Fatih Sultan SemizİslamiyetNasihat

Bir Ahiretlik Dünya

1.3BinOkunma

Peygamber aleyhisselam’ın ettiği dualar bizim için sadece güzel kelimelerin bir araya getirilişi değildir. Asla değildir. O’nun ettiği dualar bize, ideal duadan daha fazla “Allah’tan ne istenir ne istenmez”i anlatır.

Mesela Peygamber aleyhisselam şu duayı sürekli yapardı: “Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, yaşlılığın getirdiği takatsizlik (güçsüzlük) ve bunaklıktan, kasvetten (katı kalplilik), gafletten, yokluktan, zilletten, mal ve hayır azlığından, meskenetten (kötü hal) Sana sığınırım. Nefsin doymak bilmeyen ihtiyaç hissinden, küfürden, fasıklıktan, hakka muhalefetten ve ayrılıktan, nifaktan, süm’adan (amelleri insanların duyması için yapmak), riyadan Sana sığınırım.

Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, barastan ve her türlü kötü ve müzmin hastalıklardan Sana sığınırım.” (Buhari, Tefsir, 16/1; Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 1489; Hâkim, el-Müstedrek, I, 712/1944)

Bir tane de istediği dualardan yazacak olursak: “Allah’ım! Beni, iyilik yaptığında sevinen, kötülük yaptığında ise hemen hatasını anlayıp istiğfar eden kullarından eyle!” (İbn-i Mâce, Edeb, 57; Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 1462)

İçten bir “amin” diyebilecek miyiz?

İlkinde sığındığı duaya, ikincide de istediği duaya örnek verdiğimiz Peygamber aleyhisselam’ın aslında bizlere verdiği mesajlar çok açık. Günah işlemediği halde istiğfar eden bir kul olmak istemesi, Allah’ın en sevdiği kul olduğu halde kötü sondan, fasıklıktan Allah’a sığınması bize verilen açık mesajlardan.

Şimdi Peygamber aleyhisselam’ın Allah’tan bir isteği var ki, kendimize dönüp şu soruyu sormamızı gerektirecek bir istek bu. Acaba biz bu duayı gönül rahatlığıyla hiç yaptık mı? Duasında buyuruyor ki Peygamber aleyhisselam: “Allah’ım! Muhammed ailesinin rızkını, kendilerine yetecek kadar ihsan eyle.” (Buharî, Rikak 17; Müslim, Zühd 18, 19)

Ellerimizi açıp bu duayı en içten duygularla “amin” diyebiliyor muyuz? Yoksa nefsimiz bizi daha fazla iste, diye dürtüyor mu? Zenginlik başlı başına kötü olan bir durum olmadığını izah etmemize gerek yok. Zekatını verdikten, haccını yaptıktan, ehlinin geçimini sağladıktan sonra zenginliğe kimse kötü demez, ama dünyaların önüne altın olarak sunulan bir peygamberin ‘yetecek kadar’ istemesinin bize söylediği bir şeyler yok mu? Acaba dünya iyi bir şey olsaydı Peygamber aleyhisselam bunu Allah’tan istemez miydi? Ki, O, bütün dünyaları eline alsaydı yine de kalbine, ondan bir dirhem bile sokmazdı.

O’nun kalbi Allah’tan bir saniye bile uzak kalmadığı halde yine dünyaları istemiyordu da ‘yetecek kadara’ razı oluyordu. Çünkü ümmetinin kendisinden sonra düşeceği fitneler arasında en belalılar listesinde mal, dünya sevgisi olduğu ona bildirilmişti. Ama biz bu kadar uyarıya rağmen kaçmamız gereken dünyanın peşine düştük. Biz peşine düştükçe o da bizden kaçtı. Oysa biz onun peşini bıraksaydık kendi ayaklarıyla tıpış tıpış bize gelecekti.

Dünyanın kuaförü şeytandır

Anlamak istemedik. Dünyanın makyaj yapmış, estetik ameliyatı olmuş 80 yaşında bir insan olduğunu anlamadık. 80 yaşında insan, insanî fonksiyonlarını yerine getiremediği halde, eğer onu boya badana ile 18’lik bir delikanlı yapsak bile yine o fonksiyonları yerine getiremeyecektir. Ama gözümüze güzel veya yakışıklı görünecektir.

Dünyada böyledir, aldatıcıdır, yaşlıdır, geçicidir ama şeytanın kuaförlüğünü yaptığı dünya bizim gözümüzde gerçek, genç, kalıcı bir pozisyona geliyor. Şeytanın kullandığı fondötenlere, rimellere, rujlara, ojelere kanmadan bu hayatı yaşayanlar bildiler ki; dünyaya attığımız bir adım ile imanımızdan bir adım geriye gideceğiz. O yüzden namaz ilmihalini öğrendikleri gibi, dünyayı sevmemeyi öğrenmeyi de kendilerine bir görev bildiler. Dünyayı severek kılınan namazların huşudan yoksun olacağını bildiklerinden tekbir için ellerini kaldırdıklarında ellerinin gerisiyle dünyayı da geri attılar.

