İnsanlık tarihi; milletler, devletler, dinler ve medeniyetler için inişli çıkışlı bir grafiğe sahiptir. Bir dönem çok güçlü olanlar sonraki dönemlerde zayıf, bir dönem sömürülenler başka bir dönemde muktedir olabilmektedir. İnişli çıkışlı olan tarih çizgisinde bazı ülkelerin, milletlerin veya coğrafyaların uzun süre mağdur ve mazlum olarak kayıtlara geçtiği de olur. Bu yazımda mazlum ülkeler veya coğrafyaların mazlumluk cenderesinden kurtuluş yollarına dair toplum merkezli bazı çözüm başlıkları üzerinde zihin yoracağım.
Coğrafya şuuru
Dünya haritasına baktığımızda mazlum ve mağdurluğun ülkelerden çok coğrafyalarla ilişkili olduğunu anlarız. Buradan iki sonuç çıkarabiliriz. İlki: Emperyalistler ve küresel sermaye; ülkelerin kaynaklarını türlü hilelerle başka yerlere transfer etme, darbecileri ve terör örgütlerini destekleyerek ülkelerde kaos çıkarma, yerli ekonomik girişimleri sabote ederek ülkelerin kalkınmalarını geciktirme, işgal girişimleriyle milletlerin bağımsızlıklarını engelleme, bölgesel savaşlarla devletleri zayıf düşürme, ambargolarla halkları mağdur etme gibi mazlumluk hali doğuran müdahaleciliklerini çoğu defa tek bir ülkeye değil, bir bölgeye veya coğrafyaya karşı gerçekleştirmektedir.
İkinci sonuç şudur: Bir bölgedeki veya coğrafyadaki gelişmeler oradaki tüm devletleri etkilemektedir. Bir ülkenin kalkınması; insan haklarında gelişimi, ekonomisinin iyileşmesi, eğitimdeki nitelik artışı yakın ülkeleri de etkilerken, bir ülkenin iç çatışmaları bölgedeki başka ülkeleri de olumsuz etkileme gücüne sahiptir. Bunun için aynı bölgedeki ülkeler birbirlerinin haklarını savunmalı, birbirlerine destek sağlamalıdırlar. Bu amaçla; bölgesel işbirlikleri artırılmalı ve yatırımlar yapılmalı, siyasi kültürü geliştirici ortak süreçler planlanmalı, barış ve saldırmazlık prensipleri geliştirilmeli, sömürgecilere karşı ortak mücadele edilmelidir. Buna “coğrafya şuuru” diyebiliriz.
Millet ve devlet bilinci
Bir ülkenin iki temel unsuru vardır: Devlet ve millet. Mağdurlar listesinden çıkarak güçlü, bağımsız ve müreffeh bir ülke olmak iyi bir devlet sistemi ve bilinçli bir milletle olur. Vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini sağlamak, halkı siyasal ve sosyal karar süreçlerine dahil etmek, şeffaf ve hızlı bir yönetim sergilemek, adaleti tesis etmek, istihdam alanlarını genişletmek, üretim ve girişimleri teşvik etmek, eğitim imkanlarını artırmak iyi bir devletin temel özellikleridir. Millet olma bilincinin temelinde ise; ortak faydalar için el ele vermek, ayrıştırıcı konulardan uzak durmak, vatanı için çalışmak, birliği korumak, haklara ve farklılıklara saygılı olmak vardır.
Zihni dönüşüm
Uzun dönem işgal altında kalan veya sömürülen, darbelere maruz kalan veya iç çatışma yaşayan, teknoloji ve üretimde geri kalmış ülkelerin vatandaşlarında ve yöneticilerinde mağdurluk hali; kanıksanan bir kimliğe dönüşmekte, yenilgi psikolojisi derinleşmekte ve ümitsizlik kalıcı psikoloji haline gelmektedir. Böyle ülkelerde bazıları her kötülüğün sadece dış etkenlerden, bazıları da sadece iç sebeplerden çıktığına inanmakta; “Biz yapamayız, bizden bir şey olmaz!” anlayışı ise toplumsal kabul olarak kendini göstermektedir.
Bu anlayış halkın el ele vermesini engellediği gibi yıkıcı kamplaşmalara neden olmakta, mazlumluktan kurtulmaya dönük toplumsal hareketlilik imkansız hale gelmektedir. Mazlumluk önce zihinde çözülmelidir. Toplumun ve yöneticilerin eziklik psikolojisinden kurtulması için bilim, eğitim, kültür, sanat, sanayi, teknoloji, diplomasi gibi pek çok alanda; cesur, atılımcı, vatansever öncülere ihtiyaç duyulur. “Yapamayız” değil,“çalışırsak yapabiliriz”;“bizden bir şey olmaz” değil “elele verirsek olur”, “bizimkiler yapamaz” değil “yapabilenlerimiz vardır” anlayışının yöneticilerde ve toplumda yerleşmesi gerekir.
Bilime önem vermek
Bilime önem vermek ve ar-geprojelerine kadro ve bütçe ayırmak mazlumluktan kurtulmak isteyen ülkelerin en önemli stratejisi olmalıdır. Bilimsel çalışmalarla gelişimin temeli atılır, üretim ve ticaretle desteklenir, ar-ge’lerle güçlendirilir, girişim ve yatırımlarla sürdürülür, siyaset ve bürokrasi ile korunur. Bilimsel alandaki ilerlemeler üretim alanlarını geliştireceği gibi, özgür düşünmeyi de sağlayacaktır.
