“Sizden önce nice (milletler hakkında) ilâhi kanunlar gelip geçmiştir. Onun için, yeryüzünde gezin dolaşın da (Allah’ın ayetlerini) yalan sayanların akıbeti ne olmuş, görün!”
(Ali İmran, 137)
Yolculuk, seyahat, sefer… Hangi ismi söylerseniz söyleyin, ya bir şeye kavuşmak ya da bir şeyden kurtulmak için yapılır. Her yolculuk bizi yeni ibretler almaya, yeni tefekkürlere, alışılagelen durumlardan kurtulmaya götürür. Daha önce görmediğimiz diyarları, karşılaşmadığımız insanları yolculuk sayesinde keşfederiz. Mayınlı araziler üzerine kurulu zannettiğimiz coğrafyaların, aslında tarih koktuğunu yolculuk sayesinde anlarız. Tenleri siyah diye küçümsediğimiz insanların, bizimkinden daha beyaz kalplerinin olduğunu bize seyahat gösterir.
Seyahat çok şey öğretir
Belli bir süre bekleyen su nasıl kokarsa, hareket etmeyen insan da kokmaya, çürümeye başlar. Akan suyun tatlı olduğu gibi, yol alan insanda önyargı ve taassup gibi ağırlıklarından kurtulur. Herkesin aynı olmadığını, kavunun tuzla da yenilebileceğini, dünyada kar görmemiş insanların olduğunu, insana yolculuk öğretir. Yıkık dökük evlerde mutluluk içinde yaşanabileceğini, yol almayan insanın yolda kalacağını, çoğu insanın yaşamaya korktuğu yerlerde Allah rızasına uygun işlerin yapılabileceğini, seyahat gözümüzün önüne serer.
Yolculuk yorar insanı. Gözü yorar, beyni yorar. Ama zaten yorulan organlar gelişir. Bir kanepenin üzerinde ömür çürütenin ufku, oturma koltuğu kadar olur. “Çok okuyan mı, çok gezen mi daha çok bilir?” diye münazara konusu olan cümlede, “Kesinlikle çok televizyon izleyen bilmez!” diyebiliriz. Okuduklarıyla gezen, gezerken okuyan insanlar yol açarlar, yol alırlar, yolunu bulurlar.
Yola çıkarken, bedenimizin yanında ruhumuzu da aktif hale getirmeliyiz. Mısır Piramitlerini görmeye gitmişsek mesela, sadece Piramitlerin eşsizliği olmamalı gördüğümüz. Piramitlerin temeline tonlarca ağırlığında taş taşıyan ve yol güzergahında taşıdıkları taşların ağırlığına dayanamayıp öylece vefat eden kölelerin yaşadıklarını da anımsamalıyız.
Yolculuk adabı
Dedik ya “seyahat etmek” Allah’ın emirlerindendir. Her emri gibi bunun da edep kuralları vardır. Namazımızın kabul olması için nasıl ilmihal kurallarına uymamız gerekiyor, yolculuğun da ilmihal kurallarını ihmal ettiğimizde sevabından mahrum kalırız.
- Yola çıkmadan kul hakları noktasında helalleşmeli ve borç varsa ödemeliyiz. Milyarlarca borç geride bırakarak çıkılan yolculuk, cihad yolculuğu olsa dahi insanı cehenneme doğru sürükleyebilir. İnsanların malını çalmışsın, gıybetini yapmışsın, sırrını ifşa etmişsin, helallik almadan hacca, cihada, ilim yolculuğuna çıkıyorsun, bu olmaz. Buna yolculuk denmez. Bu katranla elbise temizlemeye benzer. Ayrıca kişi, bakmakla yükümlü olduğu insanların nafakasını temin ederek yola çıkmalı. Evli, dört çocuklu biri, hanımını apartman temizliğine mahkûm ederek, çocuklarının başkalarına el açmasına sebep olması Allah katında makbul değildir.
