İsmail ÇolakSelçuklu - OsmanlıTarih

Fransa’ya Tarihten Dersler

1.14BinOkunma

Son aylarda Türkiye ile Fransa arasında gergin bir ilişki yaşanıyor. Fransa’nın Akdeniz, Afrika ve Ortadoğu düzlemindeki emperyalist oyunları elbette yeni değildir. Lakin Macron hükümetinin Türkiye’ye karşı izlediği düşmanca siyaset kabul edilemez; kendi tarihi müktesebatına ihanet olur. Tarih bilincinin dumura uğramasından ve belleğinin çökmesinden başka bir anlamı yoktur. Oysa tarih affetmez, unutmaz ve her daim ders verir. İşte unutan ve bilinç kaybına uğrayan Fransa’ya ve Macron’a, tarihten hafıza dersleri.

Fransa’yı yıkılmaktan Osmanlı kurtardı!

1525 yılındaki Pavia Savaşı’nda Almanya’ya, V. Şarlken’e yenilen ve esir düşen Fransa kralı I. François/Fransuva, annesi Louise de Savois aracılığıyla cihan sultanı Kanuni’ye mektup gönderip imdat dilemiş ve Osmanlı’nın yardımı sayesinde yıkılmaktan kıl payı kurtulmuştu. Kanuni’nin, Fransuva’ya yazdığı cevabî mektup, Osmanlı’nın cihan çapında eriştiği kudret ve ihtişamın göstergelerindendir:

“Hükümdarların sığındığı kapımın eşiğine uzattığın tezkereden (mektup) malumum oldu ki, memleketinin toprakları düşman tarafından zaptolunup, sen dâhi şu anda onlar elinde esir bulunmaktasın. Kurtulmaklığın için bizden yardım dilemektesin. İmparatorların mağlup ve hapsedilmesi olacak işlerdendir. Yüreğiniz teselli bulsun. Ümidinizi kesmeyin. Yüce seleflerimiz, Allah onların kabirlerini nur içinde tutsun, düşmanlarını kahretmek ve sayısız fetihlere ermek maksadıyla her vakit cihat için kılıç çekmek fırsatını kaçırmayıp, ben dâhi onların açtığı çığırda harekete geçip, her gün zorlu kaleler ve girilmesinde engeller bulunan şehirler fethetmiş bulunmaktayım. O sebepten gece ve gündüz atımız eyerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır.”

Kanuni’nin, merhamet elinin uzanması neticesinde, 1526’da kazanılan Mohaç Zaferi’yle Fransuva’nın ve Fransa’nın esaret zinciri de kırıldı. Öyle ki Fransuva, serbest kaldıktan sonra “Hastalığım olmasa, bizzat gelip, padişahın ayaklarını öpeceğim!” diyerek minnet ve şükranını ifade etti.

  1. Henry de Osmanlı’ya sığındı

Fransuva’dan sonra 1547-1559 arasında tahta geçen II. Henry de, Alman tehdidine karşı devletinin varlık ve bekasını muhafaza etmenin yolunun, Osmanlı himayesinden geçtiğinin farkına varmış ve buna nail olmak amacıyla padişaha yazdığı mektupta şu şekilde yalvarmıştı:

“Şimdiki durumda, Fransa’nın hiçbir şeyi kalmamıştır. Padişah Hazretlerinden başka hiçbir yerden de ümidi yoktur. Eğer biraz para ve mal yardımı yapılırsa, Fransa buna ebediyen minnettar kalacak ve Türk cömertliği bir defa daha dünyaya nam salacaktır. Bu yardım, Cihan Padişahı için hiç mesabesindedir.”

  1. Henri’nin yardım talebine Osmanlı, yine müspet mukabelede bulundu; imzalanan anlaşma gereğince devletine verilen borcun ödeneceği ana kadar donanmasının rehin kalması esasa bağlandı.

Barbaros’un Nice Çıkartması

Osmanlı’nın, Fransa’ya yaptığı yardımların en muhteşemlerinden biri de, Kral I. François’in daveti üzerine Kaptan-ı Derya Hızır Hayreddin Paşa’nın (Barbaros’un) 1543’te gerçekleştirdiği Nice Seferi’dir. Hayreddin Reis, 110 kadırgalık dev Osmanlı filosu ve 29.440 kişilik mürettebatıyla Marsilya’ya ulaştı. Ancak yaklaşan kış yüzünden harekâtın ertesi bahara ertelenmesi icap etti. Toulon şehrindeki evler boşaltıldı ve Osmanlı askerleri misafir edildi.