Zühd panzehirdir

Oruç, zekat, hac, sadaka, evlilik ve daha nice ibadetler dünya sevgisiyle yapıldığında ortaya çıkmayan arıza kalmaz. Evlilik dünya sevgisiyle yapıldığında şirket ortaklığına döner. Eşlerin birbirine tahammül etmediği, herkesin kar-zarar dengesi gözettiği bir ilişki olur. Hac, dünya sevgisiyle yapıldığında Araplara para kazandırmak olarak görülür.

İbadetlerimizin içine ne kadar dünya sevgisini karıştırırsak, o ibadetin kabul olma olasılığını o kadar düşürürüz. Dünya sevgisi ahiret hayatının zehridir. Bu zehrin panzehri de, zühddür. Yani dünyayı kalpten söküp atmaktır. Cebine giren dünyalığın kalbine girememesidir. Altın ile taşın, övgü ile yerginin senin için bir olmasıdır. Dünyaya tenezzül etmeden, kimseden dilenmeden, dünyadan ayrılırken gözünün açık gitmemesidir.

Zühd panzehrini aldık mı, artık hayat bizim için daha yaşanabilir olur. Kimsenin önündeki bal çanağı bizi ilgilendirmez. Çünkü biz kendi önümüzdeki yoğurt kâsesiyle ilgileniriz. Zühdü hayatımızın temeline koyduk mu, artık elimiz, kolumuz dünya için yorulsa da, kalbimiz dünya için yorulmaz. KPSS artık bizim için çalışılması ama kazanılmayınca hayata küsülmesi, isyan edilmesi gereken bir noktada durmaz. Eğer zühdü kuşanırsak elimiz işte ama gönlümüz yarda yani Allah’ta olur.

Zühd yoksa kıskançlık, oburluk, haddi aşma, tahammülsüzlük, uzun emel, dünyayı gaye edinme vardır ve zühdü elde etmek de hiç kolay değildir. Bu yolda çok kişiyi eskitti bu dünya, çok kişiyi yaşlandırdı. Dünyaya karşı gönlünü zincire vurmak çok zordur, demek yeterli değildir. Miraç görmüş Peygamber aleyhisselam’ı bile işlemeli bir cübbe namazda oyaladı ise bütün dünyanın işlemelerinin gözümüzün önüne serildiği bizler, nasıl olur da ayakta durabiliriz diye oturup ciddi ciddi düşünmeliyiz.

Dünya sevgisi kötülük evinin anahtarıdır

Yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle önümüze serilen dünyanın kalbimize girmemesi için neler yapmamız gerektiğini bilmediğimizden bugün bütün haramlarla baş başa kaldık. Faizin yayılmasının nedeni kutuplarda yaşayan penguenler değil, içimizdeki dünya sevgisi. Zinanın yayılmasının nedeni ren geyikleri değil, daha güzeli, daha fazlasını istemememize neden olan dünya sevgisi.

Irkçılığın, makam tutkusunun, ağaçları kesip yerine binalar dikiyor olmamızın nedeni Orta Asya’dan göç eden müteahhitler değil, içimizdeki daha fazla yaşama arzusu, dünyanın getirdiği üstünlük duygusu. Fudayl bin Iyad’ın şu sözü aslında söyleyeceklerimizi tek cümleyle beraber izah ediyor: “Allahu Teala bütün kötülükleri bir evde topladı ve bu evin anahtarını dünya sevgisi yaptı.”

İyiliklerin, kötülüklerin, beklentilerin, gözlerin dönmesinin, dünyanın, ahiretin, kaderin, rızkın, tevekkülün, kargaşanın, hengamenin, doyumsuz olmanın, ben güzele güzel demem güzel benim olmadıkça, mantığının, bencilliğin, cimriliğin, kalbin dünyaya meyletmesinin nedenini Şûrâ Suresi, 20. ayetinde bize bildirmişti Allah azze ve celle: “Kim ahiret kazancını isterse onun bu kazancını arttırırız; kim dünya kazancını tercih ederse ona da bundan veririz; ama onun ahirette hiçbir nasibi olmaz.”

Hangi nasibin peşinden koşuyoruz, kimden neyi istiyoruz, ne için çalışıyoruz bir daha düşünelim. Sonra kalbimizin ağrılarının neden olduğunu anlayacağız. Sonra da zühd ilacını içmeden bu hastalıklardan, bu yorgunluktan kurtulamayacağımızı bileceğiz. Bunu bildikten sonra ilacı alıp kullanmak için vakit geçirmememiz gerektiğini söylemeye gerek yok sanırım. Çünkü bu dünya sivrisineğin kanadı kadar değersiz, ama ahiretimizi kazanmamız için gerekli.

-Fatih Sultan Semiz