Büyüklerimiz bize;“Dünya için yürü, ahiret için koş!” diye tavsiye etmişti. Değersiz, sevgisiz ve tutarsız insanların, insanlığın kaderine yön verdiği bir iklime doğru koşar adım ilerliyoruz. “İnsanlıktan çıktık!” diyenler acaba haklı mı? Güçlü devletler insanî bir dünya istemiyor. İkinci dünya savaşında insanlığın aklını esir alan Hitler vb. faşist liderlerin inşa ettiği kirli zihniyet aşıldı. “tarihin sonu” ve “medeniyetler çatışması” gibi tezler kötülüğü bir kaç adım daha ileri taşıdılar.
Kimdir bu “Batı”?
11 Eylül 2001’de yaşanan ikiz kule saldırısından sonra Bush’un “Ya bizimlesiniz veya bize karşı”doktriniBatı’nın aklını esir aldı, artan yabancı düşmanlığı mazlumlara karşı öfkenin ve nefretin bayrağı haline getirildi. “Kötü olan ben değilim, o!”,“Hayat biçimlerimiz tehdit altında!”,“Biz kendimizi savunmazsak onlar ilkel hayat tarzıyla ülkelerimizi istila edecekler.”vb. sözlerle Afrika, Asya ve Ortadoğu’dan gelen göçmenlere karşı nefret yüklü ve saldırgan politikalar yürütüyorlar. Çinliler, yeni bir yayılmacı dalga ile her yere yerleşiyor!
Bu işlerin kökü eskiye dayanıyor. Misyoner mantıkla kurgulanan materyalist eğitim sonucunda coğrafya idrakimiz ve tarih şuurumuz bozuldu. Milletleri aslîhüviyetinden koparmak için nesilleri eğitim yoluyla ele geçirmeye uğraştılar ve misyonerlik yoluyla bunu her yere yaydılar. Misyonerlere ilk teknokratlar da denilmiştir. Dünya barışını tehdit eden bazı uygulamalar, önce belli laboratuvarlarda test edilerek işleme konuldu. Toplumları dinden ve geleneklerinden kopararak sömürmek için kavramlar hakkında fonksiyonel tarifler yaptılar. Her gruba farklı metotlarla yaklaştılar.
Ülkeleri sömürmek için görevlendirilen misyonerler toplumların gözünü boyuyorlar, bilim ve teknik konularında öncü gibi davranıyorlardı. Sızdıkları toplumların geleneklerini gülünç göstermeye çabaladılar. Servet dağıtarak taraftar bulmuş, aşırı/kurgu nezaketleriyle toplumları yoldan etmişlerdi. Servet tutkunu ve tamahkarlar paraya boğulmuş;aklı kalıcı değer zannedenler bilimsel bilgi ve veriyle yola sokulmuş,ahlakı kalıcı değer görenleri:“Biz de ahlaklıyız, teknik ve ilerlemenin de ahlaka ihtiyacı var.” diyerek etkilemişler. Kendi halinde yaşayanlara ise ölüm, cehennem, iyilik vb. konular üzerinden seslenerek onları bağımlı hâle getirmişler…
“Batı” dediğimiz zaman bir coğrafyayı ve kültürü işaret etmiş oluruz. “İslam” denildiğinde ise bir ideal, iman, iddia ve hayat görüşünü ifade etmiş oluruz. Günümüzde “Batı”, ağırlıklı olarak tüketim ve gösteriş kültürünü ifade ederken; İslam bazı konular üzerinden “çok eşlilik, şehvet, kölelik” gibi, tartışma konusu olarak gösterildi. Bizi savaşarak yenmenin maliyetli olduğunu gördükleri için taktik değiştirdiler; aile yapımızı tahrip ederek ve manevî değerlerimizi kötüleyerek kafalarımızı karıştırdılar, bizi tarih önünde ve toplum huzurunda küçük düşürme gayretine girdiler. Birçok Müslüman bu zokayı yuttuğu için;İslam’ın hakikatlerini, medeniyetimizin güzelliğini ve büyüklüğünü kendi insanımıza anlatamadık. “Türkleri yenmek için önce onların tarihini yenmek gerek…”(Rus General Michail Grigor Cernayev)
