Söyleşi

Prof. Dr. Münire Kevser Baş: Diriliş Kalben, Ruhen Ve Aklen Dirilmektir

880Okunma

Diriliş fikriyatının temelini ve gayesini açıklayabilir misiniz?

Diriliş fikrine ilham veren birkaç şey var. Birincisi, “Bir insanı dirilten bütün insanlığı diriltmiş gibidir.” ayet-i kerimesidir ve bu ayeti dergisinin şiarı olarak kullanıyor. İkincisi, amentüde geçen, öldükten sonra diriliş fikridir. Üçüncüsü ve en önemlisi de; o, bütün varlığı örnek alıyor. Varlık, kendi içinde bir hayatiyetle devam ediyor ve bu art arda gelen bitmez bir süreç, tam da tabiattaki gibi.

Varlığın kendisinde asla yok olma yok, diriliş var. Bu tarihî, sosyolojik anlamda da geçerlidir, diyor. Bütün varlığın birbiriyle katman katman alakası olduğunu algılıyor. Örnek olarak masal şiirinde; bir babanın yedi oğlu sırasıyla Batı’ya gidiyor, orada başlarına bir takım işler geliyor.

Baba bunu yağmur sularının acı ve buruk olmasından anlıyor… Olumsuz bir şey olunca tabiata bu olumsuzluk olarak yansıyor. Burada kozmik bütünlüğe vurgu yaparak varoluşun bütün unsurlarının birbiriyle alakası olduğunu söylemek istiyor.

Üstadın düşünce dünyasının oluşumunda hangi isimlerin etkisi olmuştur?

Modernleşme sürecimiz üç kanattan yürüyor; Batılılaşmacı kanat, İslamî duyarlılığın ön planda olduğu kanat ve milliyetçi eğilimlerin ön planda olduğu kanat. Sezai Karakoç İslami eğilimlerin ön planda olduğu zincirin halkalarından birisi. Bu halkanın Mehmet Akif, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç olarak devam ettirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Necip Fazıl ile bambaşka bir ilişkisi var, usta çırak gibi. Üniversite sınavını kazanıyor, o arada bir boşluk var, memlekete gitmiyor. İstanbul’a, Necip Fazıl’ın yanına gidiyor. Bir aya yakın süre yanında kalıp dergiye yardım ediyor. Bunlar yakın dönem. İkincisi; uzak dönem ilham aldığı eğilimler var. Sezai Karakoç İslam düşüncesinin kalbi önceleyen kısmından ilham alıyor.

Önemli bir kaç isim var; İbn-i Arabi, Mevlana, Yunus Emre, İmam Gazali ve İmam Rabbani. Mahmut Erol Kılıç, Sezai Karakoç için “Çağımızda ekber-i neşveden ilham alan isimlerdendir.” diyor. Sezai Karakoç, İslam medeniyetinin bize tevarüs eden en önemli isimlerinden ilham alarak onları hem okuyor hem dönüştürüyor. İbn-i Arabi’yi bugün herkes okuyamaz ama Sezai Karakoç’u okuyabilir. Daha güncel bir dil ve modern form içinde bugüne taşıyor. Aynı düşünceyi çağımız içinde yenilemiş ve güncellemiş oluyor.

Medeniyet kavramı hakkında farklı tanımlar ve yaklaşımlar var. Sezai Karakoç medeniyet kavramını nasıl tanımlar?

Sezai Karakoç’un medeniyeti yeniden tanımlamak kaygısından daha ziyade çağımız İslam dünyasının tamamına ilişkin bir perspektif geliştirme, bir çözüm üretme kaygısı var. En azından 150-200 yıllık bir süreci göz önünde bulundurmamız lazım. Çünkü yalnız bizde değil bütün dünyada görülen büyük bir çözülme yaşanıyor. İnsanlık hem fikrî hem bilimsel hem sosyolojik hem tarihsel büyük bir dönüşüm yaşıyor.

Tanzimat’la birlikte ve akabindeki süreçte “Batı’nın olumlu yanlarını alma ve olumsuz yanlarından uzak durma” formülü haklı ve tek formül gibi önümüze sürüldü. Sezai Karakoç diyor ki; bu formül isabetli değil, çünkü medeniyet dediğimiz vakıa bütünlüklü bir yapı, buradan bir şey alırsanız bu sistem bozulur, buradan tek bir şey almak mümkün değildir. Küçük bir parça dahi aldığınız zaman o çorap söküğü gibi devamını getirir.

Sezai Karakoç medeniyet kavramını gündeme getirerek; modernleşme sancımız parçalı bir şekilde çözüme ulaştırılamaz, diyor ve bütüncül bakmayı öğretiyor. “Medeniyet özünde bir tanedir ve o da vahyin şekillendirdiği hakikat medeniyetidir. Bunun çağlar boyunca peygamberler tarafından yenilenen versiyonları var. Bunun en son versiyonu da İslam medeniyetidir. Vahyin dışında gerçekleştiğini düşünülen ve kendini medeniyet diye sunan şeyler aslında anti medeniyettir.”

 

Sezai Karakoç’un düşünce dünyasında Doğu ve Batı nasıl tanımlanır?

