Mültecilik, insanoğlu var olduğu zamandan beri mevcut bir durum sanırım. Mücadele başladığından beri yerinden, yurdundan olma durumu yaşanıyor. Ve enteresan şekilde insanlık hafızası, her yeni savaş döneminde, sanki daha önce hiç yaşanmamış gibi mülteciliği irdeliyor, ağıtlar yakıyor ve çok geçmeden unutuyor.
Zamana ve zemine göre değişmekle beraber, 20. yy’den beri mültecilik konusunda en ciddi sıkıntıları İslam toplumları (Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkeler de diyebiliriz) yaşadı. Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı dağılmasıyla başlayan süreç hala devam ediyor. Son 8 yıldır Suriye özelinde konuşulan mesele daha önce Bosna, Çeçenistan, Arakan ve Filistin başta olmak üzere çok yerde yaşandı.
Peki, bu denli mühim meselelerin filme alınması nasıl oldu? Daha doğrusu kimler aldı? Tahmin edeceğiniz üzere esas sıkıntıyı yaşayanlar değil, yaşatanlar filmleri yaptı. Genellikle de iğneleyici, itham edici ve hatta irrite edici derecede bir üslupla. Ne anlattıkları meselesini geçiyorum artık. Nasıl anlattıkları noktasında da ötekileştirici ve popüler kültürün etkisi ve katkısıyla dayatmacı bir yöntemler silsilesi ortaya kondu.
Arayış
Bu manzara içerisinde bazı filmler madalyonun diğer yüzünü de gösterecek şekilde karşımıza çıkıyor. Arayış filmi bunlardan biri. Michel Hazanavicius’un 2015 yapımı filmi ikinci Çeçenistan Savaşı sırasında, savaşa bağlı olaylar etrafındaki 4 hikayeye odaklanıyor.
Savaşın aslında birbirinden farklı yerlerde de olsa herkesi etkilediğini vurgulayan filmin, yer yer hareketli, fakat genelde dingin hikaye kurulumu, dili ve başarılı oyunculuklarla sağlamlaşmış. Arayış filmi, Çeçenistan’daki emperyalist Rus mezalimini gözler önüne seren, bunu yaparken didaktik üsluptan kaçınan, insan hikayesi üzerinden giden ve özellikle çocukların duygusal katkısını başarılı şekilde uygulayan bir yapım.
Önceki filmi The Artist ile Hollywood’da ciddi başarı yakalayan yönetmen Hazanavicius, başroldeki Berenice Bejo ile sinema ve özel hayattaki birlikteliğini (evlilik) başarıya dönüştürüyor. Bejo, çok iyi oyunculuk çıkarıyor. Elbette başrolde kendisine eşlik eden çocuk oyuncu Abdulhalim Mamatsuiev’in performansı da bu durumda etkili.
Teknik olarak başarısını bütüncül şekilde yansıtan filmin en önemli özelliği belki de politik olarak propaganda peşinde koşmaması ve dilini de bu üsluptan uzak tutmasıdır. Hikaye çok daha sert kurulabilirdi. Rusya’nın Çeçenistan politikasını eleştirirken bu yapılsa kim, ne diyebilirdi ki? Fransa-Gürcistan ortak yapımı olan film elbette özellikle dağıtım ağında Hollywood’dan destek aldı. Rusya eleştirisini kimse kaçıramazdı. Fakat filmin ve hikayeye yansımadıktan sonra diyecek bir şey yoktu.
Bir mülteci hikayesi
Arayış, İkinci Çeçen Savaşı’nın yaşandığı 1999 yılında geçiyor. Küçük Haci, savaş sırasında anne ve babasının gözleri önünde öldürülmesine şahit olur. Kundaktaki kardeşini kurtarır ve zulümden kaçan binlercesi gibi yollara düşer.
Avrupa Birliği’nin bölgedeki heyet başkanı olan Carol ile Haci’nin yolları kesişir. Aralarında ciddi bir bağ oluşur. Diğer taraftan, genç bir Rus askerin (Kolia) kışla macerası da paralel kurgu ile akar. Kolia esrar taşırken yakalanıp orduya asker olarak gönderilince dünyanın daha önce hiç görmediği bir yanıyla tanışacaktır. Bu savaştır. İnsanlar ölmekte, insanları öldürmektedirler…
Açık bir Rusya eleştiri olan filmde senaryo insan odaklı ilerlediği için propaganda olmaktan çıkıyor. Teknik olarak başarılı olunması ve bir Avrupa filmine göre hayli yüksek prodüksiyon manzarası Arayış filmini özel kılan unsurlardan.
Bir mültecilik hikayesi, Müslüman coğrafyalardaki acılara Batılı bir bakış, savaş ve insan hikayesi olarak Arayış, Batı kaynaklı birçok filme nazaran sağduyulu yaklaşımı ve başarılı üretimi sayesinde izlenmeye değer.
-Abdülhamit Güler