“Balık sahibi (Yunus’u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: ‘Senden başka İlah yoktur, Sen Yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum’ diye çağrıda bulunmuştu. Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte Biz, iman edenleri böyle kurtarırız.” (Enbiya, 87,88)
Meşhur kıssadır. Yunus (as) kavmi tarafından denize atılır. Denizde büyük bir balık onu yutar. Deniz dağdağalı, hava karanlıktır. Bir müddet sonra Yunus (as) -Arapçasıyla-; “La ilahe illa ente subhaneke inni kuntu mine’e-zalimin!” diye niyazda bulunur ve necat bulur.
Büyük balık, zifiri karanlık ve dağdağalı deniz. Tüm insanlık Hz. Yunus’u kurtarmak için birleşse de yine de çaresiz kalacakları bir hâl bu. Zira hangi balık, nerede ve nasıl ulaşılacak?..
Öyle biri olmalı ki kurtarıcı, üç soruya da cevap versin. Üçünü de dize getirsin. Sebepler sükût ediyor. Hiçbir sebep buna muktedir değil. Aynelyakin bir itikad ve teslimiyetle, “La ilahe illa ente…” niyazı dökülüyor dilden. Gece karanlığı ayla ışıtılıyor, dağdağalı deniz emniyetli bir sahraya dönüşüyor, büyük balık adeta bir denizaltı gibi. Ve Yunus (as) sahil-i selamete ulaşıp necat buluyor.
Üç derde, üç şifa
Neden bu kıssa? Şöyle ki, insanoğlunun duçar olduğuüç büyük dert vardır. Yunus (as) misali. Fakat ona nispeten daha dehşetli, daha zor. Sahil-i selamete ulaşmak bu dertleri aşmakla mümkündür. Zifiri karanlık, dağdağalı deniz ve büyük balık. Karanlık istikbali; deniz dünyayı; büyük balık heva ve hevesitemsil eder.
İnsanoğlunun istikbali karanlıktır. Karanlığın ışığı ise ahiret hayatıdır. Müslümanlara müjde, inanmayanlara dehşet ve korku verir. Teslimiyet, sırr-ı ehadiyete erişme ve sebeplerden el çekme karanlığın yerini aydınlığa bırakmasına vesiledir. “La ilahe illa ente” kısmı, bu sırrı ortaya çıkarmanın ilk adımını teşkil eder.
Dünya denizi inişli çıkışlı dalgalardan, kara bulutlardan kaynaklı fırtınalardan, şiddetli rüzgarlardan müteşekkildir. Bu korkulardan emin olmak, Kuran ve sünnetten yapılma bir gemiye binmekle mümkün olur. Dalgalara durgunluk veren, emniyetli bir gemi. “Subhaneke” kısmı bu sırrı ortaya çıkarma adına ikinci adımdır.
Heva ve hevese tabi olma, insanoğlunun en büyük esaretidir. Bu esaretin şifası, dizginleri elinde bulundurma, rota tayin etme ve doğru yola çevirmedir. Aksi hâlde akıbet, sahil-i selamete erişme yerine hırçın dalgalarda savrulup karanlığı boylamadır. “İnni kuntu min’e-zalimin” bu sırrın ortaya çıkmasında son adımdır.
En tesirli ilaç
Yunus (as)’un niyazı necat bulmak, kurtuluşa ermek adına sunulmuş en tesirli ilaçtır.
Şu yazar prospektüsünde;
“O’ndan başka, O’nun gibi yardım edecek yoktur. Güç, kuvvet ve kudret O’nun elindedir. Geceye aydınlık veren de, hırçın dalgaları durgun hâle tevdi eden de, şerri hayra çeviren de O’dur. O’nun emrindedir kainat. Musibeti veren de O’dur, heva ve hevesi insanın içine yerleştiren de. Geceyi yaratan da O’dur, gecenin içinde saklı aydınlığı yaratan da. Dünyanın da sahibi O, ahiretin de. Varlık da O’nun yokluk da. O’ndan gelene karşı, yine O’na sığın. Bir zorlukla karşılaştığın vakit Yunus (as) misali aczini bil, kim olduğunu hatırdan çıkarma.Sana aczini hatırlatan, kainatın Rabbini hakkıyla tazim et. Veher ne olursa olsun, kabahati mutlaka kendinde ara.”
Reçeteye tüm benliğiyle uyanlardan olmak ümidiyle. Selametle…
-Miraç Çölgezer