Güven, itimat gibi kavramlara her şeyden çok ihtiyacımız olduğu bu dönemde, toplumsal açıdan bizi kenetleyecek bahanelere gereksinim duyuyoruz. Aslına bakılırsa beraberliği tesis etmemize vesile olacak unsurlar yok değil. Ancak, içerisinde bulunduğumuz çağ, maruz bırakıldığımız küresel sistem, bizi “bir” yapan değerleri elimizden aldı. Dolayısıyla kime güveneceğimizi şaşırmış vaziyette ortalıkta geziniyor ve çıkış yolu arıyoruz.
Kuşkusuz, biriyle konuşmaya başlarken öncelikle ona inanmamız, kendisinden zarar gelmeyeceğinden şüphe duymamamız gerekir. Eğer ilişkilerimizi böyle bir zemine oturtamazsak, o zaman hayat yaşanmaz hale gelir. Üstelik vaziyet, toplumun tamamına sirayet ederse kaos ve kargaşanın hakim olduğu atmosferle yüzleşmek zorunda kalırız.
Cemiyetleri oluşturan en temel unsur fertlerdir. Onların kişisel özellikleri, halet-i ruhiyeleri, dünyaya ve medeniyete bakışları, eğitim düzeyleri, aralarındaki münasebetler daha geniş çerçevede kitlelerin karakteristik özelliklerine ilişkin fotoğraf sunar bize. Dolayısıyla mutluluğu toplumsallaştırmanın yolu öncelikle bireyleri mutlu etmekten geçer. Kardeşliği umumi hale getirmek de ferdî anlamda uhuvvet oluşturmakla mümkündür. İşte selam, Efendimiz (sav)’in işaret ettiği üzere aramızdaki sevgi bağının kuvvetlenmesinin en kritik dinamiklerindendir. Selamı yayarak, kendi adımıza huzurlu toplum inşasına yönelik ilk adımı atmış oluruz.
Birine değil hepsine selam
Bugün yalnızca tanıdığımız, bildiğimiz kimselerle selamlaşıyoruz. Sokakta yürürken, tanımadıklarımıza “Selamün aleyküm” ya da “Merhaba” dediğimizde, en iyi ihtimalle “Tanışıyor muyuz?” sorusuyla karşılaşıyoruz. Oysa Hz. Peygamber’e Abdullah İbn Amr (ra)’dan rivayet edildiğine göre bir adam gelir ve sorar: “İslam dininin hangi özelliği diğerlerinden daha hayırlıdır?” Hz. Peygamber cevaben: “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir.” buyurur. (Buhârî, Müslim)
Hız ve haz çağı diye adlandırılan 21. yüzyılın değer yargıları, hakkında bilgi sahibi olmadıklarımızla muhatap olmamamız gerektiğini salık (haber) veriyor. Lakin böyle yaparak başkalaşıyor, kendimizden uzaklaşıyor ve aramızdaki bağları tek tek kırıp geçiyoruz. Selam, sevginin baştan ayağa dile yansımasından ibarettir. Tanımadığımız birine selam vererek ona, bize güvenmesi gerektiğini, bizden kendisine zarar gelmeyeceğini söylüyor, “Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.” diyerek insanoğlunun dünyada sahip olabileceği en değerli hazineler için dua ediyoruz. Böylece, aramızda ünsiyet peyda ediyor ve kardeşlik halkamızı genişletiyoruz.
Yabancı insanların bulunduğu ortama selam vermeden girdiğinizde etrafın buz kestiğini, herkesin ters ters baktığını görürsünüz. Fakat tebessüm ederek “merhaba” derseniz, hayatınızda ilk defa rastlaştığınız kişilerin bile hangi inanca sahip olursa olsun ayniyle mukabele ettiğine şahitlik edersiniz. Bu havada başlayan diyaloğun ortası sohbet, sonu da muhabbettir. Her birimizin böyle yaptığını tahayyül edin; vaziyet topluma dalga dalda yayılarak sirayet eder. Kültürler arası etkileşimin temelinde de selamlaşmak var. Yalnızca aramızda değil, diğer kültürlerin mensuplarıyla diyalog kurmanın ilk adımı selam vermektir.
Sosyolojik sermaye
Bırakalım diğer milletleri, kendi içimizde bile kriz zamanları hariç bütünleştiğimizi söyleyemeyiz. Siyasi düşüncelerin, etnik kökenlerin, dini inançların, ayrımcılığın mücbir sebebi haline geldiği bugünlerde selam, sosyolojik açıdan en büyük sermayemizdir. Adeta aynı vücudun parçaları gibi bütün olabilmemizin olmazsa olmaz koşulu sevmektir.
Kişinin kendisi namına istediğini kardeşine de istemesi, kemale ermiş imanın göstergesidir. Dahası bu durum, samimi ve kıymetli sevgi köprüleri kurmada önemli rol oynar. Her Müslümanı kardeşimiz gibi görüp bu olgunlukla temasa geçtiğimiz takdirde, aynı kilimin farklı desenleri gibi ahenk içerisinde yaşayabiliriz. Sonsözü, başıboş kelimelerden muazzam dizeler oluşturarak selamı özetleyen son Sultan-uş Şuara merhum Necip Fazıl’a bırakalım:
Göklerden son ilam: Allah bir, bir İslam. Şekiller, elif lam; ne bir harf, ne kelam Esselam, esselam…
Yer çökük, gök soluk; diz bükük, saç yoluk Ne varsa korkuluk. Ne bir harf, ne kelam Esselam, esselam…
Bu hayat bir ezber; Hayattan ne haber O’nunla beraber? Ne bir harf ne kelam; Esselam, esselam…
Ön ve ard, ve sol, bin yolda yol boyu bu yol Emir: Öl, yahut ol! Ne bir harf, ne kelam; Esselam, esselam…
Elinde alamet izinde selamet, Tek isim… Muhammed… Ne bir harf, ne kelam; Esselam, esselam…
-İbrahim Baran