Cemil Meriç, Batı’nın İslam karşıtlığı üzerinden kendi ideolojisini tahkim etme isteğine vurgu yapmıştı. “Batı, kılıçla elde edemediği zaferi yalanlarla kazanmak için Haçlı seferlerinden beri taarruza devam ediyor. Batı kendi tarihinde yer alan her kepazeliği yüceltiyor. Biz ise geçmişimizde karşımıza çıkan minnacık kusurlara takılıp kalıyoruz. Bu ne şuursuzluk!” demişti. Haçlı seferlerinden beri yürütülen taarruzun hedefi aynıdır. Anadolu’yuİslam yurdu olmaktan çıkarmak, izzetimizi ve şerefimizi azaltmak istiyorlar. Mevdudî’nin “Dikkat edin kardeşlerim! Batı’nın ideolojileri sizin İslam’ınız olmasın!” cümlesi benzer yönde yapılmış bir ikazdır.Kilise ve papazlar dünya hayatını geliştirmek adına üretilen araştırmalara, yeniliklere ve kainatı keşfetmeye yönelik arayışlara şüpheyle yaklaşmış, bu konuları çalışan bilim adamlarını da din dışı ilan etmiştir. “Bundan böyle bilim, yalnızca gücün peşinde koşmalıdır” demiştir. Dünyayı cehenneme çevirme mantığıyla hareket eden Batılılar, bu mantığın köklerine dine karşı bilimi yerleştirerek uygulamaya başlamıştı. Kilisenin bu tutumuna karşı oluşan tepkileri kendi içinde tutarlı ve sonuç alıcı bir formülle izah eden Francis Bacon “Bilim; hakikati bulma sevdasından vazgeçmelidir.” demişti.
Yeni dünya düzenine doğru
Yeni dünya düzeni kurmak için uğraşan Batılı elitler; 7 aşamalı bir plan ortaya koymuş ve bunu uygulamaya koymuşlar:
1) Haritalar baskıyla veya savaşla değiştiriliyor.
2) Enerji kaynakları ve içme suyu kaynakları zorla veya hileyle ele geçiriliyor.
3) Teknolojik birikim ve gelişim kontrol ediliyor, beyin göçüyle kabiliyetli insanlar devşiriliyor.
4) Finans-Kapital ülke yönetimleri için elzem hale getiriliyor.Faiz, döviz, borsa ve kredi sarmalıyla devletler zayıflatılıyor, kaynakları talan ediliyor. Fertleri kredi, kredi kartı; devletleri ve kurumları ise ucuz kredi vererek borçlandırıyor, dirençleri zayıflatılıyor.
5) Küreselleşmenin mecburî istikamete dönüştürülmesi suretiyle kitleler tüketim kültürüne kurban ve köle hâline getiriliyor.
6) Liderler veya yakın çevreleri ele geçirilerek psikolojik harp teknikleriyle toplumlara “mağlubiyet ideolojisi” dayatılıyor.
7) Din hayattan koparılıyor: Dinin iradeyle iman etme ve teslimiyet anlayışı zedeleniyor, kötülüklere karşı toplumlardaki direniş ruhu kaybettiriliyor. FETÖ vb. kurumlar, “Neo Selefizm” ve “Kuran Müslümanlığı” gibi büyülü kavramlarla din düşmanlığı, gelenek düşmanlığı gibi gösterilerek yaygınlaştırılıyor.Tüm bunlar, Batı aklını yöneten güçlü sermaye gruplarının ortaya koyduğu “üretilmiş gerçekliklerdir.” Barış ve adalet gibi değerlerin yok edildiği bu zamanda milletlerin özgürlük anlayışı ve direniş ruhu kaybettirildi. İdeolojileştirilmiş inançlar ve sanal gerçekliklerin kullanılması sonucunda kurguladıkları sahte dinî anlayışla her şeye sahip olmak için dünyaya hâkim olma hırsı adım adım hayata geçiriliyor.