Gençler olmadan asla!
Bir toplumun, ülkenin, milletin ve coğrafyanın kendini mağdur ve mazlum hale getiren nedenlerden kurtularak ayaklarının üstünde durabilmesini sağlamak, toplumun tasavvurunu yönetenler başta olmak üzere herkesin katılması gereken bir süreç olmakla birlikte; kalıcı bağımsızlık çocuklar ve gençlerin nitelikli, cesuryetişmesiyle sağlanabilir. Onun için; eğitim, kültür, sanat politikalarını yeniden düzenleyerek hem evrensel hale getirmek hem milliliği sağlamak; insanlara çalışmanın önemini kavratmak ve liyakate inanmalarını sağlamak; yeteneklerin gelişimi için imkanlar oluşturmak gerekir.
Teknolojide paradigmal değişim
Sömürgecilik ve bağımsızlık araçları zamana göre değişmektedir. Bir dönem coğrafî keşifler ve ticaret yolları, bir dönem asker sayısına dayalı ordular, bir dönem sanayileşme güçlü ülkelerin hegemonya aracı idi. Günümüzde teknolojik dönüşüm ile enerji sektörü bu aracılığı üstlenmiş gözüküyor. Teknoloji; sanattan eğitime, sağlıktan turizme, iletişimden savunma sanayine, diplomasiden şehirleşmeye kadar her türlü alanı ve sektörü şekillendirmektedir. Enerji ise günümüzde ekonomik bağımlılık veya özgürlüğün temel aracıdır. Mazlum, mağdur veya geri kalmış/bırakılmış ülkelerin mevcut teknolojiyi kullanmaları, buna paralel olarak mevcut teknolojiyle ilgili yerli üretimlere yönelmelerinin yanı sıra teknolojide paradigmal değişime giderek kendi teknolojilerini üretmeleri şarttır. Bunun için başka bir teknolojinin mümkün olduğuna inanmak ve bu yolda çalışmak gerekir. Teknolojideki açığı kapatmak ancak “rekabet üstü sürece geçmek” ile mümkündür. Türkiye’nin İHA/SİHA üretimi bir ölçüde bu değişime örnektir.
Beyin göçü ve diaspora
Mazlum ülkeler ve coğrafyaların ortak özelliklerinde biri de beyin göçü vermesidir. Beyin göçü en başta farklı yeteneklerden, genç zihinlerden yoksun kalmaktır. Beyin göçüyle başka ülkelere gidenlerden bazılarının ülkesine karşı geliştirdiği yabancı bakış açısı, ülkesinin düşmanlarının işine gelmektedir. Kendi ülkesi aleyhine başka ülkelerde faaliyet gösteren pek çok insanın hikayesine şahidiz. Mazlum ülkelerin özgürlük stratejilerinde beyin göçüne özel bir yer ayırmaları gerekir. Beyin göçüne yönelik; Eğitim ve istihdam imkanlarını geliştirmek, örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere özgürlüklerin önünü açmak, yurtdışına giden vatandaşlarla güçlü iletişimler kurmak, dünyanın farklı ülkelerindeki bilim ve iş insanı vatandaşlarıyla diaspora oluşturarak kendi ülkeleri için de çalışmalarını sağlamak gibi çalışmalar düşünülebilir.
Aktif diplomasi
Uluslararası ilişkiler, ülkelerin kaderini belirlemede etkin role sahiptir. Başarılı diplomasi; dil bilen, dünyayı tanıyan, güç dengelerine vakıf, özgüvenli ve yetenekli vatansever devlet adamları, bürokratlar ve diplomatlarla mümkündür. Mazlumluktan kurtularak bölgesinde lider ve dünyada itibarlı ülke olmak isteyen devletler; kabiliyetli diplomat yetiştirmeye, diplomasiyi incelikle yönetmeye ve uluslararası alanda doğru temsile ehemmiyet vermelidir. Diplomasi ve uluslararası ilişkiler konsolosluklardan elçiliklere, bölgesel yapılardan BM gibi küresel kuruluşlara, uluslararası medyadan çok uluslu sermayeye, askerî ilişkilerden siyasî ve ekonomik anlaşmalara kadar geniş bir alanı ilgilendirmektedir.
Güçlü ve vatansever ordu
Ordular, ülkelerin büyümesinde de küçülmesinde de önemli aktörler arasında yer alır. Bir ülkenin ordusu silah, teçhizat, personel ve komuta kademesi bakımından güçlü olmalıdır. Böyle bir ordu vatanı saldırılardan koruduğu gibi bulunulan bölge için de sulh vesilesi olur. Ancak milletiyle ters düşen ordular güçlerini çoğu kere ülkedeki bazı grupların lehine kullanarak, hatta dış güçlerle iş birliği yaparak milletine zarar verirler. Ülkelerini; siyasi kültür, ekonomik kalkınma, kültürel zenginlik bakımından geri bırakan etkenler arasında darbeci ordular veya cuntalar da vardır. Ordu, güçlü olduğu kadar vatansever ve milletiyle barışık olmalıdır.
Mazlum ve mağdur coğrafyaların onurlu, çilekeş, çalışkan ve ümitvar halklarına selam olsun.
-Erol Erdoğan