Sezai Karakoç Batı’yı çok iyi bilir, kendisinden önceki Müslüman entelektüellerinden ayrılan önemli yanlarından birisi budur. Daha üniversite yıllarındayken onların süreli yayınlarını takip ediyor, en önemli kültürel yapıyı oluşturan eserleri okuyor, şiirini, sinemasını çok iyi takip ediyor. Batı’yı toptan reddetmiyor, Batı’nın kendi içindeki hakikat damarını arayan kanallarla el ele tutuşmak lazım diyor. O, Batı’yı bilir ve Batılılaşmayı reddeder.

Doğu’ya gelince; İslam ile Doğu’yu her zaman örtüştürmemek lazım. Çünkü Doğu dediğimizin içinde hem etnik hem dinî farklı unsurlar var. Doğu, Batı ve İslam diye hepsinin ayrı ayrı kavramlaştırılması gerektiğini düşünüyor.

Sezai Karakoç Yitik Cennet isimli eserinde Peygamber tarihini “başlı başına bir hakikat medeniyeti” olarak tanımlar. Hakikat medeniyetini anlamada ufkumuzu açacak peygamberler tarihi alanında yapılmış çalışmalar var mıdır?

Hemen aklımıza Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısası Enbiya’sı geliyor, bu alanda başka çalışmalar da mevcut. Ama Sezai Karakoç’un yaptığı onlardan farklı bir şey… Yitik Cennet, edebî bir üslup ile yazılmış, peygamberleri diriliş perspektifiyle yorumlama çalışmasıdır. Örneğin; İslam’ın Dirilişi, doğrudan, bugünün sorunlarını anlatır, günceldir. Yitik Cennet ise, tarihî, sosyolojik düzlemin çok daha üstüne çıkarak zaman ve mekan üstü olarak bütün varoluşa bakar. Hz. Adem’den peygamberimize kadar olan süreci kozmik şümullü bir bakış açısıyla nasıl yorumlamamız gerektiğini anlatır.

Sezai Karakoç’un tabiri ile düşüncede diriliş olmaksızın inançta diriliş gelişmez. Düşünceyi diriltmek için atılması gereken adımlar nelerdir?

Diriliş “iç ben”e hitap eder. Metin çarpar sizi. O diyor ki; metin “iç ben”e hitap ederse orada bir sağduyu dirilişi gerçekleşir ve bu hem düşünce hem ruh hem kalp, hepsini yeniden düşünmeye, yeniden akletmeye, yeniden sorgulamaya iter ve diriliş bundan sonra başlar.  Diriliş kalben, ruhen ve aklen dirilmektir. Bu üçünün sağlıklı düşünme bilincini diri tutması gerekir.

Sezai Karakoç şairi “Geleceği bugüne çeker. Bizden birkaç yüzyıl ilerde yürür.” diye tanımlar. Bu tanımdan hareketle siz Sezai Karakoç şiirlerini nasıl değerlendirirsiniz?

Sezai Karakoç şairi toplumun önünde bir öncü gibi görüyor. Toplumun sevincini de hüznünü de en güzel dile getiren adamdır. Şiirinin bir görevi olduğunu düşünüyor. Onun şiiri, diriliş tezinin felsefesinin estetik plandaki görünüşüdür. Sezai Karakoç’un bazı şiirlerini çözemezseniz düz yazıları size rehber olur, bazen de düz yazılarını çözemezsiniz şiir ona rehber olur.

Sezai Bey Yüce Diriliş Partisi’nin bayramlaşmasında; “Maksat parti değil, günlük siyaset değil. Amacımız İslam aleminin dirilişidir, harekettir.” dedi. Üstadın bu hareketini siyaseti amaç olmaktan çıkarıp tekrar araç haline getirme ve diriliş fikriyatının aksiyona dönüşmesindeki bir adım olarak yorumlayabilir miyiz?

Elbette. Zaten diriliş hiçbir zaman büyük bir kitle partisi olmadı. Onun için diriliş tezinin hayatta karşılık bulması önemli. İslam dünyasının yaşadığı sancıların çözümüne ilişkin bütün ömrü boyunca düşünce üreten bir zihin ve bu zihnin beklediği şu; üretilen düşünceler İslam dünyasındaki sancılara merhem olur mu? Buradaki amacı, diriliş tezinin güncel ortamda karşılık bulması ve gerçekleşmesidir, ideali ve hedefi budur. Diriliş tezi sadece teoride kalmasın, hayatta da bir karşılık bulsun istiyor.

Diriliş fikriyatını anlamak isteyen gençlere tavsiyeleriniz nelerdir, nasıl bir yol haritası izlemeliyiz?

Sezai Karakoç’un metinlerini okumak için herkes kendine uygun metotlar geliştirebilir. Mesela şiir sevenler şiir ile düzyazı sevenler önce sosyal tahlillerin olduğu İslamın Dirilişi, İnsanlığın Dirilişi, İslam gibi kitaplardan başlayabilir, sonrasında Yitik Cennet, Ruhun Dirilişi, Diriliş Neslinin Amentüsü okunabilir.

Şiiri ile düzyazı birbirini takviye ettiğinden birlikte okunabilir. Onun hakkında yapılmış pek çok çalışma var, onlardan yola çıkılabilir. Turan Karataş hocamızın tezi var, benim doktora tezim var, yeni yapılan doktora tezleri var, bunlardan da yola çıkmak mümkün. Ama ben her şeyden önce kendi eserlerini tekrar tekrar okuyarak devam edebileceklerini düşünüyorum.

-Sümeyye Yıldırım