İslam dünyasını ve diğer medeniyet havzalarını iddialarından vazgeçirmeye çalışsalar da, toplumlara “Batı’ya ayak uyduranlar daha konforlu yaşayabilir!” fikrini yaysalar da biz biliyoruz ki geleceği inşa edecek olan, “Batılı değerlere” teslim olmayan insandır. Batı uygarlığının eski Roma’dan farkı sadece topraklara değil zihinlere de hükmetme arzu ve iradesidir. Batı uygarlığı(!) uzun zamandır, milletleri “gözdağı” veya “beyin yıkama” metoduyla baskı altına alıyor. Batılıların uluslararası düzeni; kendi ülkeleri arasında denge kurma, diğer ülkelere dizginleme, yola getirme ve hizaya sokma, politikaları uygulayarak toplumları kendi menfaatlerine uygun şekilde yönetme düzenidir.
21.Yüzyılın egemen güçleri diğer ülkelere -güya- uygar ve medeni olmaları için 3 şartı dayatıyorlar;
1) Piyasa Ekonomisi
2) İnsan Hakları
3) Demokrasi
Biz ne yapacağız?
Bunları dayattıktan sonra, “benim yönettiğim piyasada”, “benim verdiğim kadar insan hakları”, “benim istediğim kadar demokrasi” demekte ve emri altındaki diktatörlerle kol kola girerek kaynakları sömürmeye devam etmek için yaptığı “helvadan putları” acıktığı için değil zevkle yemektedirler.Çağlar boyu adaleti ve bağımsızlığı esas alarak yaşayan bir milletin evlatlarının, geldiğimiz noktada hakikat üzerine değil de “ekonomik çıkar ve iktisadî bağımsızlık” üzerinden konuşması insanların değerlerinden ve ülkelerinden ziyade menfaatlerini düşünmesinin bir sonucudur. Bu durum beraberinde insanî olandan uzaklaşmayı ve hakikatten kopmayı getirdi.Peki, biz ne yapacağız? Böyle bir dünyada huzurlu ve barış içinde yaşamak zor olsa da bunun imkanı üzerinde çalışmaya devam edeceğiz. Bilgi üretmek, gelenek inşa etmek, adaleti yaymak ve örneklik oluşturmak için öncelikle iki temel sorunu çözeceğiz: “selam ve eman”yani “barış ve güvenlik”. İnsanla ve toplumla barış içinde yaşayarak ve herkesin güvenliğini sağlayarak yaşamak gerekiyor. İslam dünyasında, bu sorunları çözecek olan anahtar dindir.
Tefrika, fakirlik ve cehalet gibi hastalıklar çoğalınca barış ve güven sorununu çözmenin zorlaşacağı unutulmamalıdır. Dinî konularda bütüncül bir yaklaşıma ve kardeşlik şuuruna sahip olunmadığı zaman, din üzerinden bölünme ve parçalanma başlayacağını unutmayalım. Din böyle durumlarda ilaç/şifa olmaktan çıkıp, zehir haline gelebilir.Fikir savaşında mağlup olan milletler cephe savaşında galip gelemezler. Toplumlar, sosyal ve siyasî yapısını geleceğe taşıyan tohumu bozacak kurdu kendi bünyesinde taşır. Yılmadandireneceğiz ve daha adil bir dünya kurmak için gayret edeceğiz. Bunu temin etmek için çelik çekirdek hükmünde bir öncü grup oluşturarak mücadele edeceğiz. Bu bizim tarihe vefamız, nesillerimize olan borcumuzdur…
-Selim Cerrah