O günleri yaşayan Toulonlular yıllarca birbirlerine, Türklerin gelişiyle birlikte ezan sedalarıyla dolan ve namaz kılınmaya başlanan şehrin, birdenbire uhrevî bir sükûnete büründüğünden ve “İkinci İstanbul” haline geldiğinden bahsettiler.

Fransız Büyükelçisi Jean de Montluc, Osmanlı denizcilerinin adil, yardımsever ve insancıl tutumlarının, gönüllerde kalıcı izler bıraktığından hatıralarında söz etmiştir. Osmanlı donanması bu seferden, Güney Fransa’nın işgalini önlemeyi başararak döndü.

Görüldüğü gibi eğer Osmanlı olmasaydı, belki bugün Fransa adıyla bir devlet olamayacaktı veya varlığını sürdürmesi güçleşecekti. Fakat sömürgecilik faaliyetlerinin hız kazandığı ve Osmanlı’nın buhranlı bir döneme girdiği 18. Yüzyıl sonu 19. Yüzyıl başlarında Fransa, düşkün zamanlarında Osmanlı’nın kendisine gösterdiği dostluk ve ihsanları unuttu; Akdeniz, Afrika ve Ortadoğu üzerinde emperyalist emeller beslemeye koyuldu.

Napolyon’a unutulmaz Akka dersi

Bu süreçte Fransa’nın, Osmanlı ile ilgili saldırı ve işgal planlarını uygulamaya koyan Napolyon Bonapart (1769-1821), Osmanlı hakimiyetindeki Mısır’ı 1798’de istila etti. Arkasından Akka Kalesi’ni de kolayca ele geçirmeyi hedefliyordu. Nihayet 1799’da Akka önüne geldi ve kaleyi kuşattı. Kale komutanı Cezzar Ahmed Paşa’ya teslim olması için mektup gönderdi. Fakat gelen cevap tokat gibiydi: “Allah’a hamdolsun gücümüz yetiyor, elimiz silah tutuyor. Geri kalmış birkaç günlük ömrümüzü de cenklerde geçiririz! Şehitlik mertebesine ulaşmadan bir karış toprak vermem!”

Napolyon’un Akka kuşatması 64 gün sürdü. Napolyon, yaşlı diye küçümsediği Cezzar Ahmed Paşa ve askerlerinin beklenmedik direnişi ve kahramanlığı karşısında tek kelimeyle çarpıldı. Gece gündüz kaleyi toplarla dövdürdü. Ne var ki, açılan gediklerden kaleye girenler, askerlerimizin süngüsüyle yok edildiler. Sonuçta Napolyon, ordusunun yarısını kaybetti. 21 Mayıs’ta Akka’dan ayrılırken avazı çıktığınca bağırıyordu: “Kader beni bir ihtiyarın oyuncağı yaptı! Akka’da durdurulmasaydım, bütün Doğu’yu ele geçirecektim!” Napolyon, yenilmezlik unvanını Akka’ya gömdü. Cezzar Ahmed Paşa ve Akka kahramanlarından, ömrü boyunca unutamayacağı ağır bir ders aldı.

Millî Mücadele’de ilk cephe Fransızlara açıldı

Fransa, Osmanlı’dan ve Türk milletinden son büyük tokadı Millî Mücadele zamanında yedi. Fransa’nın Maraş, Antep ve Urfa’yı işgal etmesiyle 1918 yılı sonlarında Güney Cephesi açıldı. Batı Cephesinde Millî Mücadele’nin henüz resmen başlamadığı bu süreçte bölge halkı, Kuva-yı Milliye birlikleri teşkil ederek Fransa’ya ve işbirlikçileri Ermenilere karşı cihat ve hürriyet sancağını açmakta gecikmediler.

Millî Mücadele’de “ilk kurşun” Güney Cephesinde Hatay’ın Dörtyol ilçesine bağlı Karakese köyünde Mehmet Çavuş (Kara) tarafından, Fransız-Ermeni işgalcilere karşı 19 Aralık 1918’de atıldı.