- Yola arkadaşla çıkmalı. Tek kişi kalanın ikincisinin şeytan olduğunu bilmeli Müslüman. Yanına en azından birini alarak yol almalı ve eskilerin şu sözünü unutmamalı: “Evvel refik, badel tarik” yani önce yoldaş sonra yol. Bu ilke ile yol alan biri de yanına, dinine yardımcı olarak, düşünce kaldıracak, unutunca hatırlatacak birini alır. Yanına aldığı yol arkadaşının sadece yol arkadaşı değil, dininin görünen yüzü olduğunu da unutmaz. Çünkü kişi arkadaşının dini üzeredir. Ayrıca yola çıkarken bir lider, imam seçilir. Ümmetin hilafetsiz düştüğü tefrikayı gören biri, en küçük bir oluşumdan tekrar hilafetin temelleri atılacağını bilerek yola imamsız, lidersiz, başkansız çıkmaz.
- Yolculuğa çıkacak olan kişi ailesi, komşuları, ortakları vs. ile vedalaşır. Gidip de gelmeme, gelip de görmeme ihtimalinin olduğu bir dünyada yaşadığımızdan helalleşmeyi ihmal etmez yolcu. Yolcu giderken geride kalanları, geride kalanlar da yolcuyu Allah’a emanet etmeyi birinci vazife bilmelidir. Çünkü Allah emanete en layık olandır, emanete en iyi bakacak olandır.
- Yola çıkmadan iki rekat yolcu namazı kılmak da yolculuk edepleri arasındadır.
- Yola çıkarken Peygamber aleyhissselam’ın yolculuk için yaptığı duaları okumak hem sünnete ittiba hem de bereket açısından önemlidir.
- Yola erken çıkmak ve gelirken de eli boş gelmemek, hediye ile geri gelmek de yolcunun aklıselim olduğunun göstergelerindendir. Özellikle Cuma günü, namaz vaktine yakın yola çıkmak aklının ve dininin noksanlığına işaret eder.
Yolculuk avantajları
Rabb’imiz bize, bizden daha merhametli olduğu için, yolculuk için de bazı ruhsatlar bahşetmiştir.
- Mestler üzerine mesh süresi ikamet halinde bir gün iken, sefer halinde yani yolculuğa çıktığımızda üç gün, üç gece oluyor. Mest süresinin abdest aldığımız dakikada değil de, abdesti ilk bozduğumuz zaman başladığını da göz önünde bulundurursak Rabb’imize ne kadar hamd etsek az olduğunu idrak etmiş oluruz
- Dört rekatlı farz namazlar yolculukta iki rekat olarak kılınır. Dikkat edin kılınabilir demiyorum. Çünkü Hanefi mezhebinde iki rekat kılmamak mekruhtur. Kerih görülen bir iş yapmış oluruz.
- Sünnet namazları binek üzerinde kılma gibi bir avantajımız da var. Yani Arabalarımızla yolculuk yaparken, sünnetleri de kılabilir, bu sayede ahiret için de yol almayı becerebiliriz.
- Eğer yolcu isek Ramazan’da oruç tutmayabiliriz. Ama bu namaz gibi değil, tutmamız daha hayırlıdır. Kişi kendisini iyi hissediyorsa ben bu yükün altından Allah’ın izniyle kalkarım diyorsa tutması daha evladır.
Her yolculuk, bakıldığında dıştan dışa yapılan bir eylem gibi dursa da, aslında içimize doğru aldığımız bir mesafedir. Her yolculukta yeniden kendimizi, dünyamızı, kalbimizi keşfederiz. Her yolculuk bizi bir diyardan başka bir diyara götürmenin yanında mevcut duygularımızdan başka duygulara götürür. Her yolculuk kahramanlığa yeni bir adım atmaktır. Çünkü bir yerde değişim yani birinin, bir yolculuğa çıkmasıyla ya da bir yolcunun o şehre gelmesiyle başlar. Yolumuz, yol arkadaşlığımız, yolculuğumuz mübarek olsun.
-Fatih Sultan Semiz