“Şüphesiz Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip alemlere üstün kıldı. Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, kemaliyle bilendir.” (Ali İmran, 33-34)
İnsan, yaşadığı şartlara teslim olursa, manevi değerlere olan bağlılığını yitirebilir. Ait olduğumuz değerlere bağlı hayatlar yaşamalıyız. Bunu temin edebilmek için nesilleri aralarında ayrımcılık yapmadan yetiştirmeliyiz. Aileyi yuvaya dönüştüren şey, anne etrafında oluşan sevgi yumağıdır.
Hz. İbrahim’in oğulları anneleri eliyle birer iman ve ahlak kahramanı olarak yetiştiler. Hz. Hacer, oğlu İsmail’i yalnız başına yetiştirmişti. Hz. Yakup, Yusuf’un rüyasındaki işaretlere bakarak onun nübüvvet mirasının varisi olacağını anlamış, Yusuf’a olan ilgi ve sevgisini artırmıştı. Bu durum diğer kardeşleri kıskançlığa sevk etmişti. Babalarının sevgisinden daha fazla pay alma arzusunu tahrik eden şeytan, kardeşlerin kalplerine haset kurdunu yerleştirmiş ve onlara işledikleri cürmü güzel göstermişti. “Her haset sevgiden doğar!” demiş Hz. Mevlana.
Babanızı özgür kılın!
“Evlat, babanın haklarını ödeyemez. Ancak onu köle bularak satın alır da azat ederse o başka.” (Müslim)
Evlat, yetişme çağlarında kölelikten azat olmuş gibi özgürce karar alabilecek şekilde büyütülüyor.
“Eğer birileri içinde yaşadığımız toplumu köleleştiriyorsa, millet iradesi felç edilerek toplum karar alamaz hale getiriliyorsa, yapacağımız ilk şey, bu kölelik zincirini kırarak toplumu özgürleştirme mücadelesini başlatmak olmalıdır. Bizi maddi ve manevi prangalarla köleleştirmek isteyenlere karşı, milleti özgür kılacak mücadeleyi başlatmalıyız. Bu mücadeleyi yapabilenler dünyaya gelmenin hakkını vermiş, babasını özgür kılmış olur.” (İsmet Özel)
Baba hakkının bu kadar zor ödendiği bir dünyada ana hakkı nasıl ödenir diyerek sağlam bir muhasebe yapmamız gerekir.
Tufandan kurtulmanın yolu ailedir
Modernizm erkekliği ve dişiliği öldürmektedir. Kimliğimizin alâmet-i fârikaları ortadan kaldırılıyor, kendimize yabancı hale getirilmeye çalışılıyoruz. Sel gibi afetler üstümüze geliyor, tufan her tarafı kuşatmış vaziyette. Tufandan kurtuluşun yolu, Nuh’un gemisi gibi olan sağlam bir ailedir. İslam; İnsanlara kötü olan hiç bir şeyi emretmemiş. İyi olan hiç bir şeyi yasaklamamıştır. Çocuklarını güzel yetiştiremeyen toplumlar millet varlığını koruyamaz.
Hz Nuh’un oğlu tufanda gemiye binmedi, boğularak can verdi ve cehenneme gitti. Firavun, yeni doğan erkekleri öldürüyor, analarını sağ bırakıyordu. İsrailoğulları’nın muvahhit anaları bu zulme direnerek çocuk doğurmaya devam ettiler ve Allah onlara kurtarıcı olarak Musa’yı gönderdi. Bir sepet içine konulan Musa, Nil nehri üzerinden zalim Firavunun sarayına gönderildi, Allah onu, o sarayda himaye etti.
Bir toplumda bütün kurumlar bozulsa ama aile sağlam olsa o toplum varlığını korur. Bütün kurumlar düzgün olsa, aile bozulsa toplum çöker. Temel meselemiz, çocukların nasıl diploma alacakları değil, toplumu ayakta tutan değerleri onlara nasıl kazandıracağımız olmalı.
Yiğit düştüğü yerden kalkar
İnsan var, imkan var, imtihan da olacak. İki büyük musibetle imtihan oluyoruz. Biri ahlakî zafiyet, diğeri aile temelinin sarsılması. Bu musibetleri hikmet ve basiretle atlatamazsak umutlarımız azalır, kaygılarımız çoğalır. Eve dönelim, umut biriktirelim. Bizi iddialarımızdan vazgeçirmek isteyenler durmaksızın çalışıyorlar. Batılılar; “Bir medeniyeti yok etmek istiyorsanız; aileyi bitirin, eğitimi bitirin, örnek olanı değersizleştirin.” demişler.
Yiğit düştüğü yerden kalkar. İsviçreli Aile Hukuku Uzmanı Prof. Gaston Jezz, Aile hayatımızı incelediği makalesinde; “Batılı bir aile hukuku profesörü olarak diyorum ki; Türk milletinin elinden aile nizamını alınız, geriye çok bir şey kalmaz!” demişti.
Muhammed M. Picthall ise; “Osmanlıların İslam kültür ve medeniyetine en güzel katkısı, şüphesiz o enfes ev hayatıdır. Türklerin ev hayatı Osmanlı şiiriyle kopmaz müşterekleri olan bir ev hayatıdır. Osmanlı Türkleri; Önce asker, sonra şair, sonra siyasetçi ve son olarak fakih ilahiyatçıdır.” demiş.
Nefsin üç aşaması
İyi bir aileye mensup olmak, güzel bir geleceğe hazır olmak anlamına da gelir. “Evde huzur yoksa toplumda mutluluk, devlette adalet olmaz!” bilinciyle yaşayalım. Ailede dinin doğru ve güzel yaşamasının çocuk eğitimine katkısı büyüktür. Eğitim öncelikle ailenin görevidir, okulun veya devletin değil. Bazı alimler nefsin üç aşaması olduğunu söyler:
1. İştah çağı: İlk 7 yıl temel ihtiyaçlar için beslenme dönemi.
2. Öfke çağı: Olaylara aşırı tepki gösterip çabuk sinirlenilen ikinci 7 yıl.
3. Akıl çağı: Mantık ve ferasetin olgunlaştığı dönem.
Hadis-i şerifte; “Çocuğu; ilk yedi yaşında serbest bırakın, ikinci yedi yılında terbiye edin, üçüncü yedi yılında da onunla arkadaş olunuz.” buyurulmuş. Birinci dönem, helal rızıkla beslemek ve güzel örneklik dönemidir. İkinci dönem, çocuğun şahsiyetini pekiştiren temel yapı taşlarını oluşturan tohumları ekip yerleştirme, onu huzur ve istikamet iklimine taşıma dönemidir. Üçüncü dönem ise, genci ergenlik sürecinde davranışları kontrol ederek hayra ve hakka yönlendirme dönemidir.
Bilgi bilinci inşa eder. Allah hikmeti, ilmiyle amil olan alimlerin kalbine indirir. İslam bir yerde yaşanmıyorsa çevreye de yayılmaz. Eğitim, bizi iyi Müslüman, güzel ahlaklı insan olmaya taşımıyorsa amacını kaybetmiştir. Çare, çocukları güzel ahlak sahibi öğretmenlere teslim etmektir. İlim diğer alanlarda meydana gelen bozulmayı önleyen tuz gibi olmalı. Aksi halde bilgi zehirli bir güce dönüşebilir.