Sütçü İmam ve Arslan Bey unutulur mu?

Fransa, Maraş Müdafaası’nı, Sütçü İmam’ı, Rıdvan Hoca’yı, Arslan Bey’i ve Vezir Hoca’yı nasıl unutur? 31 Ekim 1919’daki Uzunoluk Hadisesi’nde, hamamdan çıkan Müslüman kadınlara ilişip peçelerini yırtmaya kalkışan Fransız üniformalı Ermeni lejyonerlerinin karşısına adeta bir heykel gibi dikilen ve Fransız emperyalizmine haddini bildiren Sütçü İmam zihinlerden kolay silinir mi?

Bir süre sonra 28 Kasım 1920’de Fransız ko­mutanın, Maraş Kalesi’ndeki Osmanlı bayrağını in­­dir­mesi üzerine Ulu Camii İmamı Rıdvan Hoca mihmandarlığında yüzlerce kahraman Maraşlının bir iman seli olup, tekbirlerle kaleye hü­cum etmeleri ve istiklalimizin remzi bayrağımızı tekrar göndere çekmelerini Fransa unutsa da, tarih unutur mu?

21 Ocak 1920’de başlayan silahlı direnişe liderlik eden Arslan (Toğuzata) Bey’in ve kahraman savaşçılarının hafızalardan silinmesi mümkün mü? 12 Şubat 1920’ye değin 22 gün 22 gece süren, Millî Mücadele’nin bu ilk halk savaşında muzaffer olan taraf, Arslan Bey komutasındaki Maraşlılar oldu. Öyle ki Fransızlar, 11 Şubatı 12’­ye bağlayan gece kaçarken nal ses­leri duyulmasın diye atların ayaklarına keçe bağladılar.

Şahin Bey hâlâ hafızalarda

Etrafına topladığı 200 milisle Kilis-Antep yolunda Fransızlara kök söktüren, Antep Savunması’nın abide kahramanlarından Şahin Bey’in, Antep ufuklarında dalgalanan hayalini Fransa yok edebilir mi? 21 Şubatta 1920’de Fransız komutana gönderdiği mektuptaki şu muhteşem sözler hâlâ hafızalardadır: “Namus ve hürriyet için ölüme atılmak bize, Ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir an evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza!”

26 Mart sabahı, Elmalı Köprüsü’nün taşlarını siper ederek sel gibi akan düşmana karşı tek başına vatan olup şehitliğe yürüyüşü, sadece Fransız Yüzbaşı Andrea Lefeure Tailon’un hayalinde mi yankılanıp durur: “O genç subayın hayali, bütün Kilikya maceramızda bizi bir gölge gibi kovaladı!”

Çocuklar bile savaştı Fransızlarla

Antep Savaşı’nın şahitlerinden Lohanlızâde Mustafa Nureddin’in çarpıcı ifadesiyle “Antep’te, çocuklar bile kahraman kesilmişlerdi.” Urfa Savunması’nda henüz 14 yaşındaki Bozan, Fransızlar şehirden kovulurken destansı kahramanlıklar sergiledi. Halk, onun için türkü bile yazdı:

Oturmuş yarasını bağlıyor

Fransız askeri hüngür hüngür ağlıyor

Be değme, değme Bozan değme!

Vursun kırsın Fransız’ı, yavruma değme!

 

Sebeke dağından indim dereye

Atılıyor bombalar, bilmem nereye

Türk çeteleri dönmez geriye

Be yürü! Yürü Bozan Yavrum yürü!

Vursun kırsın Fransızları, aslanım yürü!

Son 

Fransızları inancımızdan ve tarihimizden aldığımız ruhla uyarıyoruz: Siz canları tatlı ademlersiniz, çatmayın bize; çünkü biz, sizin hayatı sevdiğinizden daha çok ölümü seven bir ahfadın torunlarıyız!
Nurettin Topçu’nun da dediği gibi bizim milletimiz kadar ölülerimiz de büyüktür. Gökyüzümüz bu kadar maviyse; kendi göğünün maviliklerini ona katan ölülerimizin çokluğundandır! Unutmayın, nedametler çare olmaz; zira tarih keşkeler kabristanıdır!

-İsmail Çolak