DosyalarMustafa Şen

Bir Küresel Ve Sistemsel Mesele Olarak Zalimlik Ve Mazlumluk

1.39BinOkunma
  • Mazlumun nesi sorulmaz?
  • Dini!
  • Başka?
  • Varlık seviyesi!
  • Yani?
  • Yani; insan mı, hayvan mı, bitki mi, taş mı, toprak mı?
  • Daha başka?
  • Nerede olduğu!
  • Bu ne demek?
  • Bu şu demek: Zulüm yeryüzünün neresinde; dahası yeryüzünde mi, gökyüzünde mi?
  • Yani?
  • Yanisi şu: Buzulu eritirsen zulümdür, ozon tabakasını delersen zulümdür, uzayı çöplüğe çevirirsen o da zulümdür…
  • Sorulmazları anladık, peki bu konuda ne sorulabilir?
  • Zulüm içeride mi, dışarı da mı diye sorulabilir.
  • Cevap ne?
  • Hem içeride, hem dışarıda!
  • Ma-mânâ?
  • Zulüm meselesi bireysel/indî/vicdanî bir sorun mu yoksa toplumsal, hatta küresel ve sistemsel bir sorun mu?
  • Sorduk, hangisi?
  • Bakacağız!…

Zulüm ne, zalim kim, mazlum kim; hatta mazlum ne? Bu konuyu beş başlık altında ele alacağız. Zihniyet meselesi, ona bağlı olarak bilinç durumu. Meselenin bir sistem sorunu olduğunu görebilmek. Görmenin yetmemesi, karşı tavır ve davranışlarda bulunmak gibi somut adımlar atılma zorunluluğu. Bunun ilk adımı olarak eğitim. Medyada ve kamuoyunda gündemde tutmak, toplumsallaştırmak.

Rahmetli Erbakan Hocamız, teşkilat eğitimlerinde bize İslam’ı şu kısa cümleyle anlatırdı: “İslam, Hakk’ı tazim ve mahluka şefkattir.” Ne büyük kelam! O zamanlar bu sözü tam olarak anlar mıydık, bilemiyorum. Ama şimdi, sanırım o sözün içindeyim ve derununa erişmeye çalışıyorum. Hakk’ı tazim zaten Müslüman olmanın ön şartı. Fakat ya mahluka şefkat? Mahluk ne? İnsan mahluk, Müslüman olan insan mahluk, Müslüman olmayan insan da mahluk.Her âdemoğlu mahluk, her varlık mahluk… İş burada bitti mi? Bitmedi. Alemlerin Rabbi’nin her alemde yarattığı mahluk;yerdeki karınca, dalgalanan deniz, halden hale giren bulut, zerreye odaklanabilen kartal; ötelerde yıldızlar, galaksiler ve bilmediğimiz daha nicesi! Hepsi mahluk.Yani, Hâlik olan Hakk’ın yarattığı varlıklar. Her birimiz O’ndan geldik, O’na döneceğiz. Ne ile? Tazim ve şefkat ile!…Tazim ama illa şefkat!

Mazlumdan kasıt ne?
Bir Müslüman zihin,“mazlum”ve“mazlum coğrafyalar” derken neyi kasteder? Sadece zor durumdaki, zulüm altındaki Müslümanları mı? Hayır.Öyleyse, mahluka şefkat nerede kaldı? Mahluka şefkat insandan başlar. Fakat insandan kelebeğe, kelebekten fezanın derinliklerindeki gezegene kadar her şeyi kapsar. Mazlum kimdir? Kendisine zulüm yapılandır. Öyleyse; mazlum derken, her şeyin mazlumunu kastetmeliyiz. Yalnızca Müslümanları ve insanları değil. Müslüman mazlumlar, gayrimüslim mazlumlar, zulme uğrayan sokak hayvanları, yük hayvanları, denizler, dağlar, tepeler, ovalar… Herkes, her şey. Önce bu zihinsel bilinci kazanmamız gerekir.

İnsanların, mazlumdan kasıtlarının insan olduğunugörüyoruz. Ya da insanlar içinden yalnızca kendi görüş ve ideolojilerine yakın olanlardan bahsettiklerini… Bu hak değil,adil değil, ahlakî ve vicdanî değil. Bu da zulüm. Yalnızca kendinden olanı düşünmek de zulüm.Şunu demek istiyorum: Myanmar’da Budistlerin Müslümanlara yaptığı zulümdür, ama Yemen’de Müslümanların Müslümanlara yaptığı da zulümdür. Her ikisi de mazlum coğrafyadır. Suriye’de Beşar Esed diktatörünün, Amerika’nın, onun emrindeki DAEŞ ve KPP/PYD’nin, Rusya’nın ve İran’ın yaptıkları zulümdür.Zulümdür amaRio de Janeiro’nun kenar mahallelerindeki perişan, fuhuş-uyuşturucu çetelerinin elinde mahvolmuş milyonlarca insanın yaşadığı da zulümdür.

