Bir işi yapmak kadar, onun nasıl ve hangi anlayışla yapıldığı da önemlidir. Bu hususa sık sık dikkat çeken Rabb’imiz, hayırlı bir fiili anlatırken çoğu zaman doğrudan veya dolaylı olarak onun nasıl yapılması gerektiğini de bildirir:
“Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının arkasına düşerek başa kakıp incitmeyenler için Rablerinin katında özel bir karşılık vardır…” (Bakara, 262)
“Namazı gaflet içinde kılanlara yazıklar olsun.” (Mâûn, 4-5)
Yönetim ve devlet idaresi de böyledir. Yönetim ilkelerinin doğruluğu kadar, onun nasıl uygulandığı da önemlidir. İslam ahlakını içselleştiren Hz. Ömer (ra), sayısız uygulamasıyla nasıl bir yönetim anlayışına sahip olduğunu ortaya koymuştur.
Krallık değil hilafet
Hz. Ömer’in en çok istediği şey, Allah Resûlü (sav) ve Hz. Ebû Bekir (ra)’in yolunu takip etmekti. Onlar gibi halkın içinden, halktan biri gibi yaşamak, ölünceye kadar onlar gibi Kuran’ın prensiplerine bağlı kalmayı arzu ediyordu.
Kızı Hafsa, oğlu Abdullah ve daha başkaları ona:
– Biraz daha fazla ve gıdalı şeyler yeseniz, daha sağlıklı olursunuz, dediklerinde o:
– Hepiniz böyle mi düşünüyorsunuz, diye sordu. Evet cevabı alınca:
– Endişeniz ve tavsiyeniz anladım, ancak benden önce yaşayan iki dostumu da bu yolu izliyordu. Onların yolunu izlemezsem hedefe varamam, dedi.”1
Yolu krallık değil hilafet yoluydu. Ömrünün sonuna kadar bu yolda kalma endişesi yaşadı. Bir keresinde zekat hurmalarını kontrol ederken yanında bulunan küçük oğlu yerden bir hurma alıp ağzına götürdü. Durumu fark eden halife, hurmayı alıp zekat hurmalarının içine attı. Bu olay kalbinin korkuyla dolması için yetmişti. Duygulandı.
– Selmân-ı Fârisî’yi gören bana gelmesini söylesin, diye seslendi. Sahabiyi görenler:
– Halife seninle görüşmek istiyor, dediler. Halifenin yanına giden sahabi:
– Selamun aleyküm ey müminlerin emiri, dedi.
– Aleykümselam, diyen halife:
– Sence ben bu ismi hak ediyor muyum? Sence ben kral mıyım yoksa halife mi? diye sordu endişeyle. Selmân-ı Fârisî:
– Müslümanlara ait olan bir dirhemi dahi harcanması gereken yere harcarsan halifesin, aksi takdirde kralsın, dedi. Hz. Ömer:
– Haklısın, diyerek sahabiye teşekkür etti.2
Kûfe valisi Sad b. Ebî Vakkâs, Fârs eşrafından birinin tavsiyesiyle konağına büyük bir kapı yaptırınca, halka kapalı olan kapının krallığa açılan kapının olacağını düşündü. Muhammed b. Mesleme’yi sırf o kapıyı yakması için özel olarak görevlendirdi.
Yönetim emanettir
Yönetimde “Allah sizden emaneti ehline vermenizi ister.” (Nisâ, 58) ayetini kendisine ilke edinen Hz. Ömer, hayatı boyunca bu anlayışla yaşadı. Halifeliği boyunca bu ilkeden asla sapmadı. Ona göre:
Yönetim emanet, yönetici emanetçiydi. Yöneticinin görevi halkın kendisine emanet ettiği mal, can, namus ve şerefinin korumaktı. Bu bilinçle hareket eden Hz. Ömer, emaneti korumak için her fırsatta halktan destek istedi. Bir keresinde onlara şöyle sesleniyordu:
– Ben milletin malını, velisine emanet edilen yetim malı gibi görüyorum. Varlıklı olan kimse iffetli davranıp ona el uzatmasın, fakir olanlar ise ondan yalnızca hak ettiği kadarını talep etsin.3
Omuzlarına yüklenen sorumluktan uykuları kaçar, hata yaptığında hıçkıra hıçkıra ağlardı. Bu nedenle onu, kimi zaman halkın durumunu öğrenmek için sabahlara kadar sokaklarda dolaşırken veya bir kervanı hırsızlardan korumak için nöbet tutarken görmek mümkün olduğu gibi kaçan bir deveyi yakalamaya çalışırken de görmek mümkün olurdu.
