurgusuna kadar her başlıkta güzel bir misal teşkil ediyor, Uzak İhtimal… İzlemek, izlettirmek gerek…