Hindistan’da yüz milyonların çektiği yoksulluk da zulümdür. Somali’de ve Afrika’nın pek çok yerinde ve sefalete mahkûm edilmiş insanlara yapılan zulümdür; fakat yakılan bir ormandakül olan ağaçlara, hayat alanı yok edilen hayvancağızlara yapılan da. Buna, New York’un malum sokaklarında pazarlanan kızları da ekleyebilirsiniz, eriyen buzullar ve onların erimesiyle yurtsuz kalan hayvanları da. Yanına, Çin’in Türkistan’da yaptığı arş-ı alaya çıkmış zulümleri ve yok edilen Yağmur Ormanları’nı koyun.Hepsi zulümdür.

Açık bir sistem sorunu: zulüm
Dünyanın her yanında zulüm olduğunu gösteren bu ifadeler, bize ikinci maddeyi işaret etmektedir. Yanimesele açık bir sistem sorunudur. Öyleyse, her şeyden önce bu durumun bir sistem sorunu olduğunu kabul etmek ve mevzuyu vicdanlara hapsetmemek gerekir. Küresel sistem zulüm üretiyor. Bu açık. Dolayısıyla; mevzuya sistem açısından bakmadan, sadece bireysel bilinç ve vicdan sorunu olarak yaklaşmak yetmez. Bu safhada kalırsaksistemin zorlanan buhar kazanının supabı oluruz.

Hattameseleye sosyolojik, sosyoekonomik, sosyopolitik ve sosyokültürel manada bir toplumsal sorun olarak bakmak da yetmez. Bakış açımızıyanlış ayarlarsak yalnızca küresel zulüm sistemine hizmet etmiş oluruz. Ki bu sistem neoliberal kapitalist sistemdir. Onu “progressive capitalism” şeklinde onarmaya çalışsalar da bir şey değişmeyecektir. Sistem değişmedikçe, zulüm devam edecektir. Küresel kapitalist sistem değişmelidir. Aksi takdirdefazla uzun olmayan bir süre içinde tüm dünya mazlum coğrafyaya dönecektir.

Müslümanca tavır için üç adım: bilgi-iman-eylem
Bu durum bizi tavır almaya götürmelidir. Bu, üçüncü adımdır. Yoksa birinci maddede kalmak yetmeyeceği gibi, kuru kuruya sistem eleştirisi yapmak da anlamsızdır. Sistem eleştirisi entelektüel bir çaba olarak övgüye değer olabilir ama o kadar, ötesi yoktur.Zulüm sistemi bundan zarar görmez ve rahatsız olmaz. Müslümanın içinde bulunduğu Müslüman olma hali şu üç kelimeden ibarettir: Bilgi-iman-eylem(amel). Yani; bileceksin, iman edeceksin ve bilip iman ettiğinin gereğini yapacaksın. Harekete geçeceksin. Ne seni imana götürmeyen bilgi, bilgidir; ne de seni harekete geçirmeyen iman gerçek imandır.

Zulme karşı, mazlum için eğitim
Peki, bu nasıl olacak? Burada dördüncü adım olarak eğitim devreye girmelidir. Eğitim, tüm okulların müfredatına göndermede bulunmalı ve tüm STK’ların yaygın eğitimlerinin ana konularından biri olmalıdır. Şunu çok net bir şekilde bilmeliyiz ki, eğitimden beklentimiz davranış değişikliğidir. Davranış değişikliğine sebep olmayan eğitim bir hiçtir.Eğitimin sonucunda yaptığımız ilk şey zulme, haksızlığa karşı duruşsahibi olmak değilse; zulme karşı mazlumun yanında olmak, şefkati, sorumluluğu bir vazife olarak omuzlarımıza yüklemek değilse, o eğitimin kodları zalimler tarafından yazılmış demektir.

Çözüme doğru giden en temel adım: toplumsallaştırma
Beşinci ve son madde olarak şunu söyleyebiliriz: Bir meseleyi, toplumsallaştırmadıkça kesin çözümmümkün olmamaktadır. Toplumsallaştırma araçlarından biri, medya ve son çeyrek yüzyılın en etkili mecrası olan sosyal medyadır. Medya; zihniyet kalıplarını değiştirip bütüncül yaklaşım ortaya koymaya, bunu vicdanlardan alıp sağlam bir bilinç seviyesine çıkarmaya, bilinci harekete dökmeye, sürekli eğitimle derinleştirmeye ve daha kalıcıhale getirmeye yardımcı olabilir. Diyeceksiniz ki, medya ne kadar şefkat denizi mürekkebinden kalemine çekebilir? Çekecek, çektireceğiz.Medya, zulme karşı mazlumlardan yana olma bilincini harekete geçirip toplumsallaştırma işlevini yerine getirecek. Tüm mazlumlar; zihnimizin ve kalbimizin kapsama alanında, elimizin uzanma mesafesinde olmak zorundadır.

Ezcümle, mazlumlar ve mazlum coğrafyalar bizimdir. Kim olduğu ve nerede olduğu önemsizdir. Dini, ırkı, ideolojisi ve varlık mertebesi bizi mazluma destek olmaktan alıkoyamaz. Mazlum mazlumdur, nokta… Zulmün, zalimin ve mazlumun sadece lafını etmek bize yakışmaz. Sebepleri ve sonuçları, failleri ve mefulleri, nazariyesi ve ameliyesi itibarıyla küresel bir olgu olduğunu bilmeli ve karşı harekete geçmeliyiz Bu, topyekûn bir mücadeledir. Topyekûn mücadeleler toplu çarpan yüreklerin işidir; şefkatle…

-Mustafa Şen