Hz. Ali anlatıyor:
“Bir keresinde Hz. Ömer’in hızlı adımlarla bir yere doğru gittiğini gördüm.
– Ey müminlerin emiri nereye gidiyorsun, diye sordum. O:
– Zekat develerinden biri kaçmış, onu yakalamaya gidiyorum, dedi. Ben:
– Böyle yaparak sizden sonra gelen halifelere ağır bir sorumluluk yüklüyorsunuz, dedim. Bunun üzerine halife bana (şu tarihi cevabı verdi.):
– Ey Ebû Hasan lütfen bundan dolayı beni kınama! Muhammed aleyhisselamı peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki Fırat’ın kıyısında bir kurt bir oğlağı kapsa, korkarım ki kıyamet günü hesabı Ömer’den sorulur.4
Yaptığı bir konuşmada yöneticiyi şöyle anlatıyordu:
“Bizler sefere çıkmış bir kervan gibiyiz. Ben, kervandakilerin: “Şu yiyeceklerimiz sana teslim. Mola yerlerinde onu bizlere paylaştır, diyerek mallarını emanet ettiği kişiyim. Onları dağıtırken kendime herhangi bir şekilde özel muamele yapabilir miyim?
Ben sizlere bedenlerinize vurmak, şerefinize dil uzatmak veya mallarınızı yemek için yönetici olmadım. Bilakis Rabb’inizin kitabını, peygamberinizin sünnetini öğretmek ve hükümlerini uygulamak için buradayım. Onlardan birine karşı haddi aştığımda benden haklarını alabilmeliler.5
Yönetici halkının huzur ve rahatı için adanmış kişidir
Ona göre yönetici halkın sırtına binip onu köle gibi ezen değil, aksine kendini onların hizmetlisi gibiydi.
“Vallahi ben başkalarını aydınlatmak için kendisini yakan kandil gibiyim.”6 diyen halife, yöneticinin halkın huzur ve rahatını sağlamak için kendini Allah için adayan kişi olduğunu düşünürdü. Nil kıyısında kurt tarafından kapılan kuzunun hesabı ile kıvranır, insanların ihtiyaç ve sıkıntısını kendi ihtiyaç ve sıkıntısından önde görürdü.
Suikasta uğramadan birkaç gün önceydi. Kûfe’den Medine’ye gelen Huzeyfe b. Yemân ve Osman b. Huneyf, doğruca halifenin yanına gittiler. Sahabilerle uzun uzun konuşarak Kûfe halkının durumunu öğrenmeye çalıştı. Cizye alınan gayr-i Müslimler adına endişeleniyordu:
– İnsanların sırtına güç yetiremeyeceği yük yüklemiyorsunuz değil mi, diye sordu. Sahabiler:
– Kesinlikle öyle bir şey yapmıyoruz, dediler. İçini acıtan bir problemden dolayı derin bir ah çeken halife:
– Allah sağlık sıhhat verirse Iraklı dul hanımlara benden sonra hiçbir yöneticiye muhtaç olmayacakları şekilde bir gelir tahsis edeceğim, dedi. Bundan dört gün sonra suikasta uğradı.7
Yöneticiliği adanmak olarak gördüğü için:
– Oğlun Abdullah’ı kendinden sonra halife yap, denildiğinde:
– Bir evden bir kurban yeter, cevabını verdi.
Yöneticinin asli görevi insan haklarını korumaktır
İslam insanların temel haklarının sağlanmasını emreder. Müslümanlardan can, mal, fikir ve inanç hürriyeti, akıl ve nesil emniyetini korumalarını ister. Ayet ve hadislerle bunların korunması tek tek bildirerek inananları her birini korumaları için teşvik eder.
Kudüs fethedildiğinde halka hür olduklarını bildiren Hz. Ömer, Mısır fethedildiğinde Amr b. Âs’a bir mektup yazdı:
“Bismillahirrahmanirrahim.
Bu, Amr b. Âs’ın Mısır halkına vermesi gereken söz ve güvencedir.
Halkın canları, malları, kiliseleri, haçları, halkları, kara ve denizleri güven içindedir.”8
Halifeliği boyunca inanç ve fikir hürriyeti konusunda hassas davrandı. Kimseyi bir şeye inanmaya zorlamadı. Fitne ve fesat çıkarma haricinde hiç kimseyi fikrinden dolayı kınamadı, kimseye baskı yapmadı.
Hz. Ömer’in Eşak adında Hıristiyan bir kölesi vardı. Kendisine çok iyi davranan halife, bir gün ona:
– Müslüman olursan, Müslümanların sahip olduğu özel haklara ve imkanlara sahip olursun. İslam ile şereflenmezsen bu imkanlardan faydalanmanı sağlayamam, dedi. Eşak teklifi kabul etmedi. Kölesine surat bile asmadı. Yalnızca “Dinde zorlama yoktur… “ (Bakara, 256) ayetini okuyup herkesin dinini seçme ve yaşamada hür olduğunu bildirdi. Vefat edeceğini anladığı zaman kölesinin boynuna sarıldı:
– Serbestsin, dilediğin yere gidebilirsin, diyerek azat etti.”9
Yönetim imtihandır
İnsan hangi halde olursa olsun her zaman imtihandadır. Kral da imtihandadır, köle de, baba da, evlat da. Herkes birbiriyle imtihandadır. İmtihanda olan her insan Allah’a karşı sorumludur.
Kişi imtihana karşı gösterdiği tavır ve tutuma göre Allah’ın rızasını veya gazabını kazanır. Ahirette de yaptıklarının hesabını verir. Bu bilincin zirvesinde olan Hz. Ömer, ilk halife Hz. Ebû Bekir vefat edince kabrine kadar gitti. Defin bitince ayağı kalktı. Üzerindeki tozları silkeledikten sonra orada bulunanlara döndü. Allah’a hamd ve sena ettikten sonra bir konuşma yaptı. Konuşmasında:
– Bilmenizi isterim ki bu görevle Allah beni sizinle, sizi benimle imtihan edecek. Allah arkadaşımı vefat ettirerek beni hayatta bırakarak halife kıldı. Vallahi sizden birinin bir sorunu bana geldiği zaman elimden geldiğince çözmeye çalışacağım. Benden uzakta yaşayanların sorunu ise atayacağım güvenilir dirayetli valilerle çözeceğim.
Bundan sonra derim ki iyilik yapana daha çok iyilikle karşılık verir, suç işleyeni cezalandırırım. Allah sizi de bizi de bağışlasın, dedi.”10
-Abdullah Kara
KAYNAKÇA: 1. Suyûtî, Hulafâ, 125 2. İbn Şebbeh, Tarihu Medine, 2/702; Hicâzî, Adâletu Ömeriyye, 243 3. İbn Sad, Tabakât, 3/276; İbn Şebbeh, Tarihu Medine, 2/694, 701 4. Sallâbî, Ömer b. Hattâb, 143 5. Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, 10/319; İbnü’l-Cevzî, Ömer b. Hattâb, 108 6. İbn Şebbeh, Tarihu Mekke, 2/779 7. İbnü’l-Cevzî, Ömer b. Hattâb, 117 8. Taberî, Tarih, 4/158; Sallâbî, Ömer b. Hattâb, 122 9. Sallâbî, Ömer b. Hattâb, 121 10. İbn Şebbeh, Tarihu Medine, 2/674; Suyûtî, Hulafâ, 140